ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

Çok zor günlerden geçiyoruz.

KESK Malatya yürütme kurulu yazılı bir açıklama yaparak “ çok zor günler yaşıyoruz” derken Halkın %99’u olarak yaşadığımız tablo gittikçe kararıyor. 

07 Aralık 2022 12:38
Çok zor günlerden geçiyoruz.

 

 

KESK Malatya yürütme kurulu yazılı bir açıklama yaparak “ çok zor günler yaşıyoruz” derken Halkın %99’u olarak yaşadığımız tablo gittikçe kararıyor.

           Yazılı olarak yapılan açıklama da “ Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda kâbusa çeviren kapsamlı kriz bitmek bilmiyor.

Her güne yeni zamlarla uyanıyoruz. Artan hayat pahalılığında maaşlarımız, ücretlerimiz mum gibi eriyor.

              Ülkeyi yönetenler “Gelişmiş ülkelerde bile raflar boş, dünya hatta gelişmiş batı ülkeleri bizi kıskanıyor” nutukları atıyorlar.

              Evet, ülkede market rafları dolu ama bizim cüzdanlarımız, ceplerimiz boş. Marketleri, pazarları artık müze gezer gibi dolaşıyoruz. Raflardaki her şey el yaktığı için bakıp, bakıp çıkıyoruz.

              Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz olduk. Kış kapıya dayandı. Doğalgaz, elektrik faturası kâbusumuz yeniden başladı.

             İşsizlik kronik hale geldi. İşsizlerin sayısı 8 milyona yaklaştı. Neredeyse her evde bir işsiz var. İşsizlik en çok kadınları ve gençleri vuruyor. Şanslı olup, çalışacak bir işi olanlardan ise açlık sınırı altındaki bir asgari ücrete kölece çalışması bekleniyor.

            Çalışan her iki kişiden biri asgari ücret alıyor. Diğerinin ücreti-maaşı ise asgari ücrete her yıl daha fazla yaklaşıyor.

Her dört kişiden biri sosyal yardımlar olmadan hayatını asgari ölçüde dahi idame ettiremiyor.

             Gelir adaletsizliği derinleşiyor. Toplumun en zengin yüzde 1’i toplam servetin yüzde 41’ini elinde tutuyor. %99’u olarak bizler ise geriye kalan yüzde 59’u paylaşıyoruz.

             Geldiğimiz noktada Türkiye “Asgari Ücretliler Ülkesi”ne dönüştürülmüş, emeğin milli gelirden aldığı pay son yirmi yılın en düşük noktasına inmiştir.

            Her şey bir yana ülkemizin enflasyon ve işsizlik oranlarının toplamından oluşan Küresel Sefalet Endeksinde dünya liderliğine yükselmiş olması her şeyi zaten fazlası ile anlatıyor.

Peki, bu duruma nasıl geldik?

Maaşlarımız, ücretlerimiz yıllardır hiç birimizin inanmadığı TÜİK sanal rakamlarına göre artırıldı.

                Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle ücret zammı dönemlerinde daha da aşağı çekildi.

             Seçim dönemleri öncesinde ise ağzımıza bir kaşık bal sürmek adına bu sanal rakamların birkaç puan üzerinde artışlar yapıldı.

              Ama hem iğneden ipliğe her şeye hem de bizden alınan vergilere bu rakamların çok üzerinde zamlar yapıldı. Sonuçta dün aldığımızı bugün alamayacak hale geldik. Satın alma gücümüzü kaybettik, gittikçe yoksullaştık.

Yine bir seçim arifesizdeyiz.

              Karşımızda yaklaşan seçimlerde koltuğu kaybetme tehlikesi gittikçe artan bir iktidar var. Bunun için yıllardır hayata geçirdikleri taktiğe bir kez daha sarılıyorlar. 2023 bütçesini halk için “kesenin ağzının açılacağı” bir bütçe gibi göstererek seçim yatırımına dönüştürmeyi hedefliyorlar.

             Bu hedef için seferber edilen yüzlerce medya kuruluşu her gün “yeni yılda asgari ücretliye, emekliye, memura yüksek oranlı zamlar yapılacak” haberleri yapıyor.

              Buradan emeği ile geçinen tüm kesimleri, yurttaşlarımızı uyarıyoruz. Bugüne kadar onlarca, yüzlerce defa hayata geçirilen bu oyunu bozmaya çağırıyoruz.

Bugüne kadar bize ne zaman kaşıkla bir şey verseler kepçe ile geri aldılar.

             En son sene başında “tarihi artış yaptık” dedikleri asgari ücrete temmuz ayında tekrar artış yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen asgari ücret iki ay bile geçmeden açlık sınırının altında kaldı. Asgari ücretle alınan ekmek sayısı bir yıl olmadan 312 adet, dolar miktarı 90 dolar eksildi. Sadece asgari ücret değil, tüm ücret ve maaşlar hızla buharlaştı.

             Yine sene başında “asgari ücrete gelir vergisi muafiyeti getirdik, tüm ücretliler bu muafiyetten yararlanacak” dediler.

Peki, ne oldu?

             Senenin ortasında ek bütçe yapıp hem gelirleri hem giderleri bir katladılar. Ancak gelir vergisi dilimlerini bir kuruş bile artırmadılar. Hepimiz birkaç ay içinde ikinci vergi dilimine girdik. Önemli bir bölümümüz ise üçüncü vergi dilimine girdik.

               İşin özü gelir vergisinde asgari ücret muafiyeti ile kaşıkla verdiler, ama hepimizi gelir vergisi ile dilim dilim soymaya devam ettiler.

Şimdi TBMM’de görüşmeleri devam eden bütçe ile yine bir kez daha aynı oyunu kuruyorlar.

                Yirmi yıllık iktidarlarında büyütüp içinden çıkılmaz hale getirdikleri sorunları yarım yamalak düzenlemeler yaparak seçim yatırımı haline getirmeye çalışıyorlar.

              Yıllardır “amasız, fakatsız, koşulsuz kadro” talebi için mücadele eden sözleşmelilere ara bir formül olarak 3+1 sistemi öneriyorlar.

              Geçici, istisnai bir istihdam olması gereken sözleşmeli istihdamı eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm asli ve sürekli tüm kamu hizmetlerini de kapsar hale getiren de bu iktidar.

               Kamuda kadrolu alımı neredeyse bitirme noktasına getirip sözleşmeli istihdamı şişirip, sözleşmeli istihdamı 5 kat artıran da bu iktidar.

               9 yıl önce kamuda istihdam edilen her 100 kamu emekçisinden 4’ü sözleşmeli personel iken bugün her 100 kamu emekçisinden 16’sını sözleşmeli personel haline getiren de bu iktidar.

              Buna rağmen bırakalım ücretli öğretmenler, vekil ebeler, taşeron istihdam edilenler başta olmak üzere yüz binlerce çalışanı her dört sözleşmeliden birini dahi kapsam dışında tutan bir düzenlemeyi “müjde” olarak pazarlamaya çalışıyorlar.

