YENİDEN CHP
Siyaset, 06 Ağustos 2018 15:49
Sunuş
CHP Bu günlere nasıl geldi?
AKP Nasıl 16 Yıl iktidarda kaldı?
CHP Nasıl işgal edildi?
Kılıçdaroğlu ile Yeni CHP sağa doğru yol alıyor
24 Haziran seçimlerinde ne yapılabilirdi?
Öte yandan Sayın İnce
Bize düşen görev nedir?
Yeniden CHP için yapılması gerekenler
Geçmişte CHP’nin yerel seçim yöntemleri
16 Nisan 2017 Halkoylaması ve 24 Haziran 2018 seçimleri; parlamenter hukuk sistemini yok ederek tek adam yönetimine dönüştürmüştür.
Tek adam ülkeyi özel şirket mantığı ile yönetmeye başlamış ve keyfi yönetim biçimi ile de adeta ile Tiranlaşmıştır. (hukuk ve anayasal kurallardan bağımsız bir yönetim biçimi sergileyen lider)
Bu gün gelinen süreçte; CHP hiç bu kadar kötü yönetilmemişti. Bu yapısı ile CHP’nin sorumluluk taşıyacak kadrolarının olmadığı ve doğru yönetilemediği bir gerçektir. Bundandır ki sonuçlardan; CHP Genel Başkan ve yönetimlerinin sorumluğu büyüktür. Ancak değişim için Kurultay çağrısı yapanların zamanlama ve yöntemleri ile ilgili sorun yaşanmaktadır.
Bu nedenle görsel ve yazılı medya önünde yapılan tartışmalar ile CHP yıpranmıştır. Bu sürecin doğru yönetilememesiyle kaybeden CHP olmuştur.
CHP BU GÜNE NASIL GELDİ?
CHP tarihini Cumhuriyet tarihinden ayrı olarak değerlendiremeyiz. Buna göre baktığımızda Türkiye tarihini 4 dönemde değerlendirmemiz gereklidir. Dolayısı ile CHP tarihi de Türkiye siyasi iklimlerinden etkilendiğinden dört dönem değerlendirmemizde yarar vardır.
Yüz yıldır gerçekleşemeyen BOP projesi ve 18 Ocak 1918 sürecinden 24 Haziran 2018 sürecine geliş:
Devrimci Devlet Dönemi ve CHP:
Topraklarını kaybetmeye başlamış, Osmanlı’yı 18 Ocak 1918 Paris kongresinde beşli emperyalist güç parçalamaya karar vermişti.
Yaşamı sürekli savaşlar içinde geçen Anadolu insanı da yöneticilerine karşı tüm güvenlerini yitirmiş durumdaydı.
‘’Umutsuz olaylar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim’’ diyen M. Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkması ile emperyalist güçler hedeflerine ulaşamamış ve sonuç olarak da bağımsız, özgür bir Türkiye ile karşı karşıya kalmışlardı.
Atatürk ve dava arkadaşları yeniden kurdukları Türkiye’de CHP’yi de kurucu anlayış içinde şekillendirmişleridir.
Bu durumu da Atatürk ‘’Benim iki eserim vardır. 1.si Cumhuriyeti, 2. de CHP’sidir diyerek CHP’yi devrimci kadrolara emanet etmiştir.
O dönemde devlet partisi konumunda olan CHP bu anlayış içinde yakın zamana kadar bağımsız Türkiye mücadelesini sürdüre gelmiştir. Ancak bu güne bakıldığında ülkenin kuruluş sürecinden çok farklı bir durumda olmadığı görünmektedir. O gün silahlı güçle ülkeyi bölmeye çalışan emperyalistler şimdi ülkeyi ekonomi ve teknoloji ile içten çökerme çabasına girmişlerdir.
2.Karşı Devrimci Devlet Dönemi ve CHP:
Devrimci devleti kuran CHP kadroları 2. Dünya savaşı sürecinde gelişen politikalar ve soğuk savaşın da etkisi ile ABD’nin çevreleme politikası, Sovyetlerin Akdeniz’e inme planları arasında kalarak Truman doktrini, Marshall yardımı ve Köy Enstitüleri’nin kapanması ile karşı devrimcilere zemin hazırlamıştır.
Atatürk’ün ölümünden sonra CHP’deki kırılmaların başladığı ilk dönem olan bu dönemi de karşı devrimci dönemin başlangıcı olarak tanımlamak yanlış olmaz sanırım.
