EREN KESKİN VE AKIN BİRDAL ANLATIYOR
Faili meçhuller, kayıplar, işkenceler... Türkiye'de hak örgütlerinin çeyrek asrı aşkın hak mücadelesi... Hak savunucuları Eren Keskin ve Akın Birdal bianet'e değerlendirdi.
Suç örgütü liderliğiyle suçlanan Sedat Peker'in açıklamaları, bir süredir Türkiye'nin gündeminde. Peker'in Youtube'dan yayınladığı videolarda faili meçhullerle ilgili ortaya attığı iddialar, hak savunucularının yıllardır mücadele ettiği sorunları da "tartışmaya açtı".
Faili meçhuller, kayıplar, işkenceler... Hukuk dışı yapılara yüklenen bu suçların esas failleri kim? Nedir bu "derin devlet"?
Peker'in iddiaları, bu kez bir yüzleşmeye neden olabilir mi? İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun söylediği gibi "Türkiye'de işkence yok" mu?
Muhalefet ne yapıyor ve ne yapmalı? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) kurulması önerilen araştırma komisyonunda kimler yer almalı?
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin ve derneğin eski başkanlarından, hak savunucusu Akın Birdal bianet'e anlatıyor.
Eren Keskin: 90'lar, Kürt hareketinin ortaya çıktığı ve Kürt sorununun ilk kez yoğun bir şekilde tartışılmaya başladığı yıllardı. Esas olarak Kürdistan coğrafyasında başladı zaten. Gözaltında kayıplar, faili meçhul cinayetler aslında Kürt halkına karşı başlatılmış bir süreçti.
Hepimiz her gün tehditler alıyor, öldürülen arkadaşlarımızın otopsilerine girmek zorunda kalıyorduk. Birçok insan gözaltında kaybedildi, köyler yakıldı o yıllarda.
O sürecin çok önemli ve bilinen aktörleri vardı. Bunu biz insan hakları savunucuları olarak hep dile getiriyorduk. Ama özellikle Susurluk'ta yaşanan kazanın ardından başlayan süreçte toplumun diğer kesimleri de bu konuyu tartışmaya başladılar.
Teşkilat-ı Mahsusa geleneği
Akın Birdal: Devletin, sıkıştığında ve sorunların çözümü kilitlendiğinde yasal olarak yapamadığı ya da yapmadığı işleri hukuk dışı yapılara yaptırma geleneği var. Örneğin, Teşkilat-ı Mahsusa. İttihat ve Terakki'den kaynaklanan ve Cumhuriyete devredilen bir gelenektir. Aslında bütün siyasi suikastler ve katliamlar, bu yapılara yaptırılmıştır. Susurluk bu yapının ortaya çıkarılması için bir fırsattı.
Eren Keskin: Coğrafyamızda yerleşik bir devlet yapısı var. Biz 'derin devlet' desek de aslında bu, gerçek bir yapı. Bu yapı, tarihsel bir gerçekliğe dayanıyor. 1915'ten bu yana Teşkilat-ı Mahsusa geleneği devam ediyor. Bu yapı değişmediği sürece, bu suçların üstü örtüldüğü sürece, en önemlisi de yargı bağımsız olmadığı sürece (devam eder.)
Bir aydır bu kadar şey tartışılıyor, tek bir savcı çıkıp soruşturma açtı mı? Savcıların, hakimlerin korktuğu bir yerden demokratikleşme çıkmaz. Buna karşı çıkacak gerçek bir muhalefetimiz de yok. Biz sadece yüzde 15'iz. Yüzde 15'le de olmuyor bu işler maalesef.
"Katliamlarla yüzleş ilmemesi bizi bugüne taşıdı"
Akın Birdal: Bunlar, demokrasiden ve hukuktan uzaklaşılmasının bir sonucu. Başta da Kürt sorununun demokratik-barışçıl çözümsüzlüğünün sonucu.
