14 Mayıs 2014’te meydana gelen Soma Katliamı’nda 301 maden işçisi hayatını kaybetti, 162 işçi yaralandı. Sağ kalan maden işçileri ruh sağlığını kaybetti. Yargılama süreçleri baştan sona ailelerin, gönüllü avukatlarının, kamuoyunun baskısıyla, zorlamasıyla yürüdü. Süreci kısaca hatırlatmak gerekirse…
Zamanın AKP’li Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Zonguldak Karadon Maden Ocağı’nda, 17 Mayıs 2010’da meydana gelen grizu katliamında ölen 30 işçi için “Güzel öldüler” demişti.
Yerin yedi kat derinliklerinde hayatını kaybeden madenciler için söylenen bu sözler, Soma Katliamı’ndan sonra çok anıldı. Aynı Bakan, katliamdan iki ay önce madeni denetleyen, herhangi bir usulsüzlük olmadığına dair rapor tutan İş Müfettişleri ve Çalışma Bakanlığı personeli için “Ben memurumu yargılatmam” dedi.
Zamanın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, aileler kavun depolarında yüzlerce cenaze arasında yakınlarını ararken, basın mensuplarına “İki gündür aynı gömlekle duruyorum” diyerek dert yandı.
Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Soma’yı ziyareti protesto edilirken, Başbakan Danışmanı Yusuf Yerkel yakınını katliamda kaybeden bir vatandaşı hepimizin gözü önünde tekmeledi.
Katliamın beşinci gününde Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı ile madenin üst düzey yöneticileri kostümlerini giyip TV’lerde boy göstererek, ne kadar mükemmel maden işletmecileri olduklarını anlattılar.
Ailelerin ve kamuoyunun baskısı sonucu 18 Mayıs 2014’te Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru, İşletme Müdürü Akın Çelik, İşletme Müdür Yardımcısı İsmail Adalı, Teknik Nezaretçi Ertan Ersoy, Emniyet Teknikeri Mehmet Ali Günay Çelik, Vardiya amirleri Hilmi Kazık ve Yasin Kurnaz tutuklandı.
Katliamdan on bir ay sonra Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde 51 sanık hakkında ceza davası açıldı. Davanın ilk celsesinde aileler salona alınmak istenmedi; direniş ve mücadeleyle bu karar kaldırıldı. Aynı celsede sanıkların duruşma salonuna getirilmemesine, SEGBİS’le (Ses ve Görüntü Bilişim Sistem) dinlenmelerine karar verildi.
Bu karar da mücadeleyle kaldırıldı. Tüm yargılama süreci, sanık statüsündeki Soma Holding Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan’ın, madenin üst düzey yöneticilerinin ve avukatlarının tehditleri, provokasyonları ve saldırıları altında sürdü.
Can Gürkan’ın avukatları yüzlerce aile, avukat ve basın mensubu önünde, duruşma salonunda, mahkeme heyetini “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” diye tehdit etti.
Karar aşamasında tüm mahkeme heyeti dağıtıldı, farklı yerlere tayin edildiler. 6 ve 10 Şubat 2011’de Afşin Elbistan B Termik Santrali için kömür üretimi yapılan Ciner Holding’e ait Park Teknik AŞ Çöllolar Kömür Sahası’nda meydana gelen iki ayrı göçükte 11 işçi hayatını kaybetmiş, 9 işçinin naaşına ulaşılamamıştı.
Çöllolar Maden Katliamı Davası’nda maden işletmecilerine para cezası veren mahkeme başkanı, yeni heyetin başına atandı. Bu atama 18 Nisan 2019’da açıklanacak kararın ilk işaretiydi.
Nitekim kararda 51 sanığın 37’si beraat ettirildi; 14 sanığa olası en düşük cezalar verildi. 301 madencinin katlinden sorumlu Can Gürkan basit taksirden hüküm giydi. Dosya itirazlar üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14 Ceza Dairesi’ne gitti.