Tek parti dönem sonrası Demokrat Parti ve Adalet Parti dönmelerinde karşı devrimin tohumları atılmış ve bu iklim içerisinde cemaatler yeşertilmeye ve siyaset içinde yer almaya başlamışlardır.
Karşı Devrimci süreç içinde 60 Anayasasının getirdiği özgürlük ortamında 60’lı ve 70’li yıllar devrimci hareketlerin ve CHP’nin yükseliş süreci olmuştur.
İşçi Partisinin Meclis’teki etkin muhalefetinin de etkisi ile CHP kendisini solda tanımlama gereği duyan İsmet İnönü ile Ortanın Solu ve Bülent Ecevit ile Demokratik Sol ideoloji; emekten yana, özgürlüklerden yana tavrı ile sol güçlerin de desteğini alarak oy oranlarını % 41’lere kadar yükseltmiştir.
Ancak, CHP’nin bu yükselişi özellikle ABD emperyalizmini rahatsız etmesi nedeni ile terör bahanesi ile’’bizim çocuklara’’ 12 Eylül 1980 darbesini yaptırması sonucunda Sol Sosyal Demokrat güçlerin budanarak uzun bir süre siyaset yapıcın konumundan uzaklaştırmıştır.
80 sonrası dönemde özellikle Turgut Özal’ lı ANAP’ta, tarikatlar siyasetin içinde olmanın ötesine geçerek sağ partilerde siyaset yapıcı konuma gelmişlerdir.
Sol ideolojilerin yeniden toparlanma sürecini yaşadığı bu dönemde karşı devrimciler güçlenerek devlet kurumları içerisinde kök salmışlardır. Bu süreç 1991’deki Sovyetlerin yıkılışına kadar devam etmiştir.
3.Belirsiz Dönem ve CHP:
Adını açıktan koyamadığımız ancak hepimizin bildiği dönem Sovyetlerin dağılması ve Varşova Paktı’nın da ortadan kalkması ile ABD emperyal politikalarını uygulayan NATO’nun da ne yapacağını bilemez hale gelerek hem dünyada hem de Türkiye’de belirsiz dönemin başlamasına neden olmuştur.
1991- 2001 arası belirsiz dönem de ise CHP yeniden açılış ve köklerine dönüş süreci yaşarken, ülke siyasetinde etkin rol alamamıştır.
Buna karşın karşı devrimci güçler 1990’lı yıllarda özellikle Milli Eğitim, Silahlı Kuvvetler ve Polis Teşkilatlarını ele geçirerek ülke politikalarına yön vermeye başlamışlardır.
2000’li yıllar ekonomik işgal içindeki ülke ve CHP’nin dönüştürülmesi:
Bu dönemi etkileyen en önemli olay ise internet teknolojisinin ışık hızı ile ilerlemesidir. İnternet ve sosyal medya dünyanın küçük bir köy haline dönüşmesine neden olmuştur.
İşte bu belirsiz dönemde İslamcı güçler hem dünyada hem de Türkiye’de farklı bir yapıya bürünerek yükselişe geçmişlerdir.
Bu aşamada karşı devrimci kadrolar özellikle hukuk olmak üzere devletteki tüm kadrolarda etkin görevler alırken partiler de dizayn edilmeye başlanmış ANAP, DYP, DSP gibi partiler siyaset sahnesinden silinirken Refah Partisi parçalanarak AKP’nin yaratılması ve iktidara gelmesini sağlanmıştır.
2001’de başta MUSİAD ve medya patronlarının da desteğini alarak AB’ye girme umutları içinde AKP’ye destek verenlerden TÜSİAD 2001 yılında : ‘’Tayip Erdoğan gömlek değiştirdim diyorsa inanmak gerekir. AKP denenmeli.’, ‘’AB”ye girmenin yolu AKP ile gerçekleşebilir.‘’Tek parti iktidarı ekonomik ve siyasi istikrarı getirecektir’’ derken
2018 yılında ‘’Batıda iç çatışmanın çözümü olan laiklik ülkemizde iç çatışmanın nedeni olmaktadır. Laiklik vazgeçilmezimiz.’’, ‘’Enflasyon artıyor, üretim geriliyor, işsizlik yüksek; özellikle gençler ve güneydoğuda daha da yüksek.’’, ‘’Ekonomi yönetiminin aldığı kararlar bu gün için pansuman olsa da yarın için yeterli değil. Şirketler zor durumda yarının ne olacağı belli değil.’’, ‘’Liberal ekonomik düzenin eşitlik getirmediği görüldü. Çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik sistemler açık ara önde’’ diyerek, AKP ve ülkenin iflasını ilan etmiştir.