               Üstelik bundan sonra kamuya alınacak yeni işe başlayacak tüm kamu emekçilerini 4 yıl boyunca eşit işe eşit ücret, iş güvencesi, tayin hakkı başta olmak üzere temel haklarından mahrum hale getirmek, amirinin insafına bırakmak istiyorlar.

             Daha birkaç yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “çift dikiş” denilerek hakaret edilen milyonlarca EYT’li aylardır çözüm bekliyor. İşvereneler kıdem tazminatını düşük tutmak için EYT’lileri patır patır işten çıkarmaya başladı. Ama iktidar bir taraftan işverene hazine garantili kredi açarken diğer taraftan hala ETY’lilerin emekli maaşını düşük tutmanın hesaplarını yapıyor.

               Dün TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerinden sonra “enflasyon düşüyor” propagandasına başladılar. Oysa hepimiz biliyoruz ki enflasyon ve hayat pahalılığı birbirinden farklıdır. Enflasyon fiyatlar genel seviyesinin artış hızıdır. Hızı düşse de enflasyon dolayısıyla hayat pahalılığı artmaya devam etmektedir. Enflasyonun düşmesi için eksiye inmesi gerekiyor.

                 Oysa dün yıllık enflasyon sadece yaklaşık 1 puan hız kaybetmiştir. En önemlisi bizler için, halk için en önemli kalem olan gıda enflasyonu son bir ayda %5,75 artarak yıllık %102,55 seviyesine çıkmıştır. Üstelik bu rakamlar yaşanan gerçek hayat pahalılığının en az yarısını yutan TÜİK’in rakamlarıdır.

              Hedef her zaman olduğu gibi TÜİK vasıtası ile enflasyonu düşük gösterip milyonlarca kamu emekçisinin, emeklinin, işçinin, asgari ücretlinin ücret artışlarını da düşük tutmaktır.

Asgari ücret açlık sınırının altında. Milyonlarca işçi emeklisi sadece 3.500 TL ile ayakta kalmaya çalışıyor. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3,5 katı olan ortalama kamu emekçisi maaşı bugün asgari ücretin 1,5 katına indi. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3 katına den gelen ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı bugün asgari ücrete yaklaştı.

              Buna rağmen iktidar bir taraftan bizim maaşlarımızı, ücretlerimizi sahte TÜİK rakamlarının birkaç puan üzerinde arttırmayı vaat ediyorlar. Diğer taraftan tüm yükü ücretli kesimler, dar gelirliler olarak bizim omuzlarımıza yıkılan vergileri, faiz giderlerini geçen yıla göre en az bir buçuk kat artırıyorlar. Yani bir cebimize birkaç kuruş koymayı vaat ederken diğer cebimizden çok daha fazlasını alıyorlar.

              Üstelik cebimizden alacakları vergilerin bize yol, su, elektrik olarak dönmeyeceğini daha baştan söylüyorlar. Açık açık “sizden aldığımız, ücretlerinizden kestiğimiz vergileri toplumun %1’ini bile oluşturmayan bir avuç zengine, patrona, teşvik, vergi affı olarak aktarcağız diyorlar.

Nitekim 2023 bütçesinde, 84 milyonun aldığı kamu hizmetlerine yatırım için her 100 TL verginin sadece 10 TL’si ayrılıyor.

               Buna karşın her 100 TL vergimizin 18 TL’si faize, 10 TL’si Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine ve hizmet alsak da almasak da Kamu Özel İşbirliği projelerine; müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı projelerine hazine garantisi olarak gidecek.

              Her 100 TL verginin en az 15 TL’sini “Savuma-Güvenlik Harcamaları” adı altında silahlanmaya, çatışma ve savaş politikalarına gidecek.

                 “En az” diyoruz çünkü ne yazık ki “kimin yerli ve milli olduğunu ben belirlerim’ diyen, kendisine yönelik en küçük eleştiriyi yöneltenleri bile kolayca “terörist, hain” ilan eden bir iktidar işbaşında. Dolayısıyla seçimlerin yaklaştığı bu süreçte ülkenin dört bir yanından yükselen ‘geçinemiyoruz’ feryadını sınır ötesi operasyonlarla, militarist sloganlarla bastırılmasından endişe duyuyoruz.

              Tıpkı 2015 seçimleri öncesinde olduğu gibi terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımız üzerinden oy avcılığı yapmaya yönelik gelişmelerin daha da artmasından, hayat pahalılığından şikâyet eden hereksin “bir merminin bedelinin ne olduğunu biliyor musun?” diyerek susturulmasından endişe ediyoruz.

                 Kısacası 2023 bütçesinde kesenin ağzını işçiler, emekçiler, emeklikler, çiftçiler, küçük esnaflar için yani halkın %99’u için açmıyorlar. Kesenin ağzı her zaman olduğu gibi yine paradan para kazananlar, faizden, hazine garantisinden beslenenler, çalıştırdığı asgari ücretliler kadar bile vergi ödemeyenler için açılıyor.

             Açlık sınırı altıdaki asgari ücretin %50 artırılması konusunda Çalışma Bakan’ın “Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım” sözleri iktidarın kimden yana olduğunu fazlası ile ispatlıyor.

%1’in çıkarı için %99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz.

             Bunun için bir adım daha atıyoruz. Emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize sahip çıkmak için 17 Aralık Cumartesi günü Ankara’da “Seçim Bütçesi Değil, Halktan-Emekten Yana, Geçim Bütçesi İstiyoruz Mitingi’nde buluşuyoruz.

               Çağrımız işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, asgari ücretlisi, kadını, genci ile bu düzenin çarkları ile yoksullaştırılan, ezilen, ötekileştirilen herkesedir.

GELİN;

ü Temel tüketim maddelerine son iki yıl içinde yapılan zamların geri alınması,

ü Mali kayıplarımızın yaşanan gerçek hayat pahalılığı ve yoksulluk sınırında yaşanan artış temel alınarak telafi edilmesi,

ü Vergide adaletin sağlanması, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınması,

ü Tükettiğimiz her şeyden alınan dolaylı vergilerin düşürülmesi,

ü Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesi,

ü Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılması, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınması,

ü Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesi

ü Kamu hizmetlerinin tasfiyesine, özelleştirmelere, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan hazine garantilerine son verilmesi,

ü Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılması,

ü Her türlü güvencesiz istihdama son verilmesi,

ü Engelli yurttaşların erişebilirlik sorununun çözülmesini, engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi,

ü Kaynaklarımızın savunmaya, güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; adaletin tesis edilmesi, emek, barış ve demokrasi için kullanılması,

TALEPLERİMİZE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM.

GELİN; İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Adil Bir Vergi Sistemi, Halk İçin-Emek İçin Bütçe, Güvenceli İş, Güvenli Gelecek İçin omuz omuza verelim.

