CHP Milletvekili Fikri Sağlar: Korkmadan 'SOL' demek lazım
Siyaset, 07 Şubat 2018 16:11
RÖPORTAJ: SEBAHAT KARAKOYUN;
“Korkmadan ‘sol’ demek gerekmektedir. Sol tuzaklar kurmaz, kumpaslar oluşturmaz, şeffaftır, bildiğini söyler, ikna eder, ikna olur; ilkeleri çerçevesinde insana saygı için insanın yaşamının daha iyi olabilmesi için uğraşır, bunu da samimiyetle yapar”
CHP Milletvekili Fikri Sağlar: Korkmadan ‘sol’ demek lazım
CHP’nin 36’ncı Olağan Kurultayı, ilk gün yaşanan genel başkanlık yarışı ve “mükerrer imza” krizi, ikinci gün ise “çok adaylı, bol anahtarlı PM seçimi” ile çok konuşuldu. Geçmiş kurultaylarda “liste delerek” yüksek oyla PM’ye giren ancak bu kez hakkındaki disiplin cezası nedeniyle aday olamayan Mersin Milletvekili Fikri Sağlar ile CHP Kurultayı’nı konuştuk. CHP’nin net bir politika izlemesi gerektiğini belirten Sağlar, “Korkmadan ‘sol’ demek gerekiyor. Solun söyledikleri korkulacak şeyler değil” diyor. 2019’a giden süreçte CHP’nin tutumunun büyük önem taşıdığına dikkat çeken Sağlar, “cesur adımlar atılması gerektiğini” belirtiyor.
“ Uzun bir süreden beri ilk kez bir kurultayda aday olmadınız sanırım...?”
Ben Deniz Baykal’ın sahneye çıkış görüntüsü nedeniyle “Ricky Martin Kurultayı” olarak isimlendirilen kurultayda disiplin süreci işletildiği için de aday olamamıştım. Siyasette kimse kimsenin rakibi değildir; aslında insanın rakibi, sadece ve sadece kendisidir. “Kazandım” dediğiniz anda kaybetmiş olabilirsiniz. Bütün bunları gözardı etmeden hareket etmek gerekir. Siyasette “Pirus zaferi” olarak isimlendirilen durumlar çok yaşanıyor. Doğru yolu göstermeye çalışan, ilkelerine sadık kalanların önünü kestiğiniz sürece onlar kaybetmiş gibi görünse de zaman içinde büyürler, kazanmış gibi görünenler de kaybeder.
İlk gün genel başkanlık, ikinci gün PM üyeliği yarışına odaklanan kurultayın, ülkenin içinde bulunduğu kritik süreç dikkate alındığında “heyecan” yaratmadığı eleştirilerine katılır mısınız?
Ben bu şekilde bir kurultay anlayışına karşıyım. Sol, sosyal demokrat partilerde genel başkandan en alt birimin başına geçecek insanlara varıncaya kadar tüm kadrolar üyelerce belirlenmelidir. Ama bugün böyle olmuyor. Birinci gün genel başkan belirleniyor, ikinci gün de büyük ölçüde genel başkanın talepleri doğrultusunda bir PM oluşturuluyor. Bu mekanizma nedeniyle partinin tabanıyla üst yönetimi arasında fark oluşuyor. Benim özlediğim parti, söz ve karar hakkının tabanda olduğu bir sol partidir.
Bu durum nasıl aşılabilir?
Kurultay’daki tablo ortaya koydu ki CHP, mutlaka ve zaman geçirmeden tüzük değişikliği yapmak üzere bir kurultay toplamalıdır. Mevcut tüzük, bir sol- sosyal demokrat parti tüzüğü değildir. Bugünkü tüzük, “tek adamlık” anlayışıyla, yukarıdan aşağı, katı hiyerarşik yapıyı devam ettirmeye yönelik, sağ bir siyasi partiye uygun bir tüzüktür. Bizim genetik yapımıza uymuyor bu tüzük. Bu tüzük çerçevesinde kurultaylar seçim kurultayı haline geliyor, umut yaratmıyor. “Kimler seçildi, kimler genel başkanın listesini deldi” tartışmalarıyla geçiyor kurultay. Oysa bu kurultay hele de 2019’a giden süreçte, yol haritasının hangi ilkeler ışığında belirleneceğinin konuşulduğu, tartışıldığı bir zemin olmalıydı. Tüzük böyle kalırsa bundan sonra da olmayacak ve bu giderek umutsuzluğa sürükleyecektir.
İmza krizi de tüzüğün tartışmalı hükümlerini ön plana çıkardı sanırım…
Kriz, tüzüğün değişmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu. Parti yöneticilerinin en önemli vasıflarından biri, özgüvenli olmaları ve egoları büyütmemeleridir. Biz yüzde 10 barajının kaldırılmasını savunurken genel başkanlık için delegelerin yüzde 10’unun imzasını zorunlu kılmak büyük çelişki. Adaylık başvurularındaki mükerrer oy sorunu, divanın tutumu nedeniyle krize dönüştü. Mükerrer imza tespiti yapıldıktan sonra o isimler divana çağrılarak tercihleri sorulabilir ve imza sayısı netleştirilebilirdi. Bir baskı unsuru ya da bir lütuf gibi algılanabilecek bir yaklaşım, vicdani anlamda büyük sıkıntı yaratmıştır.