Ancak tüm bu gerçeklere karşın, artık korku imparatorluğu nedeni ile tehdit ve baskı altında sindirildiklerinden birer birer işlerini tasfiye etmek zorunda kalmışlardır.
Ayrıca bu beyanları ile İslamcılar devleti dönüştürülürken para kaygısı ile seslerini çıkarmayanlar devletin dönüştürmesine seyirci kaldıklarını itiraf etmişlerdir.
Peki devlet dönüştürülürken diğer taraftan CHP ne yapmıştır?
12 Eylül döneminde kapatılarak sol ve Atatürkçü kadroların yok edilmesi ile CHP köklerinden kopmuştur. Tüm bu oluşumlarda bu günkü CHP’nin işgaline kadar uzanmıştır.
AKP NASIL 16 YIL İKTİDARDA KALDI?
İktidar olduğunda Halkı kendi siyasal düşüncesinin temeline yerleştirmiştir ve sosyal devlet anlayışının dışında yardım temelli politikalar izlemiştir.
Derviş politikalarını devam ettirerek ekonomik istikrarın sağlamıştır.
Dini siyasete alet ederek yol almıştır.
Aydınlanma öncülerinden SPİNOZA (1632-1677) bu durumu şöyle açıklar:
“Kalabalığı yönetmek için hurafelerden daha etkili bir şey yoktur. Bu yüzden halk tabakası, din maskesi altında, büyük bir kolaylıkla bazen krallara tanrılar gibi tapınmayı, bazen de insan türünün baş belasıymışçasına onlardan nefret etmeye itilir.’’
Bu yöntem Türklerde son derece başarılı olmuştur.
Geleneksel liderler genellikle dini referanslara ve toplumun duygularına hitap ederek gerekirse yalanlar üreterek gerçekleri saptırarak iktidarını sürdürebilirler. AKP bu özellikleri ile toplumda algı yaratarak yönetmiştir.
Korku imparatorlukları yaratarak baskı unsuru haline gelmiştir.
Siyasete demokratik katılım konusunda halkın geleneksel çekimserliği artarak sürmektedir.
Bu nedenle, Türkiye’de insanlar toplu bir dilekçeye imza atmaktan bile ciddi boyutlarda çekinmektedir. AKP korku imparatorlukları yaratarak yönetmiştir. Ergenekon vb. davalar gibi
(“Kesinlikle toplu dilekçe imzalamam” diyenlerin oranı 1990’da % 46, iken 2011’de % 61’dir.)
Kendi zenginlerini yaratmak için devlet ihalelerini yandaş müteahhitlere aktarmıştır.
Bu örnekleri sayfalarca çoğaltabiliriz.
Buna karşın CHP’nin en büyük yanlışı ise AKP’nin yanlış algılarının peşine düşerek siyaset yapmasıdır.
PEKİ, CHP NASIL İŞGAL EDİLDİ?
2000’li yılların başların da tek direnen güç CHP kalmıştır. Bunu da özellikle Meclis’te;1 Mart tezkeresinde Irak işgaline hayır diyerek tavrını koymuştur. Küreselleşen dünyada başat güç olan ABD ise Orta Doğu’da emperyal emellerini gerçekleştirebilmek için Mc Carthycilik politikaları ile Körfez’de savaş naraları atarken CHP’nin öncülüğü ile ret edilen yasa ABD’de hayal kırıklığı yaşatmıştır.
Savaş sonrası Irak petrollerini ele geçirince de yanlış istihbarat almışız, nükleer teknolojiye rastlamadık diye kamuoyuna açık açık petrol için Irak’ı işgal ettiğini beyan etmiştir.
İşte bu siyaset yapıcı konumu ile ABD; Atatürk’ün CHP’sinin yine BOP projesi için ne kadar tehlikeli olduğunu öğrenmiş ve parti içi örgütlenme yanlışlarına karşın Baykallı CHP’yi bu projenin uygulamasındaki en büyük engel olarak görmüştür. Bu nedenle de BOP projesini açıktan uygulamaya koyma sürecini başlatmıştır.