 

KESK YÜRÜTME KURULU

Çok zor günlerden geçiyoruz.

 

KESK Malatya yürütme kurulu yazılı bir açıklama yaparak “ çok zor günler yaşıyoruz” derken Halkın %99’u olarak yaşadığımız tablo gittikçe kararıyor.

           Yazılı olarak yapılan açıklama da “ Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda kâbusa çeviren kapsamlı kriz bitmek bilmiyor.

Her güne yeni zamlarla uyanıyoruz. Artan hayat pahalılığında maaşlarımız, ücretlerimiz mum gibi eriyor.

              Ülkeyi yönetenler “Gelişmiş ülkelerde bile raflar boş, dünya hatta gelişmiş batı ülkeleri bizi kıskanıyor” nutukları atıyorlar.

              Evet, ülkede market rafları dolu ama bizim cüzdanlarımız, ceplerimiz boş. Marketleri, pazarları artık müze gezer gibi dolaşıyoruz. Raflardaki her şey el yaktığı için bakıp, bakıp çıkıyoruz.

              Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz olduk. Kış kapıya dayandı. Doğalgaz, elektrik faturası kâbusumuz yeniden başladı.

             İşsizlik kronik hale geldi. İşsizlerin sayısı 8 milyona yaklaştı. Neredeyse her evde bir işsiz var. İşsizlik en çok kadınları ve gençleri vuruyor. Şanslı olup, çalışacak bir işi olanlardan ise açlık sınırı altındaki bir asgari ücrete kölece çalışması bekleniyor.

            Çalışan her iki kişiden biri asgari ücret alıyor. Diğerinin ücreti-maaşı ise asgari ücrete her yıl daha fazla yaklaşıyor.

Her dört kişiden biri sosyal yardımlar olmadan hayatını asgari ölçüde dahi idame ettiremiyor.

             Gelir adaletsizliği derinleşiyor. Toplumun en zengin yüzde 1’i toplam servetin yüzde 41’ini elinde tutuyor. %99’u olarak bizler ise geriye kalan yüzde 59’u paylaşıyoruz.

             Geldiğimiz noktada Türkiye “Asgari Ücretliler Ülkesi”ne dönüştürülmüş, emeğin milli gelirden aldığı pay son yirmi yılın en düşük noktasına inmiştir.

            Her şey bir yana ülkemizin enflasyon ve işsizlik oranlarının toplamından oluşan Küresel Sefalet Endeksinde dünya liderliğine yükselmiş olması her şeyi zaten fazlası ile anlatıyor.

Peki, bu duruma nasıl geldik?

Maaşlarımız, ücretlerimiz yıllardır hiç birimizin inanmadığı TÜİK sanal rakamlarına göre artırıldı.

                Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle ücret zammı dönemlerinde daha da aşağı çekildi.

             Seçim dönemleri öncesinde ise ağzımıza bir kaşık bal sürmek adına bu sanal rakamların birkaç puan üzerinde artışlar yapıldı.

              Ama hem iğneden ipliğe her şeye hem de bizden alınan vergilere bu rakamların çok üzerinde zamlar yapıldı. Sonuçta dün aldığımızı bugün alamayacak hale geldik. Satın alma gücümüzü kaybettik, gittikçe yoksullaştık.

Yine bir seçim arifesizdeyiz.

              Karşımızda yaklaşan seçimlerde koltuğu kaybetme tehlikesi gittikçe artan bir iktidar var. Bunun için yıllardır hayata geçirdikleri taktiğe bir kez daha sarılıyorlar. 2023 bütçesini halk için “kesenin ağzının açılacağı” bir bütçe gibi göstererek seçim yatırımına dönüştürmeyi hedefliyorlar.

             Bu hedef için seferber edilen yüzlerce medya kuruluşu her gün “yeni yılda asgari ücretliye, emekliye, memura yüksek oranlı zamlar yapılacak” haberleri yapıyor.

              Buradan emeği ile geçinen tüm kesimleri, yurttaşlarımızı uyarıyoruz. Bugüne kadar onlarca, yüzlerce defa hayata geçirilen bu oyunu bozmaya çağırıyoruz.

Bugüne kadar bize ne zaman kaşıkla bir şey verseler kepçe ile geri aldılar.

             En son sene başında “tarihi artış yaptık” dedikleri asgari ücrete temmuz ayında tekrar artış yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen asgari ücret iki ay bile geçmeden açlık sınırının altında kaldı. Asgari ücretle alınan ekmek sayısı bir yıl olmadan 312 adet, dolar miktarı 90 dolar eksildi. Sadece asgari ücret değil, tüm ücret ve maaşlar hızla buharlaştı.

             Yine sene başında “asgari ücrete gelir vergisi muafiyeti getirdik, tüm ücretliler bu muafiyetten yararlanacak” dediler.

Peki, ne oldu?

             Senenin ortasında ek bütçe yapıp hem gelirleri hem giderleri bir katladılar. Ancak gelir vergisi dilimlerini bir kuruş bile artırmadılar. Hepimiz birkaç ay içinde ikinci vergi dilimine girdik. Önemli bir bölümümüz ise üçüncü vergi dilimine girdik.

               İşin özü gelir vergisinde asgari ücret muafiyeti ile kaşıkla verdiler, ama hepimizi gelir vergisi ile dilim dilim soymaya devam ettiler.

Şimdi TBMM’de görüşmeleri devam eden bütçe ile yine bir kez daha aynı oyunu kuruyorlar.

                Yirmi yıllık iktidarlarında büyütüp içinden çıkılmaz hale getirdikleri sorunları yarım yamalak düzenlemeler yaparak seçim yatırımı haline getirmeye çalışıyorlar.

              Yıllardır “amasız, fakatsız, koşulsuz kadro” talebi için mücadele eden sözleşmelilere ara bir formül olarak 3+1 sistemi öneriyorlar.

              Geçici, istisnai bir istihdam olması gereken sözleşmeli istihdamı eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm asli ve sürekli tüm kamu hizmetlerini de kapsar hale getiren de bu iktidar.

               Kamuda kadrolu alımı neredeyse bitirme noktasına getirip sözleşmeli istihdamı şişirip, sözleşmeli istihdamı 5 kat artıran da bu iktidar.

               9 yıl önce kamuda istihdam edilen her 100 kamu emekçisinden 4’ü sözleşmeli personel iken bugün her 100 kamu emekçisinden 16’sını sözleşmeli personel haline getiren de bu iktidar.

              Buna rağmen bırakalım ücretli öğretmenler, vekil ebeler, taşeron istihdam edilenler başta olmak üzere yüz binlerce çalışanı her dört sözleşmeliden birini dahi kapsam dışında tutan bir düzenlemeyi “müjde” olarak pazarlamaya çalışıyorlar.

               Üstelik bundan sonra kamuya alınacak yeni işe başlayacak tüm kamu emekçilerini 4 yıl boyunca eşit işe eşit ücret, iş güvencesi, tayin hakkı başta olmak üzere temel haklarından mahrum hale getirmek, amirinin insafına bırakmak istiyorlar.