Öyle ki ben ve benim gibi pek çok kurultay delegesi, bu vicdani sıkıntıyı gidermek adına “kimin eksiği varsa tamamlayalım” noktasına geldik. Bir ilçe başkanı bana iki dilekçeye de imza verdiğini söyledi. “Niye” diye sordum, “Benim niyetim bir adaydı ama parti yönetiminden baskı geldi, oraya da imza attım ve kendimden utanıyorum” dedi. Bu düşündürücü. Bu baskıyı hissediyor olması başlı başına bir sosyal demokrat parti için ciddi bir handikap. Baskı yapanlar Genel Başkan’a haksızlık yapıyorlar. Baskıyla imzayı atan adamın sandıkta oy vermemesine neden olmak Genel Başkan’a saygısızlık. Bundan daha büyük saygısızlık olur mu? Yaralanmış bir insan konumuna düşüyor. Oysa eminim ki Genel Başkan, “Baskı yapın” demiyordur.
Ülke gündeminde kritik önemde üç seçim var, CHP nasıl bir strateji izlemeli?
Türkiye’nin rejimi değişti. 2019’da ya biz ve bizim gibi düşünenler kazanacak ya da ülke bir felaketle karşı karşıya kalacak. Bugünkü Cumhurbaşkanı, parti genel başkanıdır. Diğer partilerin genel başkanlarında olmayan bir hakkı, sınırsız bir dokunulmazlık kalkanı vardır. Yargı elinde, hükümet elinde, parlamento elinde.
O nedenle bu süreçte ana muhalefet partisi olarak CHP’nin tutumu, duruşu çok önemli, yarından itibaren 2019’da bu anlayışın iktidar olmaması için harekete geçmesi gerekir. Bunun için de önce kendi iç bütünlüğünü sağlamalıdır. En sade üyeden genel başkana hak, hukuk düzleminde eşitlikçi bir yaklaşım sergilenerek dayanışmanın güçlendirilmesi gerekir. Deniliyor ki, “Bizim her konuda projemiz var” Evet, var da bunları siz biliyorsunuz. Üyeden başlayarak genel başkanı partide görev almış herkesin “Ben bu partiye ait olan bir bireyim, partinin ileriye gitmesinde emeğim, aklımla birlikte var olmalıdır. Ortaya çıkan kararları da götürmek benim için görev olmalıdır” diyecek bir anlayışın yerleştirilmesi lazım.
CHP-milletvekili-fikri-saglar-korkmadan-sol-demek-lazim-
Kurultay sürecinde de gündeme geldi, CHP’nin sürekli “yanlış algılanma” kaygısıyla ikircikli bir tavır sergilediği eleştirilerine katılıyor musunuz?
Kimliğimizi, programımızı özümseyen bir duruş sergileyemiyoruz. Kitle partisiyiz ama sosyal demokrat kitle partisiyiz. Kendi ilkelerimizle yürümeliyiz. “Bize ne derler” sorusunu sorduğunuz andan itibaren ilkelerinizden vazgeçersiniz.
“Dokunulmazlıkların kalkmasına karşı oy vermeyelim sonra HDP ile yan yana geldi” derler anlayışında olduğu gibi... HDP bir siyasi parti. Türkiye’nin Kürt sorununu çözme doğrultusunda kurulmuş bir siyasi parti. Bu partinin varlığı eğer siyasi partiler yasasına uymuyorsa yargı gereğini yapar. Ama uyuyorsa yan yana gösterilebilirsiniz. Yan yana görünmek istemezseniz asıl bölücülüğü yapan AKP’nin tuzağına düşersiniz. CHP, Kuvayı Milliye misyonundan geliyor. Emperyalizme karşı mücadele vermiş ve bu mücadeleyi de kazanmış, bütün mazlum ülkelere de örnek olmuş. Böyle bir misyonu taşıyan bir partinin bugün Türkiye’de baskı ile sindirilmiş toplumu ve sömürülmüş emeğin karşısında cesaretle durması gerekiyor.
Bunun için önce kendi iç birliğimizi sağlamalıyız. İdeolojik akrabalığımızı, ilkesel bağlılığımızı açıkça öne koymalıyız. Böylelikle güvenilir bir konuma geliriz. Kararlı, cesur bir mücadeleyi sürdürmeliyiz. Cesaret ve kararlılık olduğu takdirde tıpkı Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi büyük bir destek sağlanacaktır.
“Net bir sol çizgi” diyenlerin yanı sıra parti politikalarının “sağa mesaj” kaygısıyla belirlenmesini savunanlar da var. Sizin değerlendirmeniz ne bu konuda?