Ancak tüm bunlara karşın özellikle Sayın Baykal’ın laik ve ulus devlet söylemleri halk arasında sempati ile karşılanarak CHP’nin 80 sonrası ilk defa % 35’lere varan kamuoyu desteğine ulaştığı gözlemlenmiştir.
Bu nedenle, BOP projesinin eş başkanı olduğunu ilan eden Erdoğan ve AKP’nin önünün açılması için CHP engeline çözüm bulunmalıydı ama nasıl?
İşte CHP üzerinde ki operasyon da bu aşamadan sonra devreye konulmuştur.
Kamuoyunda Baykal gitmedikçe CHP oy kaybeder algısı yayılmaya başlanmış, hatta onun her beyanından sonra borsa değer kaybeder duruma düşmüştür.Bu gerçekleşen algılarla Sayın Baykal’a yapılan operasyonla genel başkanlığı bırakmak zorunda kalmıştır.Tüm bu olanların telaşı içinde olan Baykal ekibi parti içi iktidarlarını kaybetme telaşı içinde, belirli çevrelerce parlatılan Sayın Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasının önünü açmışlardır.
KILIÇDAROĞLU İLE YENİ CHP, SAĞA DOĞRU YOL ALIYOR
Kamuoyunda dürüst ve hesap bilir algısı ile parlatılan Sayın Kılıçdaroğlu Genel Başkanlık için en büyük aday olma şansını yakalamış ve CHP’nin kamuoyunda oluşan olumsuz algıdan kurtulabilmesi adına, tüm delegelerin desteğini alarak Genel Başkan seçilmiştir.
O kurultayda değişim ve parti içi demokrasi söylemlerinin de etkisi ile birlik ve beraberlik sağlanarak CHP’nin halk arasında kabul edilirliği yükselmeye başlamıştır.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu: 3 Ocak 2012 tarihinde toplanan Parti Meclisinde Demokrasi Raporu görüşülürken “CHP gerçek sosyal demokrat parti olmak yolunda ilerliyor. Sosyal demokrat olmanın birinci koşulu parti içi demokrasidir. Parti içi demokrasi sağlanmadan demokrat olunamayacağını bilmeliyiz.’’ demiştir.
Ancak bu sözleri söyleyebilen bir genel başkan söylediklerinin tam tersini yaparak geldiği günden bu tarafa yapılan iki tüzük kurultayında da parti içi demokrasiyi sağlayacak maddeleri değiştirme çabası içinde olmamıştır.
Ve tüm bu söylemleri ve aldığı rüzgârın da etkisi ile Kılıçdaroğlu çok kısa sürede kendi kadrolarını kurmaya başlamıştır.
Sayın Kılıçdaroğlu kendi kadrosunu oluşturabilmek adına CHP ile bağı olmayanları bu güne kadar hiçbir il veya ilçenin önünden dahi geçmemiş insanları PM, MYK, Milletvekili ve Belediye Başkanlıklarına taşıyarak söylemlerinin tersine uygulamalar yapmıştır.
Etrafını saran sağcı kadrolar ve danışmanlarının da telkinleri ile sağdan transferler yaparak sağdan oy alacağını sanan Kılıçdaroğlu, sol tarlada sağ tohumların tutmayacağını 9 seçim kaybetmesine karşın hala anlayamamıştır.
Kılıçdaroğlu’nun sağa açılma politikası: Mao’dan sonra partinin başına geçen Denk Şayping 1978’de açılım yaparken ‘’Fare yakaladığı sürece kedinin beyaz ya da siyah olmasının önemi yoktur.’’ söylemi gibi Yeni CHP kavramını ortaya atarak, kendi genel başkan olduğu sürece partinin sağ veya sol ideoloji içinde yönetilmesinin önemli olmadığını varsaymıştır. Ancak Kılıçdaroğlu’nun kedisi bu güne kadar 9 seçimdir hiç fare yakalayamamıştır.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu geldiği günden bu tarafa ne dediyse tersini yapmıştır.
Öte yandan Sol Sosyal Demokratlara şirin görünmek adına Denizlerin mezarını ziyaret ederek en büyük devrimci benim, Kürtlere sevimli görünmek adına ben Dersim li Kemal’im,son genel seçimde ise MHP’nin dağılacağı umudu ile en büyük ülkücü benim diyerek ideolojisi olmayan bir lider olduğunu göstermiştir.