Bu sorunun çözümü için de önemli fırsatlar yakalanmıştı. Kürtlerin siyasi yapıda yer almasıyla bir muhatap yaratılmıştı, yerel yönetimlerde ve TBMM'de. Fakat ne yazık ki bu fırsat heba edildi. Aynı, Susurluk'un yarattığı fırsatın heba edilişi gibi. Saldırılar, suikastlar ve katliamlarla yüzleş ilmemesi de bizi bugünlere taşıdı.
Eren Keskin: Benim üzüldüğüm bugün bunların Sedat Peker nedeniyle tartışılması. O kadar insanın acısı var arkada ve ne yazık ki o yapının içinde suç işlemiş bir insanın itiraflarıyla bugün ortaya çıkıyor. Keşke Türkiye'de bağımsız bir yargı olsaydı da gerçekten o saldırılarda yaşamını yitiren insanların ailelerinin talepleri üzerine davalar açılmış olsaydı.
İşkence yok mu?
Akın Birdal: Bence bugün en vahim olanı yargı vesayeti. Bir ülkede hukuk herkes için yoksa, hukukun üstünlüğü herkes için işlemezse, hukuka güven kalmamışsa büyük bir boşluk oluşturulmuştur.
İşkence ve faili meçhul diye adlandırılan cinayetlerin olmadığını söylüyor İçişleri Bakanı. Türkiye'de yaşam işkenceye dönüşmüştür. İçeride, cezaevlerinde, bölgede... Tahir Elçi'ler kimin döneminde oldu? Helikopterden atılmalar? Bölgede her gün insanlara, kadınlara, çocuklara yapılan eziyetler işkence değil de nedir?
Cezaevlerinde insanların sağlıklı yaşam koşullarından tamamen uzaklaştırılmaları ve ölüme terk edilmeleri işkence değil de nedir? İnsanların düşündüğü gibi konuşamaması ve konuştuklarından ötürü yargılanması, mahkum edilmesi zulüm değil de nedir?
Elçi, Dink, Önkol, Kurkut, Roboski...
Eren Keskin: Bizim yoldaşımız Tahir Elçi öldürüldü. Hrant Dink öldürüldü. Ceylan Önkol öldürüldü. Kemal Kurkut öldürüldü. Roboski oldu. Daha neyi söyleyeyim? Kadınlara cinsel işkence uygulandı.
Süleyman Soylu bunu nasıl söyleyebildi, yok diyebildi? İHD'nin sayfasına girip bizim raporlarımızı incelesin insanlar, hepsi belgeli. Uluslararası Af Örgütü'nün raporlarını incelesinler.
Benim dönemimde işkence olmadı diyen İçişleri Bakanı'nın kendi açıklaması var 'Yakalayınca lime lime edin, ayağını kırın' talimatı verdim' diyor. Yani kendisi açık açık söylüyor zaten. Nasıl işkence yok? İşkence hem de çok yoğun olarak uygulanıyor.
Mehmet Ağar ile Korkut Eken'in "rolleri"
Dönemin en önemli aktörlerinden biri Mehmet Ağar'dı. Ağar'ın bütün olaylarla ilişkisi bizim tarafımızdan biliniyordu. Örneğin Sedat Peker, bugün videolarında Kutlu Adalı cinayetinde Mehmet Ağar'ın ve Korkut Eken'in rollerini anlatıyor. Biz bunları yıllarca dile getirdik İlkay Adalı ile birlikte. Ama maalesef ki bu coğrafyada insan hakları savunucularını ciddiye almayan, yok sayan bir devlet yapısı var.
Ne acıdır ki biz bugün aynı derin yapının içinde bir kavga çıkması nedeniyle bütün bunları duyuyoruz. Oysa biz insan hakları savunucuları olarak bunları yıllardır dile getirdik.
90'lar devlet aklının yeniden iş başına geldiğini AKP-MHP birlikteliğinin oluşmasıyla daha ilk günden anlamıştık. Hele ki mitinglerde Mehmet Ağar'ı ve Tansu Çiller'i gördüğümüzde hepimiz anlamıştık. Biz o süreçleri çok iyi biliyoruz, çok iyi tanıyoruz karşımızdaki yapıyı.