Sosyal demokrat bir partinin ortaya koyduğu ilkeler, zaten sağ partilerin de kabul edeceği ilkelerdir. Sosyal demokrat bir partinin söyledikleri tam demokrasidir. Genişletilmiş özgürlüktür, adil bölüşümdür, ekonomik kalkınmadır, düşünce, inanç özgürlüğüdür. Bunları sağdaki partilerin istemediklerini söyleyebilir misiniz? Dolayısıyla siz kendi düşüncelerinizi ortaya koyduğunuzda eminim ki diğer partiler de bir araya gelecektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde her siyasi parti önce aday gösterecek sonra son ikiye girenler arasından birisi seçilecek. Baştan çatı adaylarını çıkarmak kadar siyaset bilimine aykırı bir hareket olamaz.
Çatı adayı zaten ikinci turdadır. Ben bu ortak aklın kurulacağına, güvenilir insanlarla yola çıktığınızda diğer partilerin de bir araya geleceğine inanıyorum. Kendi değerlerinden fedakârlık ederek, “…mış gibi” görünmek yanlış. Ortak nokta demokrasidir. Bunu doğru anlatırsak sorun kalmaz.
Önümüzdeki süreçte kurultay yeni bir başlangıç, diyorsunuz…
Kurultayı yeni bir başlangıç olarak kabul edip umutsuzluklarınızı, hayal kırıklıklarını bir tarafa bırakıp bugünden itibaren 2019’a kilitlenmeliyiz. Liyakatın yerine “benden, senden” ayrımını yaptığınız sürece yüzde 51’i toplayacak bir mantığı da oluşturamazsınız.
Genel Başkan’ın listesi hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
Genel Başkan’ın listesinde bir değişiklik yok. Bir denge kurulmuş, liste yapan insana “Niye böyle liste yaptın?” diye sormak yanlıştır. Ama liste yapmak da yanlıştır. “Genel başkanlar liste yapmamalı, var olan bütün partili üyelerle birlikte çalışabilmeye razı, hazır olmalıdır” demiştik. Ama ona bir baskı kurarsanız, seçmekten mutlu olmaz, heyecanını, umudunu belli etmeden döner. Bütün üyelerin seçtiği genel başkan, bütün üyelerin seçtiği PM ile çalışmak zorunda olduğunu htiği an demokrat olur.
Kurultay’dan önce yapılan sol siyasetin parti politikalarına hâkim kılınmasını içeren çağrıyı nasıl değerlendirdiniz?
Ben de inanıyorum, ben de söylüyorum, benimle birlikte olan arkadaşlarım da söylüyor. Benzeri açıklamaları kurultaylardan önce yapmak değil, kurultaydan sonra da mücadele etmektir önemli olan. Bizim “dörtlü manifesto”da da özgürlük, demokrasi, hak ve gelecekle ilgili plan kaygısı vardı. Biz o günden bugüne kadar solu anlatan insanlarız. Korkmadan “sol” demek gerekmektedir. Bugün bunu söyleyemiyor, ağzına alamıyorsan olmaz. “Ben solcuyum” demek de yetmiyor. Yaşam biçiminiz ve icraatınız, dünyaya bakışınız sola uygun olmalı. Sol, tuzaklar kurmaz, kumpaslar oluşturmaz, şeffaftır, bildiğini söyler, ikna eder, ikna olur, ilkeleri çerçevesinde insana saygı, insanın yaşamının daha iyi olabilmesi için uğraşır, bunu da samimiyetle yapar. Böyle bir şeyden korkmak mümkün mü?
Kürt olduğu için, Alevi olduğu için yurttaşların dışlanmasına göz yumabilir misiniz? Siz Türk de olsanız, Sünni de olsanız, Ermeni de olsanız bu mümkün olabilir mi? Bugün, Dersim’den daha büyük katliamlar yapılmaktadır, hendek savaşlarının yaşandığı, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde Kürtler’in, Aleviler’in, Kemalistler’in, devrimcilerin dışlandığı bir anlayış vardır; düşünenlerin, düşündüklerini ifade edenlerin, aydınlıktan, haktan, özgürlükten, adaletten, paylaşımdan, emekten yana olanların dışlandığı ve hepsinin hapse atılma yollarının arandığı bir dönem yaşıyoruz. Duvarlara konulan “Alevidir” işaretlerinin “Çocuklar oynuyormuş” diye geçiştirildiği sadece mezhebinden dolayı insanların devlete alınmadığı, rektör dahi atanmadığı, ırkından dolayı dışlandığı, yok sayıldığı bir noktadayız. Bu büyük bir tehlikedir, asıl büyük tehlike budur.En yoğun ve vahşi şekilde dışlanmanın yaşandığı, farklılıkların kabul edilmediği dönem, bu dönemdir. Özelikle son iki, üç yıldır. Onun için sağ, sol demeden CHP ve solcular “Dışlanmaya karşıyız, tepki gösteriyoruz, direniyoruz ve düzelteceğiz” demeli. Tırnak içinde sağcılar da diğer anlayıştaki insanlar da onu söyleyecektir çünkü onlar da dışlanıyor.
Cesur adımlar, atılmalı diyorsunuz…
Bugünkü tehlikeli görüntünün nihai görüntü haline dönüşmesini önlemek için 2019’a gitmeliyiz. Evet, cesur adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum ve atılacağına da inanıyorum.
Siyaset, 07 Şubat 2018 16:11
Yorumlar (0)