Bu da içselleştirdiği gerçek sağ ideolojisini açığa vurmuştur.
İşte tüm bunlar Kılıçdaroğlu’nun güvenilirliğini yitirmesine neden olmuş ve umut olmaktan çıkmıştır.
Siyasette güvenilir olmak çok önemlidir.
Türkiye, dünyada kişiler arası güvenin en düşük olduğu ülkelerden birisidir. Türkiye’de yaşayan insanlar aileleri, yakınları ve birebir tanıdıkları dışında kalan insanlara ve kurumlara güven duyamamaktadır. O halde kamuoyunda söylediğinin tersini yapan bir genel başkan ve CHP nasıl güven tazeleyerek tekrar umut olabilir?
Adalet yürüyüşü gibi:
Sonuçlarının kendisinin bile tahmin edemediği bir şekilde ilgi görerek umut yaratan bu eylemi de değerlendiremeyerek kendi dünyasında savrulmaya devam etmiştir.
(1990’dan bu yana genel olarak insanlara güvenebileceğini söyleyenlerin oranı % 8- % 10 dolayında iken, 2011’deki son araştırmada bu oran % 15 olarak ölçülmüştür.)
Kaynak: Dünya Değerler Araştırması Derneği (WVSA) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer’in 2011 yılı araştırma sonuçlarından derleyerek hazırladığı sunumdan alınmıştır.
Tüm bunlara karşın karşısına alternatif çıkmaması için oligarşik bir yapılanma içine girmekten geri kalmamış ve belediye başkanlarının sayesinde mahalle delegelerinden kurultay delegelerine kadar kendi kadrolaşmaları için partiyi bitirme noktasına gelmiştir.
Peki, Sayın Kılıçdaroğlu ve yönetimlerinin siyasal olarak yaşadığı en büyük çelişki neydi?
Sosyal Demokrat olduğundan söz eder ama eder ama tek adam yönetiminden vazgeçmezler,
Sola övgüler düzülür ama sağı örnek olarak alırlar
Tek adamdan nefret eder ama tek adam gibi davranırlar
Demokrasiden söz eder ama parti içi demokrasiyi yok sayarlar
Halkın refleksleri harekete geçirilmezler
Sol hareketlerin halkla ilişkilerini dinamik bir şekilde tutamazlar (gezi direnişi benzeri)
Ezilen kesimin sözcüsü olamazlar
Tüm bu çelişkiler neden oluşmaktadır? Tabii ki Genel Başkanın kişisel özelliklerinden.
Ne bir entelektüel birikimi, ne bir karizması ve ne de örgüt deneyimi vardır. Sadece belirli çevrelerin parlattığı bir algısı vardır. Bu algı da ancak birkaç dönem götürebilmiş verdiği sözleri yerine getirmemesi ve dar kadro anlayışı içinde çalışıyor olması bu günlere gelmesine neden olmuştur.
Der simli Kemal’e en iyi yanıtı İftarlık Gazoz filminden Cibalili Kemal vermiştir.
‘’Koskoca CHP’yi un ufak ettiniz ulen. Karaoğlan Ecevit bile Altı Okla bir şey edemedi de siz mi edeceksiniz.’’
İstedikleri kadar Yeni CHP desinler bizler Yeniden CHP’ye sahip çıktıktan sonra Altı Ok’un devrimci ve halkçı okuna inanmış partililer olduktan sonra CHP’yi dönüştüremeyeceklerdir.
24 HAZİRAN SEÇİMLERİNDE NE YAPILABİLİRDİ?
16 Nisan Halkoylamasının sandıktan çıkan sonuçlarının mühürsüz oyların sayılması nedeni ile meşru olmadığı ilan edildi.
Seçim bitmeden açıklanan bu sonuç için tedbirler alınarak eylem planı yapılabilmeliydi. Halkı sokağa dökmeme ve istenmeyen sonuçların oluşmaması için böyle bir risk alınmadığı söylendi. Bu sonuçlar hayır oyu veren seçmenin moralini bozdu. CHP açısından ve genel başkan açısından da önemli bir oy kaybına neden oldu.
Örgütlenme eylem içinde olur. Örgüt eyleme geçirilebilip sonuç kabul edilemez biçiminde ilan edilmiş olsa idi 24 Haziran seçimlerine daha güçlü ve daha moralli girilme olanağı olurdu.