             Daha birkaç yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “çift dikiş” denilerek hakaret edilen milyonlarca EYT’li aylardır çözüm bekliyor. İşvereneler kıdem tazminatını düşük tutmak için EYT’lileri patır patır işten çıkarmaya başladı. Ama iktidar bir taraftan işverene hazine garantili kredi açarken diğer taraftan hala ETY’lilerin emekli maaşını düşük tutmanın hesaplarını yapıyor.

               Dün TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerinden sonra “enflasyon düşüyor” propagandasına başladılar. Oysa hepimiz biliyoruz ki enflasyon ve hayat pahalılığı birbirinden farklıdır. Enflasyon fiyatlar genel seviyesinin artış hızıdır. Hızı düşse de enflasyon dolayısıyla hayat pahalılığı artmaya devam etmektedir. Enflasyonun düşmesi için eksiye inmesi gerekiyor.

                 Oysa dün yıllık enflasyon sadece yaklaşık 1 puan hız kaybetmiştir. En önemlisi bizler için, halk için en önemli kalem olan gıda enflasyonu son bir ayda %5,75 artarak yıllık %102,55 seviyesine çıkmıştır. Üstelik bu rakamlar yaşanan gerçek hayat pahalılığının en az yarısını yutan TÜİK’in rakamlarıdır.

              Hedef her zaman olduğu gibi TÜİK vasıtası ile enflasyonu düşük gösterip milyonlarca kamu emekçisinin, emeklinin, işçinin, asgari ücretlinin ücret artışlarını da düşük tutmaktır.

Asgari ücret açlık sınırının altında. Milyonlarca işçi emeklisi sadece 3.500 TL ile ayakta kalmaya çalışıyor. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3,5 katı olan ortalama kamu emekçisi maaşı bugün asgari ücretin 1,5 katına indi. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3 katına den gelen ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı bugün asgari ücrete yaklaştı.

              Buna rağmen iktidar bir taraftan bizim maaşlarımızı, ücretlerimizi sahte TÜİK rakamlarının birkaç puan üzerinde arttırmayı vaat ediyorlar. Diğer taraftan tüm yükü ücretli kesimler, dar gelirliler olarak bizim omuzlarımıza yıkılan vergileri, faiz giderlerini geçen yıla göre en az bir buçuk kat artırıyorlar. Yani bir cebimize birkaç kuruş koymayı vaat ederken diğer cebimizden çok daha fazlasını alıyorlar.

              Üstelik cebimizden alacakları vergilerin bize yol, su, elektrik olarak dönmeyeceğini daha baştan söylüyorlar. Açık açık “sizden aldığımız, ücretlerinizden kestiğimiz vergileri toplumun %1’ini bile oluşturmayan bir avuç zengine, patrona, teşvik, vergi affı olarak aktarcağız diyorlar.

Nitekim 2023 bütçesinde, 84 milyonun aldığı kamu hizmetlerine yatırım için her 100 TL verginin sadece 10 TL’si ayrılıyor.

               Buna karşın her 100 TL vergimizin 18 TL’si faize, 10 TL’si Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine ve hizmet alsak da almasak da Kamu Özel İşbirliği projelerine; müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı projelerine hazine garantisi olarak gidecek.

              Her 100 TL verginin en az 15 TL’sini “Savuma-Güvenlik Harcamaları” adı altında silahlanmaya, çatışma ve savaş politikalarına gidecek.

                 “En az” diyoruz çünkü ne yazık ki “kimin yerli ve milli olduğunu ben belirlerim’ diyen, kendisine yönelik en küçük eleştiriyi yöneltenleri bile kolayca “terörist, hain” ilan eden bir iktidar işbaşında. Dolayısıyla seçimlerin yaklaştığı bu süreçte ülkenin dört bir yanından yükselen ‘geçinemiyoruz’ feryadını sınır ötesi operasyonlarla, militarist sloganlarla bastırılmasından endişe duyuyoruz.

              Tıpkı 2015 seçimleri öncesinde olduğu gibi terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımız üzerinden oy avcılığı yapmaya yönelik gelişmelerin daha da artmasından, hayat pahalılığından şikâyet eden hereksin “bir merminin bedelinin ne olduğunu biliyor musun?” diyerek susturulmasından endişe ediyoruz.

                 Kısacası 2023 bütçesinde kesenin ağzını işçiler, emekçiler, emeklikler, çiftçiler, küçük esnaflar için yani halkın %99’u için açmıyorlar. Kesenin ağzı her zaman olduğu gibi yine paradan para kazananlar, faizden, hazine garantisinden beslenenler, çalıştırdığı asgari ücretliler kadar bile vergi ödemeyenler için açılıyor.

             Açlık sınırı altıdaki asgari ücretin %50 artırılması konusunda Çalışma Bakan’ın “Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım” sözleri iktidarın kimden yana olduğunu fazlası ile ispatlıyor.

%1’in çıkarı için %99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz.

             Bunun için bir adım daha atıyoruz. Emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize sahip çıkmak için 17 Aralık Cumartesi günü Ankara’da “Seçim Bütçesi Değil, Halktan-Emekten Yana, Geçim Bütçesi İstiyoruz Mitingi’nde buluşuyoruz.

               Çağrımız işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, asgari ücretlisi, kadını, genci ile bu düzenin çarkları ile yoksullaştırılan, ezilen, ötekileştirilen herkesedir.

GELİN;

ü Temel tüketim maddelerine son iki yıl içinde yapılan zamların geri alınması,

ü Mali kayıplarımızın yaşanan gerçek hayat pahalılığı ve yoksulluk sınırında yaşanan artış temel alınarak telafi edilmesi,

ü Vergide adaletin sağlanması, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınması,

ü Tükettiğimiz her şeyden alınan dolaylı vergilerin düşürülmesi,

ü Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesi,

ü Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılması, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınması,

ü Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesi

ü Kamu hizmetlerinin tasfiyesine, özelleştirmelere, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan hazine garantilerine son verilmesi,

ü Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılması,

ü Her türlü güvencesiz istihdama son verilmesi,

ü Engelli yurttaşların erişebilirlik sorununun çözülmesini, engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi,

ü Kaynaklarımızın savunmaya, güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; adaletin tesis edilmesi, emek, barış ve demokrasi için kullanılması,

TALEPLERİMİZE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM.

GELİN; İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Adil Bir Vergi Sistemi, Halk İçin-Emek İçin Bütçe, Güvenceli İş, Güvenli Gelecek İçin omuz omuza verelim.

 

KESK YÜRÜTME KURULU

Çok zor günlerden geçiyoruz.

 

KESK Malatya yürütme kurulu yazılı bir açıklama yaparak “ çok zor günler yaşıyoruz” derken Halkın %99’u olarak yaşadığımız tablo gittikçe kararıyor.