Bizler duruşma gününü beklerken dosyada karar verildiğini, Can Gürkan’ın salıverildiğini, adeta kurtarıldığı öğrendik. İtirazlarımız üzerine dosya Yargıtay’a gönderildi.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 30 Eylül 2020’de Can Gürkan ve diğer üst düzey maden yöneticilerinin daha fazla ceza almaları, olası kastla yargılanmaları gerektiği gerekçesiyle kararı bozdu. Bu karar iş cinayetlerinde Yönetim Kurulu Başkanı düzeyindeki patronların, üst düzey yöneticilerin olası kasttan yargılanmasının önünü açtığı için emsal niteliğinde bir karardı. Ancak bu aşamada Türk Hukuk pratiğinde eşi benzeri görülmemiş bir olay yaşandı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı sanıklar lehine karara itiraz etti.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi üç ay sonra, olası kast kararını 2/3 oy çokluğuyla kaldırdı. Peki, ne değişti de işverenler aleyhine bozma kararı kaldırıldı? Yargıtay Başkanı ve kıdemli üye dışındaki üç üye değiştirildi; yerlerine eski Adalet Bakanı ve Müsteşarı Kenan İpek, eski HSK (Hâkimler ve Savcılar Kurulu) Genel Sekreteri Fuzuli Aydoğdu ve eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Mustafa Yapıcı getirildi.
Son kararı bu üç hâkim verdi. Başkan ve kıdemli üye, karara muhalefet şerhi koydu. Yargıtay sanıkların yeni infaz yasasından yararlanmasına da karar verdiği için, infaz yasası ve COVID-19 düzenlemeleri nedeniyle dosyadaki tüm tutuklu sanıklar salıverildi.
Bu en son bozmanın ardından Soma Katliamı Davası 13 Nisan 2021’de Akhisar Ağır Ceza’da yeniden başlayacak. Ancak yeni davada Can Gürkan’a en fazla 22 yıl kadar ceza verilebilecek, infaz yasası ve diğer indirimler uygulandığında da muhtemelen bir daha cezaevine girmeyecek.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin bu kararını yargıçlar değil, atanmış bürokrat üyeler vermiştir. Bu durum yargıya açık bir müdahaledir. Bu karar iş cinayeti davalarında patronlar lehine – işçiler aleyhine emsal teşkil edeceği için vahim bir karardır.
Ülkemizde işçiler tek tek ölürken, iş cinayetinde sorumluluğu bulunanların tutuklanmaması vaka-i adi yeden. Keza ailelerin birlikte takip ettikleri davalarda da durum maalesef farklı değil. 3 Şubat 2011’de OSTİM-İvedik Patlamaları’nda 20 işçi öldü; 17 Haziran 2013’te Muğla Milas-Güllük AKFEN’de 7 işçi öldü; 7 Ocak 2013’te Kozlu Maden Katliamı’nda 8 işçi öldü. Davalarda hiçbir sorumlu tutuklanmadı, cezaevine girmedi.
301 maden işçisinin öldüğü, 162 işçinin yaralandığı Soma Katliamı Davası’nda da Yargıtay’ın son kararıyla salıverilen sanıklar, ölen her işçi için sadece sekiz gün cezaevinde kaldı. Bu cezalar caydırıcı olmaktan uzaktır.
İşverenler için ceza değil, bir nevi ödüldür. Göstermeliktir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi bu kararıyla, işverenlere işçileri istediğiniz gibi öldürebilirsiniz, hatta katliam bile yapabilirsiniz, para cezası öder, kurtulursunuz demiştir.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, katliam günü yaptığı basın toplantısında “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında var” demişti. İşçinin çalışırken ölmesi fıtrat değildir, işçinin çalışırken ölmesi üretim zayiatı değildir, açıkça cinayettir. “İş kazaları” uygun eğitim ve donanımla öngörülüp önlenebilir risklerdir. Devletin Anayasal sorumluluğu vatandaşların yaşam hakkını korumaktır.
Kısaca anlatmaya çalıştığım Soma Katliamı yargılama süreci, sermayenin, siyasetin, bürokrasinin, yargının bir bütün olarak oluşturduğu egemen sınıfın işçilerin kanından, canından beslendiğini açıkça göstermektedir. Bu katliam düzenine son vermek için ise işçilerin örgütlenmek, direnmek ve mücadele etmekten başka yolu yoktur.
Av. Berrin Demir
Soma Katliamı Davası gönüllü avukatlarından, katliamda yakınlarını kaybeden ailelerden