Bu anlamda gayri meşru ilan edilmiş olan bir seçim için Cumhurbaşkanı adayı aranması yerine seçimleri boykot etme kararı alınabilseydi sanırım dünya kamuoyunda destek bulup muhalefetsiz bir Meclis’in de varlığı tartışma konusu yaratılabilirdi.
ÖTE YANDAN SAYIN İNCE
Son iki Kurultay’da genel başkanlığa aday olan Sayın İnce, Cumhurbaşkanlığı yarışını kaybettikten sonra da siteme teslim olarak yoluna devam etmiştir. Son olarak Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra Sayın İnce; ’’Kemal Bey’e vefasızlık yapmam kendisi isterse danışman olarak görev alırım’’ açıklamasını unutarak ben genel başkan olayım sen de grup başkanı ol teklifinde bulunmuştur.
Genel Başkan adaylarında aranan en önemli özellik güvenilirliliktir. İşte bu açıklamaları ile Sayın İnce’de güven sorunu yaşanmaktadır. Ne yazık ki bu açıklama Sol Sosyal demokrat Partilerin geleneğinde olmayan ’’sen git ben geleyim’’ teklifinden başka bir durum değildir.
Peki, Genel Başkanlığa aday olurken Kemal Bey’in yaptıkları yanlışların hangisini yapmayacaktır. Kemal Bey bu yanlışları yaparken Sayın İnce hangisine muhalefet etmiştir? Hiç birine. Sadece Kurultaylar döneminde adayım diye ortaya çıkmaktadır. Sonra sessiz sedasız kabuğuna çekilmektedir. Devamlılığı olmadığı gibi değişimle ilgili ancak bu gün bir şeyler söyleyebilmektedir.
Kemal Bey’ de aynı sözleri vererek gelmişti. Önemli olan söz vermek değil sözü yerine getirmektir.
Muharrem Bey’de bu güne kadar verdiği sözleri tutmayarak güvenilirliğini kaybetmiştir. Bunu kaybeden bir genel başkanın da seçmen karşısında umut olma şansı yoktur.
CHP’nin sekiz sene daha kaybetmeye zamanı yoktur. O nedenle acele etmeden yapısal değişiklikler yapılarak Yeniden CHP’yi yaratmalıyız.
Peki, Sayın İnce % 31 oyu nasıl almıştır?
Muharrem Bey, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki % 31’lik oyu tamamen kendisine mal etmektedir. Bu doğru mudur? Ona bakalım.
Genel seçimler de CHP %25 olan oy oranını koruyamamıştır. Doğrudur. Ancak kaybolan % 3’lük oy oranının İyi Parti ve HDP’ ye gittiği var sayılmaktadır.
Sayın İnce’nin aldığı oy ile CHP arasındaki puan farkı nereden gelmektedir?
Demirtaş ile Akşener’in partilerinden az oy aldığına bakıldığında büyük olasılıkla artışın bu partilerden geldiği varsayılabilir.
Peki, ideolojik hiçbir yakınlığı olmayan bu partililer nasıl olurda Sayın İnce’ye oy verir.
2. Tura kalabilecek en güçlü aday izlenimini verebildiği, Hitabet ve karizması (kışkırtma gücü)
Türkiye’nin dişil bir toplum yapısı olduğu için olabilir.
İşte CHP’nin araştırması gereken konu da budur.
Hofstede, kadınsı (dişil) değerlerle erkeksi (eril) değerlere sahip toplumların önde gelen norm farklılıklarını şöyle belirtmektedir: Kadınsı (dişil) toplumlardaki değerler şefkat ve korumaya yöneliktir. İnsanlar arasında sıcak ilişkiler önemlidir. Alçak gönüllülük herkesten beklenen davranıştır. İlişkilerde her iki cinsin de yumuşak davranış göstermesi beklenir. Zayıflık sempati ile karşılanır. Yaşamak için çalışmak gerekir. Yöneticiler kurumda uzlaşma sağlamaya çalışırlar. Çatışmaların çözümlenmesin de uzlaşma ve pazarlık önde gelir.(Doğan, 2007: 74)
Bu nedenle dişil toplumlar karizmatik liderlere ve sembollere önem verirler. 16 Yıllık AKP iktidarı ve Tayyip karşısında ezilmişlik hisseden ve buna Kılıçdaroğlu’nun Tayyip karşısında karizmatik bir duruşunun olmayışı, Sayın İnce’nin ajitasyonları ve demagojik söylemleri ile psikolojik eşiğin aşılmış olmasından kaynaklanabileceği varsayımdır.