           Yazılı olarak yapılan açıklama da “ Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda kâbusa çeviren kapsamlı kriz bitmek bilmiyor.

Her güne yeni zamlarla uyanıyoruz. Artan hayat pahalılığında maaşlarımız, ücretlerimiz mum gibi eriyor.

              Ülkeyi yönetenler “Gelişmiş ülkelerde bile raflar boş, dünya hatta gelişmiş batı ülkeleri bizi kıskanıyor” nutukları atıyorlar.

              Evet, ülkede market rafları dolu ama bizim cüzdanlarımız, ceplerimiz boş. Marketleri, pazarları artık müze gezer gibi dolaşıyoruz. Raflardaki her şey el yaktığı için bakıp, bakıp çıkıyoruz.

              Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz olduk. Kış kapıya dayandı. Doğalgaz, elektrik faturası kâbusumuz yeniden başladı.

             İşsizlik kronik hale geldi. İşsizlerin sayısı 8 milyona yaklaştı. Neredeyse her evde bir işsiz var. İşsizlik en çok kadınları ve gençleri vuruyor. Şanslı olup, çalışacak bir işi olanlardan ise açlık sınırı altındaki bir asgari ücrete kölece çalışması bekleniyor.

            Çalışan her iki kişiden biri asgari ücret alıyor. Diğerinin ücreti-maaşı ise asgari ücrete her yıl daha fazla yaklaşıyor.

Her dört kişiden biri sosyal yardımlar olmadan hayatını asgari ölçüde dahi idame ettiremiyor.

             Gelir adaletsizliği derinleşiyor. Toplumun en zengin yüzde 1’i toplam servetin yüzde 41’ini elinde tutuyor. %99’u olarak bizler ise geriye kalan yüzde 59’u paylaşıyoruz.

             Geldiğimiz noktada Türkiye “Asgari Ücretliler Ülkesi”ne dönüştürülmüş, emeğin milli gelirden aldığı pay son yirmi yılın en düşük noktasına inmiştir.

            Her şey bir yana ülkemizin enflasyon ve işsizlik oranlarının toplamından oluşan Küresel Sefalet Endeksinde dünya liderliğine yükselmiş olması her şeyi zaten fazlası ile anlatıyor.

Peki, bu duruma nasıl geldik?

Maaşlarımız, ücretlerimiz yıllardır hiç birimizin inanmadığı TÜİK sanal rakamlarına göre artırıldı.

                Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle ücret zammı dönemlerinde daha da aşağı çekildi.

             Seçim dönemleri öncesinde ise ağzımıza bir kaşık bal sürmek adına bu sanal rakamların birkaç puan üzerinde artışlar yapıldı.

              Ama hem iğneden ipliğe her şeye hem de bizden alınan vergilere bu rakamların çok üzerinde zamlar yapıldı. Sonuçta dün aldığımızı bugün alamayacak hale geldik. Satın alma gücümüzü kaybettik, gittikçe yoksullaştık.

Yine bir seçim arifesizdeyiz.

              Karşımızda yaklaşan seçimlerde koltuğu kaybetme tehlikesi gittikçe artan bir iktidar var. Bunun için yıllardır hayata geçirdikleri taktiğe bir kez daha sarılıyorlar. 2023 bütçesini halk için “kesenin ağzının açılacağı” bir bütçe gibi göstererek seçim yatırımına dönüştürmeyi hedefliyorlar.

             Bu hedef için seferber edilen yüzlerce medya kuruluşu her gün “yeni yılda asgari ücretliye, emekliye, memura yüksek oranlı zamlar yapılacak” haberleri yapıyor.

              Buradan emeği ile geçinen tüm kesimleri, yurttaşlarımızı uyarıyoruz. Bugüne kadar onlarca, yüzlerce defa hayata geçirilen bu oyunu bozmaya çağırıyoruz.

Bugüne kadar bize ne zaman kaşıkla bir şey verseler kepçe ile geri aldılar.

             En son sene başında “tarihi artış yaptık” dedikleri asgari ücrete temmuz ayında tekrar artış yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen asgari ücret iki ay bile geçmeden açlık sınırının altında kaldı. Asgari ücretle alınan ekmek sayısı bir yıl olmadan 312 adet, dolar miktarı 90 dolar eksildi. Sadece asgari ücret değil, tüm ücret ve maaşlar hızla buharlaştı.

             Yine sene başında “asgari ücrete gelir vergisi muafiyeti getirdik, tüm ücretliler bu muafiyetten yararlanacak” dediler.

Peki, ne oldu?

             Senenin ortasında ek bütçe yapıp hem gelirleri hem giderleri bir katladılar. Ancak gelir vergisi dilimlerini bir kuruş bile artırmadılar. Hepimiz birkaç ay içinde ikinci vergi dilimine girdik. Önemli bir bölümümüz ise üçüncü vergi dilimine girdik.

               İşin özü gelir vergisinde asgari ücret muafiyeti ile kaşıkla verdiler, ama hepimizi gelir vergisi ile dilim dilim soymaya devam ettiler.

Şimdi TBMM’de görüşmeleri devam eden bütçe ile yine bir kez daha aynı oyunu kuruyorlar.

                Yirmi yıllık iktidarlarında büyütüp içinden çıkılmaz hale getirdikleri sorunları yarım yamalak düzenlemeler yaparak seçim yatırımı haline getirmeye çalışıyorlar.

              Yıllardır “amasız, fakatsız, koşulsuz kadro” talebi için mücadele eden sözleşmelilere ara bir formül olarak 3+1 sistemi öneriyorlar.

              Geçici, istisnai bir istihdam olması gereken sözleşmeli istihdamı eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm asli ve sürekli tüm kamu hizmetlerini de kapsar hale getiren de bu iktidar.

               Kamuda kadrolu alımı neredeyse bitirme noktasına getirip sözleşmeli istihdamı şişirip, sözleşmeli istihdamı 5 kat artıran da bu iktidar.

               9 yıl önce kamuda istihdam edilen her 100 kamu emekçisinden 4’ü sözleşmeli personel iken bugün her 100 kamu emekçisinden 16’sını sözleşmeli personel haline getiren de bu iktidar.

              Buna rağmen bırakalım ücretli öğretmenler, vekil ebeler, taşeron istihdam edilenler başta olmak üzere yüz binlerce çalışanı her dört sözleşmeliden birini dahi kapsam dışında tutan bir düzenlemeyi “müjde” olarak pazarlamaya çalışıyorlar.

               Üstelik bundan sonra kamuya alınacak yeni işe başlayacak tüm kamu emekçilerini 4 yıl boyunca eşit işe eşit ücret, iş güvencesi, tayin hakkı başta olmak üzere temel haklarından mahrum hale getirmek, amirinin insafına bırakmak istiyorlar.

