Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri yaklaşık 70-75 yıllık uğraşlar sonucunda Dersim'e girer. Resmi rakamlara göre 12 bin insan hayatını kaybeder, toplu mezarlar ve kaybolanlar eklenince sayı 70 binlere tekabül eder. Katliamın üzerinden 78 yıl geçti.
Dersim coğrafyası, eskiden beri yaşanan katliamlar, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi devletçi politikaları, 1937-38 katliamı, hemen sonra gelen sürgünler, 1994 köy yakmaları ve köy boşaltmalarıyla sürekli gündemde kalan bir yerdir.
Gerek Osmanlı dönemi politikaları olsun gerekse Cumhuriyet dönemi politikaları olsun, devlet her daim askeri paşalarını ve siyasetçileri hep Dersim' e gönderdi. Dersime gönderilen bu görevliler, devlete sunmak üzere raporlar hazırladılar.
Osmanlı paşalarının hazırladığı raporlarda, Dersim lilerin vergi ve asker vermediği, Kürt ve Alevi-Kızılbaş kimliğinin yoğunlukta olduğu, Alevi-Kızılbaş dedelerinin ve seyitlerinin sözünün geçtiği belirtilir. Osmanlı’ya sunulan raporlarda çözümün, Dersim bölgesine yolların yapılması, Sünni Nakşibendî tarikatının sokulması, ticareti geliştirmek şeklinde bulunur. Kısacası Dersim, Osmanlı için "ele geçirilmesi gereken bir yerdir" ve bunun için ilk önce Kürt ve Alevi kimliklerin yok olması, dedeler ve seyitlerin itibarının yok edilmesi uygun görülür.
20. Yüzyılda İttihat ve Terakki'nin tam iktidar olduğu yıllarda (1913-1918) Anadolu'nun Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırılması için iskân politikaları uygulanır. Dönemin en önemli özelliği, Müslüman olup Kürt olmayanlara iskân, Müslüman olmayanlara ise katliam düşmüştür. İttihat ve Terakkili yıllarda 27 Mayıs 1915'te çıkarılan "Tehcir Kanunu" ile Ermenilere dönük sürgünler ve katliamlar başlar. Tehcir Kanunu ile sadece Ermeniler değil Rumların büyük bir kısmına da iskân yetkisi verilir.
Enver Paşa, 5 Ocak 1916'da yayınladığı bir genelge ile Osmanlı'da Müslüman olmayan milletler lisanıyla verilen vilayet, sancak, kasaba, nehir isimlerinin Türkçeye çevrilmesini ister. Örneğin Dersim' de Kızıl kilise Nazimiye ismini alır. Enver Paşa liderliğindeki İttihat ve Terakki'nin elde kalan toprakların korunması için öncelikle nüfusun Müslümanlaştırılması ve Türkleştirilmesi gerekir. O dönem devreye sokulan iskân politikalarının temeli 'karıştırma' olur. Ancak 'birleştirme-eritmek-asimile etmek' politikasının iflas ettiği yerde 'temizleme' yöntemine başvurulur.*
İskân politikaları Osmanlının yanı sıra Cumhuriyet döneminin de birinci gündemidir. Müslüman ve Türk kültüründen farklı yerleşim yerleri ve iskân bölgeleri Cumhuriyet için de "sorun" olmaya devam eder. Dersim, Cumhuriyet döneminde de "elde edilmesi", daha sonra ise hem müslümanlaştırılması hem de Türkleştirilmesi gereken bir bölgedir.
38 Zihniyeti: Türk müş gibi yaşayan Ermeniler
Dersim askeri harekâtının komutanlığını yapan General Abdullah Alpdoğanda bir dizi raporlar yazmıştır. Alpdoğan 1928 askeri harekâtından sonra, Bingöl'ün Kığı ilçesinde yaptığı bir konuşmada "daha evvel Tunceli'ye yerleşen gizli Hıristiyan Ermeniler vardı, bunlar adlarını değiştirmiş ve sanki Türk muş gibi yaşamışlardı, Dersim İsyanı'nda bunların parmağı vardı. Bunlar her türlü anarşinin, kargaşanın, pisliğin içindeydi" sözlerini sarf eder.**
İsmet İnönü'de 1935 yılında bir rapor hazırlar. Bu rapor tarihe Kürt raporu olarak geçer ve 1925 yılında hazırlanan Şark Islahat Planının uygulanmasının "iyi" sonuçlarıdır. Bu rapor aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt politikalarının temelini oluşturur. Raporun büyük bir kısmı özetle ordunun müdahalelerinden oluşur. İnönü, "Cumhuriyet'in bölgede askeri temele dayanması gerektiğini" belirtir.
1925'de yürürlüğe giren Şark Islahat Planı, Türkiye'nin Kürt politikasını temelini oluşturur. 25 maddelik bu planın 41.maddesine göre: “Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Ahlât, Palu, Çar sancak, Çemişgezek, Ovacık, Hısnı mansur, Besni, Akçadağ, Hekimhan, Birecik, Çermik bilayet ve kaza merkezlerinde Türkçe' den başka dil kullanılmayacak. Türkçe dışında herhangi bir dil kullananlar ise ağır cezalandırılacak" denir.
Şark Islahata Planının yanı sıra 1934 yılında İskân Kanunu çıkarılır. İskân Kanunun asıl amacı Dersim' i insansızlaştırmak üzerine kuruludur. O dönem Dersim' e sistematik olarak girmeye çalışan devlet, 1937-38'in "yasal" yollarını hazırlamaya başlar. 1935'de Tunceli Kanunu çıkar. Tunceli Kanunuyla Dersim ismi Apdoğan'ın belirttiği "Tunçeli" olur.
Dersim Ter telesi
1938'de Dersim' de uygulanan katliamın yasal dayanağı 4 Mayıs 1937'de çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıdır. Kararın 2. maddesine göre "bu defa isyan etmiş olanın mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil olunacaktır. Şimdilik 2.000 kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır" denir. Kararın devamında ise "...köyleri tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür" diye devam eder.
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri yaklaşık 70-75 yıllık uğraşlar sonucunda Dersim' e girer. Resmi rakamlara göre 12 bin insan hayatını kaybeder lakin bu resmi rakamların yanı sıra Dersim' de bulunan toplu mezarlar ve kaybolanlar eklenince sayı 70 binlere tekabül eder. Son söz olarak katliamın üzerinden 78 yıl geçti.
“Bu 78 yıl da ne değişti” diye sorarsak, sistem hala aynı. Tüm bunları yakın zamanda Cizre'de, Lice'de, Varto'da ve son olarak Silvan'da gördük. Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlığı döneminde ağzından düşürmediği "Dersim" i, şu an Cumhurbaşkanlığı döneminde AYNI BASKILARI Cizre'ye, Silvan'a uyguluyor. Bu zihniyet değişmeden ne Dersim ile hesaplaş ılır ne de Silvan ile. (OÖ/HK)
Kaynakça:
*Hüseyin Aygün, Dersim 1938 ve zorunlu iskân,2011
**İbrahim Bahadır, Cumhuriyetin Kuruluş Sürecinde Atatürk ve Aleviler, 2002
Onur Öncü