2018 3 Mayıs’ında Türkiye cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü 148 gazeteci var.
3 Mayıs 1991’de, Namibya’da Windhoek Deklarasyonu ile bağımsız, çoğulcu ve özgür bir basın için çağrı yapılmasının üzerinden 27, BM’nin 3 Mayıs’ı Dünya Basın Özgürlüğü günü ilan etmesinin üzerinden 25 yıl geçti. Ne yazık ki, geçen çeyrek yüzyılın dünyaya daha bağımsız, daha çoğulcu ve daha özgür bir medya ortamı sağladığını söylemek mümkün değil.
Tersine; bu süre içinde medyanın birkaç uluslararası holdingin elinde toplanmasına, bağımsızlığın yitirilmesine, medya organlarının sayısı artarken içeriğin tek tip leş me sine, gazetecilerin medya patronları ve iktidarların baskısı altında özgürlüklerini daha fazla yitirmesine tanık olduk.
Bu olumsuz küresel eğilim içinde, biz Türkiyeli gazetecilerin payına düşen çok daha fazlası oldu.
Kendimiz için değil, halkın haber alma hakkı adına mücadele ederken, gerçeklerin öğrenilmesini istemeyenlerin her türlü saldırısıyla karşılaştık. Dövüldük, sövüldük, öldürüldük, hapislere atıldık, kitlesel olarak işsizliğe mahkûm edildik. Ancak, gerçeğe ve halkın haber almak hakkına sadakatle bağlı olanlarımız hiçbir zaman teslim olmadık!
2018 3 Mayıs’ında Türkiye cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü 148 gazeteci var. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2017 Basın Özgürlüğü Endeksi, 2002 yılında 180 ülke arasında 99. sıradayken 157. sıraya gerilediğimizi gösteriyor.
Ülkemiz tarihinin en kritik seçimine giderken, medyanın neredeyse tümünün iktidarın sözcüsü durumuna geldiğini, bu denli kritik seçimler öncesinde liderleri onları seçecek kamuoyu önünde tartıştırabilmenin bile tarih olduğunu görüyoruz.
Bağımsız, çoğulcu ve özgür bir gazetecilik olmadan özgür ve demokratik bir ülke de olamayacağını biliyor ve bu ilkeler için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğimizi ilan ediyoruz!
Ne hedef olduğumuz şiddet ve kapatıldığımız cezaevleri, ne mahkum edildiğimiz işsizlik bizi halkın haber alma hakkını savunmak ve gerçeğin peşinden koşmaktan alıkoyabilecek!
Bu 3 Mayıs’ta da, karşı karşıya olduğumuz kara tablonun değiştirilmesinin yolunun örgütlü mücadele ve dayanışmadan geçtiğinin bilinciyle, bütün meslektaşlarımızı bağımsız, çoğulcu ve özgür bir gazetecilik için birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
İyi bilinmelidir ki; bu niteliklere sahip bir medyanın olmadığı yerde, ne gerçek demokrasi, ne gerçek vatandaşlık vardır.
Siyasi partiler de bilmelidirler ki; birbirleriyle yarışarak iktidar olabilecekleri asgari bir demokrasinin varlığı da özgür basının varlığına bağlıdır.
BM Genel Sekreteri António Guterres’in, hükümetleri basın özgürlüğünü güçlendirmeye ve gazetecileri korumaya çağırdığı 3 Mayıs mesajında da belirttiği gibi, “Özgür basını savunmak gerçeği bilme hakkımız için ayağa kalkmaktır.”
Yaşasın bağımsız, çoğulcu ve özgür gazetecilik mücadelemiz!