             Daha birkaç yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “çift dikiş” denilerek hakaret edilen milyonlarca EYT’li aylardır çözüm bekliyor. İşvereneler kıdem tazminatını düşük tutmak için EYT’lileri patır patır işten çıkarmaya başladı. Ama iktidar bir taraftan işverene hazine garantili kredi açarken diğer taraftan hala ETY’lilerin emekli maaşını düşük tutmanın hesaplarını yapıyor.

               Dün TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerinden sonra “enflasyon düşüyor” propagandasına başladılar. Oysa hepimiz biliyoruz ki enflasyon ve hayat pahalılığı birbirinden farklıdır. Enflasyon fiyatlar genel seviyesinin artış hızıdır. Hızı düşse de enflasyon dolayısıyla hayat pahalılığı artmaya devam etmektedir. Enflasyonun düşmesi için eksiye inmesi gerekiyor.

                 Oysa dün yıllık enflasyon sadece yaklaşık 1 puan hız kaybetmiştir. En önemlisi bizler için, halk için en önemli kalem olan gıda enflasyonu son bir ayda %5,75 artarak yıllık %102,55 seviyesine çıkmıştır. Üstelik bu rakamlar yaşanan gerçek hayat pahalılığının en az yarısını yutan TÜİK’in rakamlarıdır.

              Hedef her zaman olduğu gibi TÜİK vasıtası ile enflasyonu düşük gösterip milyonlarca kamu emekçisinin, emeklinin, işçinin, asgari ücretlinin ücret artışlarını da düşük tutmaktır.

Asgari ücret açlık sınırının altında. Milyonlarca işçi emeklisi sadece 3.500 TL ile ayakta kalmaya çalışıyor. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3,5 katı olan ortalama kamu emekçisi maaşı bugün asgari ücretin 1,5 katına indi. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3 katına den gelen ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı bugün asgari ücrete yaklaştı.

              Buna rağmen iktidar bir taraftan bizim maaşlarımızı, ücretlerimizi sahte TÜİK rakamlarının birkaç puan üzerinde arttırmayı vaat ediyorlar. Diğer taraftan tüm yükü ücretli kesimler, dar gelirliler olarak bizim omuzlarımıza yıkılan vergileri, faiz giderlerini geçen yıla göre en az bir buçuk kat artırıyorlar. Yani bir cebimize birkaç kuruş koymayı vaat ederken diğer cebimizden çok daha fazlasını alıyorlar.

              Üstelik cebimizden alacakları vergilerin bize yol, su, elektrik olarak dönmeyeceğini daha baştan söylüyorlar. Açık açık “sizden aldığımız, ücretlerinizden kestiğimiz vergileri toplumun %1’ini bile oluşturmayan bir avuç zengine, patrona, teşvik, vergi affı olarak aktarcağız diyorlar.

Nitekim 2023 bütçesinde, 84 milyonun aldığı kamu hizmetlerine yatırım için her 100 TL verginin sadece 10 TL’si ayrılıyor.

               Buna karşın her 100 TL vergimizin 18 TL’si faize, 10 TL’si Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine ve hizmet alsak da almasak da Kamu Özel İşbirliği projelerine; müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı projelerine hazine garantisi olarak gidecek.

              Her 100 TL verginin en az 15 TL’sini “Savuma-Güvenlik Harcamaları” adı altında silahlanmaya, çatışma ve savaş politikalarına gidecek.

                 “En az” diyoruz çünkü ne yazık ki “kimin yerli ve milli olduğunu ben belirlerim’ diyen, kendisine yönelik en küçük eleştiriyi yöneltenleri bile kolayca “terörist, hain” ilan eden bir iktidar işbaşında. Dolayısıyla seçimlerin yaklaştığı bu süreçte ülkenin dört bir yanından yükselen ‘geçinemiyoruz’ feryadını sınır ötesi operasyonlarla, militarist sloganlarla bastırılmasından endişe duyuyoruz.

              Tıpkı 2015 seçimleri öncesinde olduğu gibi terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımız üzerinden oy avcılığı yapmaya yönelik gelişmelerin daha da artmasından, hayat pahalılığından şikâyet eden hereksin “bir merminin bedelinin ne olduğunu biliyor musun?” diyerek susturulmasından endişe ediyoruz.

                 Kısacası 2023 bütçesinde kesenin ağzını işçiler, emekçiler, emeklikler, çiftçiler, küçük esnaflar için yani halkın %99’u için açmıyorlar. Kesenin ağzı her zaman olduğu gibi yine paradan para kazananlar, faizden, hazine garantisinden beslenenler, çalıştırdığı asgari ücretliler kadar bile vergi ödemeyenler için açılıyor.

             Açlık sınırı altıdaki asgari ücretin %50 artırılması konusunda Çalışma Bakan’ın “Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım” sözleri iktidarın kimden yana olduğunu fazlası ile ispatlıyor.

%1’in çıkarı için %99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz.

             Bunun için bir adım daha atıyoruz. Emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize sahip çıkmak için 17 Aralık Cumartesi günü Ankara’da “Seçim Bütçesi Değil, Halktan-Emekten Yana, Geçim Bütçesi İstiyoruz Mitingi’nde buluşuyoruz.

               Çağrımız işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, asgari ücretlisi, kadını, genci ile bu düzenin çarkları ile yoksullaştırılan, ezilen, ötekileştirilen herkesedir.

GELİN;

ü Temel tüketim maddelerine son iki yıl içinde yapılan zamların geri alınması,

ü Mali kayıplarımızın yaşanan gerçek hayat pahalılığı ve yoksulluk sınırında yaşanan artış temel alınarak telafi edilmesi,

ü Vergide adaletin sağlanması, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınması,

ü Tükettiğimiz her şeyden alınan dolaylı vergilerin düşürülmesi,

ü Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesi,

ü Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılması, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınması,

ü Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesi

ü Kamu hizmetlerinin tasfiyesine, özelleştirmelere, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan hazine garantilerine son verilmesi,

ü Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılması,

ü Her türlü güvencesiz istihdama son verilmesi,

ü Engelli yurttaşların erişebilirlik sorununun çözülmesini, engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi,

ü Kaynaklarımızın savunmaya, güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; adaletin tesis edilmesi, emek, barış ve demokrasi için kullanılması,

TALEPLERİMİZE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM.

GELİN; İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Adil Bir Vergi Sistemi, Halk İçin-Emek İçin Bütçe, Güvenceli İş, Güvenli Gelecek İçin omuz omuza verelim.

 

KESK YÜRÜTME KURULU

Çok zor günlerden geçiyoruz.

 

KESK Malatya yürütme kurulu yazılı bir açıklama yaparak “ çok zor günler yaşıyoruz” derken Halkın %99’u olarak yaşadığımız tablo gittikçe kararıyor.

           Yazılı olarak yapılan açıklama da “ Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda kâbusa çeviren kapsamlı kriz bitmek bilmiyor.

Her güne yeni zamlarla uyanıyoruz. Artan hayat pahalılığında maaşlarımız, ücretlerimiz mum gibi eriyor.

