Ekonomik İşbirliğ ve Kalkınma Örgütü ( OECD ) her 3 yılda bir Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Testi yapıyor ve rapor halinde yayınlıyor. Bu etkinliğin kısa adı PISA.
5 Aralık 2016’da 2015 yılı raporunu PISA 2016 adıyla yayınladı. PISA değerlendirme ve testleri bugün 70 ülke ve ekonomik bölgede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında, 3 dalda yapılıyor.
1- MATEMATİK
2- FEN BİLİMLERİ
3- VE kendi dilinde OKUMA – OKUDUĞUNU ANLAMA yeteneği.
Bu yarışma ve testler 2003 yılandan beri yapılıyor. Katılımcı ülke sayısı da 41’le başladı, bugün 70’e yükseldi. 2003‘den beri Türkiye’nin sıralamadaki yerleri aşağıdaki tabloda görülüyor.
Türkiye’nin sıralamadaki yeri,
Yıl Katılımcı ülke sayısı Matematik FEN okuma anlama
2003 41 35 35 35
2006 57 43 43 37
2009 65 43 43 41
2012 65 43 44 41
2015 70 52 49 50
2015 yılına ait testler geçtiğimiz 5 Aralıkta yayınlanınca herkes önce bir şok yaşadı. Sonuçlar 2 bakımdan alarm sinyali veriyordu. Türkiye’nin geçmişten beri süregelen durumu, başarı sıralamasının sonlarında yer alması, ve buna ilaveten bu kez, bir önceki 2012’deki sıralamadaki performansının da gerisine düşmesi. PISA raporunun açıklanması ile basın yayın organları ve medya konuyu gündemlerinin ilk sırasına aldılar. Ancak ard arda gelen terör saldırıları nedeniyle konu gündemin dışına atıldı, yeterince tartışılmadan gündemden düştü. Oysa konu terörden bile önemli bir sorundur. Gençlik bir ülkenin geleceğidir. Genç nüfusun eğitimindeki eksiklik ve yanlışlıklar Türkiye’nin gelecek on yıllarına yüz yıllarına mal olacak, telafisi imkansız kayıplara yol açacaktır.
TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİN SORUNU KAYNAK SORUNU MUDUR ?
Ne zaman eğitim, sağlık gibi kamusal hizmet sorunları gündeme gelse ilgili bakanlığın bütçesi milli bütçeye oranlanır, başka ülkelerdeki oranlarla karşılaştırılarak değerlendirmeler yapılır, kaynak tahsisine yönelik eleştiriler, öneriler dile getirilir. Fakat Türkiye’nin eğitim alanına tahsis ettiği kaynakların çeşit ve miktarları oransal olarak Dünya’nın başka hiçbir ülkesinde görülmeyecek kadar fazladır. Türkiye’nin Eğitim sektörünü oluşturan alt sektörleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz. Bu sektörlerin her biri birçok ülkenin eğitim bütçelerinden daha fazladır.
1- Devlet bütçesinden MEB’nın aldığı pay. Kamu eğitim sektörü,
2- Özel okullar sektörü.
3- Özel dershaneler sektörü.
4- Özel yurtlar sektörü
5- Kent ve kırsal kesimlerde taşımalı eğitime hizmet eden ulaşım servis sektörü.
6- Evlerde kayıt dışı Özel ders veren öğretmenler sektörü.
7- Ailelerin çocuklarının eğitimi için yukarki sektörlere ödedikleri paranın dışında harcadıklar iş gücü, zaman, enerji ve para...
Bu kaynakların ekonomik değerlerinin hesaplanması ile Türkiye’nin çocuklarının ve gençlerinin eğitimi için harcadığı kaynakların ekonomik büyüklüğü ortaya çıkar. Bu hesabın yapılması halinde Türkiye’nin eğitim için harcadığı kaynakların gerek milli bütçeye oranı, gerekse GSMH ‘ya oranı bakımından açık ara Dünya birincisi olacağı aşikardır. Buna karşılık elde edilen sonuç yukarki tablodan görüldüğü gibi facia derecesinde başarısız ve verimsiz bir sistem kurduğumuzu gösteriyor. Sorunun uygulanan program, okul ve öğretmenlerin nitelik ve nicelikleri, sınıflardaki öğrenci sayısı, sosyal, ekonomik, psikolojik, peagojik boyutları ile çok yönlü neden sonuç etkileşimleri ile ele alınması gerekiyor. Başarısızlık, gelişme çağındaki 7 – 15 yaş grubu çocuklara verilen zorunlu temel eğitimin başarısızlığıdır. Buradaki başarısızlık üzerine gelecek lise, üniversite, meslek eğitimlerini de başarısızlaştıracaktır. Önümüzdeki 10 yıllar boyu etkileri silinemeyecek vahim bir tablo ile karşı karşıyayız.
Sorulması gereken soru şu;
“ Bu kadar kaynak kullanımına, fedakarlığa karşılık BU BAŞARISIZLIĞI NASIL BAŞARIYORUZ? “ sorusudur.
AHMET AKKÜÇÜK / 25 .12 2016