Yüzleşme talebi
Eren Keskin: Siyasetin içinde o kadar büyük bir karmaşa var ki! Nasıl AKP, MHP ittifakı nedeniyle bağlıysa MHP'ye, İYİ Parti de CHP'yi bağlıyor. Böyle de bir gerçekliğimiz var. Bütün o süreçler tartışılacaksa Meral Akşener'i tartışmayacak mıyız? Akşener de o dönemin bir ortağıydı, bunu hiç unutmayalım.
Onun için zaten 'Muhalefette sorun var' diyorum. CHP kendisi yapsın suç duyurularını, Türkiye Barolar Birliği'ni beklemesine gerek yok ki! Türkiye'nin ana muhalefet partisi... İlk günden yapması gerekirdi. Ama yapmadılar. Çünkü aynı anlayıştan onlar da besleniyorlar. CHP-İYİ Parti ittifakından bir şey beklemiyorum açıkçası.
Bu sorunlar yüzleşme talep etmeden çözülmez. Hepsi bir tarafından bu işin ortağı. Yani sadece AKP iktidarı deyip geçemeyiz. AKP'den önce de böyleydi. 90'larda AKP mi vardı? Ama sonuçta bu yapı öylesine güçlü ki her iktidarı eline geçirebiliyor.
Komisyonda kimler olmalı?
Akın Birdal: Meclis'ten siyasi partilerin temsilcilerinin yanı sıra insan hakları kuruluşlarının ve hukuk kurumlarının temsilcileri de katılmalı (komisyona). Mesela İHD'nin yer almayacağı bir soruşturma ve araştırma komisyonunun sonuçları ne kadar şeffaf olur? Cumartesi Anneleri olmadan, vicdanını halen yitirmemiş baroların temsilcileri olmadan olmaz.
Eren Keskin: Siyaset bunu başaramaz. Bunu insan hakları örgütleri yaparlarsa ancak olur. Ama yüzleşme geleneği henüz yeni yeni tartılan bir durum Türkiye'de.
Mücadelenin başında insan hakları örgütleri, kadın örgütleri, LGBTİ+ örgütleri var. Gerçek anlamda muhalefet olan kesimlerin bu konuda söz söyleyebileceğine inanıyorum. Onun dışında ben Meclis'ten bağımsız bir komisyon çıkabileceğine inanmıyorum.
Çözüm ne?
Akın Birdal: Kısa, orta, uzun vadede ne yapılması gerekiyor? Benim söylediklerim, kısa vadede yapılması gerekenler şeylerdir. Bir defa, derhal tecride son verilmeli. Bu, Kürt halkı için olmazsa olmaz, hemen bir kapı açılmalı. Açlık grevleri sona erdirilmeli, insanların yaşam haklarına saygı gösterilmeli.
Orta vadede de bu hukuk dışı yapıların oluşmasına gerekçe oluşturan başta Kürt sorunu olmak üzere sorunların çözümü ele alınmalı. Toplumsal mutabakatın sağlanacağı bir sivil, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasa konusu ele alınmalı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden vazgeçilmeli ve demokrasinin kanallarını açacak olan kuvvetler ayrılığı derhal harekete geçirilmeli. Toplumsal barışın ilk ve önemli adımını oluşturacak insanlığa karşı suç işlemişlerin dışında genel bir af çıkarılmalı. Nihai olarak da yeniden demokratik ve herkesin iradesini ortaya koyabileceği bir erken seçime gidilmeli.
(DŞ)
Dilek Şen
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 2014 mezunu. Mesleğe 2013’te başladı. Cumhuriyet'te, T24'te ve Medyascope'ta çalıştı. 2017'de Uluslararası Gazeteciler Programı’nın (IJP) düzenlediği Johannes Rau Programı'na katıldı; iki ay Almanya'nın başkenti Berlin’de Die Tageszeitung gazetesinde editörlük yaptı. 2019'da Yunanistan’daki Yanya Üniversitesi'nde State Scholarships Foundation’ın (IKY) düzenlediği Yunan Dili ve Kültürü programını tamamladı.