              Ülkeyi yönetenler “Gelişmiş ülkelerde bile raflar boş, dünya hatta gelişmiş batı ülkeleri bizi kıskanıyor” nutukları atıyorlar.

              Evet, ülkede market rafları dolu ama bizim cüzdanlarımız, ceplerimiz boş. Marketleri, pazarları artık müze gezer gibi dolaşıyoruz. Raflardaki her şey el yaktığı için bakıp, bakıp çıkıyoruz.

              Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz olduk. Kış kapıya dayandı. Doğalgaz, elektrik faturası kâbusumuz yeniden başladı.

             İşsizlik kronik hale geldi. İşsizlerin sayısı 8 milyona yaklaştı. Neredeyse her evde bir işsiz var. İşsizlik en çok kadınları ve gençleri vuruyor. Şanslı olup, çalışacak bir işi olanlardan ise açlık sınırı altındaki bir asgari ücrete kölece çalışması bekleniyor.

            Çalışan her iki kişiden biri asgari ücret alıyor. Diğerinin ücreti-maaşı ise asgari ücrete her yıl daha fazla yaklaşıyor.

Her dört kişiden biri sosyal yardımlar olmadan hayatını asgari ölçüde dahi idame ettiremiyor.

             Gelir adaletsizliği derinleşiyor. Toplumun en zengin yüzde 1’i toplam servetin yüzde 41’ini elinde tutuyor. %99’u olarak bizler ise geriye kalan yüzde 59’u paylaşıyoruz.

             Geldiğimiz noktada Türkiye “Asgari Ücretliler Ülkesi”ne dönüştürülmüş, emeğin milli gelirden aldığı pay son yirmi yılın en düşük noktasına inmiştir.

            Her şey bir yana ülkemizin enflasyon ve işsizlik oranlarının toplamından oluşan Küresel Sefalet Endeksinde dünya liderliğine yükselmiş olması her şeyi zaten fazlası ile anlatıyor.

Peki, bu duruma nasıl geldik?

Maaşlarımız, ücretlerimiz yıllardır hiç birimizin inanmadığı TÜİK sanal rakamlarına göre artırıldı.

                Yaşadığımız gerçek hayat pahalılığı ile ilgisi olmayan bu sanal rakamlar özellikle ücret zammı dönemlerinde daha da aşağı çekildi.

             Seçim dönemleri öncesinde ise ağzımıza bir kaşık bal sürmek adına bu sanal rakamların birkaç puan üzerinde artışlar yapıldı.

              Ama hem iğneden ipliğe her şeye hem de bizden alınan vergilere bu rakamların çok üzerinde zamlar yapıldı. Sonuçta dün aldığımızı bugün alamayacak hale geldik. Satın alma gücümüzü kaybettik, gittikçe yoksullaştık.

Yine bir seçim arifesizdeyiz.

              Karşımızda yaklaşan seçimlerde koltuğu kaybetme tehlikesi gittikçe artan bir iktidar var. Bunun için yıllardır hayata geçirdikleri taktiğe bir kez daha sarılıyorlar. 2023 bütçesini halk için “kesenin ağzının açılacağı” bir bütçe gibi göstererek seçim yatırımına dönüştürmeyi hedefliyorlar.

             Bu hedef için seferber edilen yüzlerce medya kuruluşu her gün “yeni yılda asgari ücretliye, emekliye, memura yüksek oranlı zamlar yapılacak” haberleri yapıyor.

              Buradan emeği ile geçinen tüm kesimleri, yurttaşlarımızı uyarıyoruz. Bugüne kadar onlarca, yüzlerce defa hayata geçirilen bu oyunu bozmaya çağırıyoruz.

Bugüne kadar bize ne zaman kaşıkla bir şey verseler kepçe ile geri aldılar.

             En son sene başında “tarihi artış yaptık” dedikleri asgari ücrete temmuz ayında tekrar artış yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen asgari ücret iki ay bile geçmeden açlık sınırının altında kaldı. Asgari ücretle alınan ekmek sayısı bir yıl olmadan 312 adet, dolar miktarı 90 dolar eksildi. Sadece asgari ücret değil, tüm ücret ve maaşlar hızla buharlaştı.

             Yine sene başında “asgari ücrete gelir vergisi muafiyeti getirdik, tüm ücretliler bu muafiyetten yararlanacak” dediler.

Peki, ne oldu?

             Senenin ortasında ek bütçe yapıp hem gelirleri hem giderleri bir katladılar. Ancak gelir vergisi dilimlerini bir kuruş bile artırmadılar. Hepimiz birkaç ay içinde ikinci vergi dilimine girdik. Önemli bir bölümümüz ise üçüncü vergi dilimine girdik.

               İşin özü gelir vergisinde asgari ücret muafiyeti ile kaşıkla verdiler, ama hepimizi gelir vergisi ile dilim dilim soymaya devam ettiler.

Şimdi TBMM’de görüşmeleri devam eden bütçe ile yine bir kez daha aynı oyunu kuruyorlar.

                Yirmi yıllık iktidarlarında büyütüp içinden çıkılmaz hale getirdikleri sorunları yarım yamalak düzenlemeler yaparak seçim yatırımı haline getirmeye çalışıyorlar.

              Yıllardır “amasız, fakatsız, koşulsuz kadro” talebi için mücadele eden sözleşmelilere ara bir formül olarak 3+1 sistemi öneriyorlar.

              Geçici, istisnai bir istihdam olması gereken sözleşmeli istihdamı eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm asli ve sürekli tüm kamu hizmetlerini de kapsar hale getiren de bu iktidar.

               Kamuda kadrolu alımı neredeyse bitirme noktasına getirip sözleşmeli istihdamı şişirip, sözleşmeli istihdamı 5 kat artıran da bu iktidar.

               9 yıl önce kamuda istihdam edilen her 100 kamu emekçisinden 4’ü sözleşmeli personel iken bugün her 100 kamu emekçisinden 16’sını sözleşmeli personel haline getiren de bu iktidar.

              Buna rağmen bırakalım ücretli öğretmenler, vekil ebeler, taşeron istihdam edilenler başta olmak üzere yüz binlerce çalışanı her dört sözleşmeliden birini dahi kapsam dışında tutan bir düzenlemeyi “müjde” olarak pazarlamaya çalışıyorlar.

               Üstelik bundan sonra kamuya alınacak yeni işe başlayacak tüm kamu emekçilerini 4 yıl boyunca eşit işe eşit ücret, iş güvencesi, tayin hakkı başta olmak üzere temel haklarından mahrum hale getirmek, amirinin insafına bırakmak istiyorlar.

             Daha birkaç yıl önce bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “çift dikiş” denilerek hakaret edilen milyonlarca EYT’li aylardır çözüm bekliyor. İşvereneler kıdem tazminatını düşük tutmak için EYT’lileri patır patır işten çıkarmaya başladı. Ama iktidar bir taraftan işverene hazine garantili kredi açarken diğer taraftan hala ETY’lilerin emekli maaşını düşük tutmanın hesaplarını yapıyor.

               Dün TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerinden sonra “enflasyon düşüyor” propagandasına başladılar. Oysa hepimiz biliyoruz ki enflasyon ve hayat pahalılığı birbirinden farklıdır. Enflasyon fiyatlar genel seviyesinin artış hızıdır. Hızı düşse de enflasyon dolayısıyla hayat pahalılığı artmaya devam etmektedir. Enflasyonun düşmesi için eksiye inmesi gerekiyor.

                 Oysa dün yıllık enflasyon sadece yaklaşık 1 puan hız kaybetmiştir. En önemlisi bizler için, halk için en önemli kalem olan gıda enflasyonu son bir ayda %5,75 artarak yıllık %102,55 seviyesine çıkmıştır. Üstelik bu rakamlar yaşanan gerçek hayat pahalılığının en az yarısını yutan TÜİK’in rakamlarıdır.

              Hedef her zaman olduğu gibi TÜİK vasıtası ile enflasyonu düşük gösterip milyonlarca kamu emekçisinin, emeklinin, işçinin, asgari ücretlinin ücret artışlarını da düşük tutmaktır.

Asgari ücret açlık sınırının altında. Milyonlarca işçi emeklisi sadece 3.500 TL ile ayakta kalmaya çalışıyor. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3,5 katı olan ortalama kamu emekçisi maaşı bugün asgari ücretin 1,5 katına indi. Yirmi yıl önce asgari ücretin 3 katına den gelen ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı bugün asgari ücrete yaklaştı.

              Buna rağmen iktidar bir taraftan bizim maaşlarımızı, ücretlerimizi sahte TÜİK rakamlarının birkaç puan üzerinde arttırmayı vaat ediyorlar. Diğer taraftan tüm yükü ücretli kesimler, dar gelirliler olarak bizim omuzlarımıza yıkılan vergileri, faiz giderlerini geçen yıla göre en az bir buçuk kat artırıyorlar. Yani bir cebimize birkaç kuruş koymayı vaat ederken diğer cebimizden çok daha fazlasını alıyorlar.

              Üstelik cebimizden alacakları vergilerin bize yol, su, elektrik olarak dönmeyeceğini daha baştan söylüyorlar. Açık açık “sizden aldığımız, ücretlerinizden kestiğimiz vergileri toplumun %1’ini bile oluşturmayan bir avuç zengine, patrona, teşvik, vergi affı olarak aktarcağız diyorlar.

Nitekim 2023 bütçesinde, 84 milyonun aldığı kamu hizmetlerine yatırım için her 100 TL verginin sadece 10 TL’si ayrılıyor.

               Buna karşın her 100 TL vergimizin 18 TL’si faize, 10 TL’si Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine ve hizmet alsak da almasak da Kamu Özel İşbirliği projelerine; müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı projelerine hazine garantisi olarak gidecek.

              Her 100 TL verginin en az 15 TL’sini “Savuma-Güvenlik Harcamaları” adı altında silahlanmaya, çatışma ve savaş politikalarına gidecek.

                 “En az” diyoruz çünkü ne yazık ki “kimin yerli ve milli olduğunu ben belirlerim’ diyen, kendisine yönelik en küçük eleştiriyi yöneltenleri bile kolayca “terörist, hain” ilan eden bir iktidar işbaşında. Dolayısıyla seçimlerin yaklaştığı bu süreçte ülkenin dört bir yanından yükselen ‘geçinemiyoruz’ feryadını sınır ötesi operasyonlarla, militarist sloganlarla bastırılmasından endişe duyuyoruz.

              Tıpkı 2015 seçimleri öncesinde olduğu gibi terör saldırılarında hayatını kaybeden vatandaşlarımız üzerinden oy avcılığı yapmaya yönelik gelişmelerin daha da artmasından, hayat pahalılığından şikâyet eden hereksin “bir merminin bedelinin ne olduğunu biliyor musun?” diyerek susturulmasından endişe ediyoruz.

                 Kısacası 2023 bütçesinde kesenin ağzını işçiler, emekçiler, emeklikler, çiftçiler, küçük esnaflar için yani halkın %99’u için açmıyorlar. Kesenin ağzı her zaman olduğu gibi yine paradan para kazananlar, faizden, hazine garantisinden beslenenler, çalıştırdığı asgari ücretliler kadar bile vergi ödemeyenler için açılıyor.

             Açlık sınırı altıdaki asgari ücretin %50 artırılması konusunda Çalışma Bakan’ın “Hayali değil gerçekçi bir rakam üzerinde durmak lazım” sözleri iktidarın kimden yana olduğunu fazlası ile ispatlıyor.

%1’in çıkarı için %99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz.

             Bunun için bir adım daha atıyoruz. Emeğimize, ekmeğimize, geleceğimize sahip çıkmak için 17 Aralık Cumartesi günü Ankara’da “Seçim Bütçesi Değil, Halktan-Emekten Yana, Geçim Bütçesi İstiyoruz Mitingi’nde buluşuyoruz.

               Çağrımız işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, asgari ücretlisi, kadını, genci ile bu düzenin çarkları ile yoksullaştırılan, ezilen, ötekileştirilen herkesedir.

GELİN;

ü Temel tüketim maddelerine son iki yıl içinde yapılan zamların geri alınması,

ü Mali kayıplarımızın yaşanan gerçek hayat pahalılığı ve yoksulluk sınırında yaşanan artış temel alınarak telafi edilmesi,

ü Vergide adaletin sağlanması, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınması,

ü Tükettiğimiz her şeyden alınan dolaylı vergilerin düşürülmesi,

ü Gelir vergisi birinci dilim oranının %15 ten %10’a düşürülerek, yoksulluk sınırına kadar olan maaşların-ücretlerin birinci vergi diliminde sabitlenmesi,

ü Kar, faiz ve servet gelirlerine tanınan ayrıcalıkların kaldırılması, belli bir servet düzeyinin üzerindeki zenginlerden servet vergisi alınması,

ü Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesi

ü Kamu hizmetlerinin tasfiyesine, özelleştirmelere, Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine aktarılan hazine garantilerine son verilmesi,

ü Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılması,

ü Her türlü güvencesiz istihdama son verilmesi,

ü Engelli yurttaşların erişebilirlik sorununun çözülmesini, engellilere yönelik kamu hizmetlerinin geliştirilmesi,

ü Kaynaklarımızın savunmaya, güvenlikçi politikalara, silahlanmaya değil; adaletin tesis edilmesi, emek, barış ve demokrasi için kullanılması,

TALEPLERİMİZE HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM.

GELİN; İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret, Adil Bir Vergi Sistemi, Halk İçin-Emek İçin Bütçe, Güvenceli İş, Güvenli Gelecek İçin omuz omuza verelim.

 

KESK YÜRÜTME KURULU

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.