Peki, bu yeterli midir?
Kesinlikle hayır. Çünkü Sayın İnce’de bu güne kadar sürdürdüğü siyaset anlayışı, inişli çıkışlı davranışları ve sözleri ile çelişmesi Kemal Bey vakasını anımsatmaktadır.
PEKİ, O ZAMAN BİZE DÜŞEN GÖREV NEDİR?
ATATÜRK ALTI OK’TAN BİRİSİ OLAN DEVRİMCİLİK İLKESİ İÇİN
1- Devrim onu yapanlar ve yürütenlerce durmadan kökleştirilmelidir.
2- Devrimin getirdikleri toplumun her kesimine anlatılmalıdır.
3- Devrimi korumak için akılcı ve bilimsel metotlar kullanılmalıdır. Demiştir.
Atatürk’ün Devrimcilik ilkesinin en önemli özelliği; devrimleri koruma, sürekli ilerleme ve gelişmenin sağlanmasıdır.
İşte bu nedenle bu gün bu görev Atatürk aydınlanmacılarına ve en önemlisi de kurucusu olduğu CHP’ye düşmektedir. CHP’de ise bunun öncülüğü kendini devrimci diye tanımlayan üyelerine düşmektedir.
Cumhuriyetin varlığı, CHP’nin varlığı ile olanaklıdır. Çünkü CHP’nin temeli, Cumhuriyet değerleriyle ve Atatürk ilkeleriyle örülmüştür. CHP’nin amacı Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan Cumhuriyeti, değerlerini ve ilkelerini korumak, geliştirmek ve yüceltmektir.
Mustafa Kemal ülkeyi çağdaş uygarlık düzeyine taşıyabilmek için çağdaş siyasal örgütlenmeye gereksinim olduğunu görerek CHP’sini halkçılık esasına dayalı yapılandırmıştır. İşte CHP’nin ideolojisi budur. Bu ideoloji altı ok ile Atatürk ilkeleri doğrultusunda yorumlanarak gerçek ATATÜRKÇÜ çizgiye oturtulmalıdır.
YENİDEN CHP İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Bu gün CHP’yi düştüğü durumdan kurtarabilmek için iki aşamada örgütlenme yapılmalıdır.
Kısa dönemde yerel seçimlere giderken:
CHP tarihini yaşayan ve CHP hafızaları, hiçbir ön koşul önermeden bir araya gelmelidirler.
CHP’nin kurucu kadroları gibi Yeniden CHP için yürütme kurulu oluşturularak ilke ve kurallar belirlemelidirler.
Kazustik (sert kuralları olan değişime kapalı) bir tüzük yerine kısa,net ve anlaşılır tüzük hazırlanmalıdır.
İdeolojik tutarlılık içinde program yeniden yazılmalıdır.
Üyelik sistemi yeniden ele alınarak siyasi üye yaratılmalıdır.
Tüm üyelerle, kanatlarla ( platformlar, DKÖ ve STK’ ların görüşleri alınarak) iletişim için de olunmalıdır.
Demokrasilerde olmazsa olmaz özgür ve serbest seçimler olduğu gibi sol partilerin olmazsa olmazı da tüm üyelerin katılımıyla yapılacak ön seçimdir. Gelecek ilk yerel seçimde bu sağlanmalıdır.
Uzun dönemde:
Örgütlenmeye sokaktan başlanmalıdır. Mahallede var olduğumuz sürece partiye sahip çıkma olanağımız olur. Bu nedenle, kişileri kurtarıcı görmeden Genel Başkan aramak yerine yapısal değişikliklerin yapılması sağlanmalıdır. Zaten bu yapı kendiliğinden liderini ve genel başkanını çıkaracaktır.
Sonuç olarak:
Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır diyerek umudunu yitirmemiş siyasi insanların bir araya gelmesi gerekmektedir.
O halde bizim de umudumuzu yitirme gibi bir lüksümüz yoktur.
Haydi, o zaman Yeniden CHP için dayanışma ve bütünleşmeye.
ERSİN ERTÜRK- CHP Parti Okulu eğitmeni
Siyaset, 06 Ağustos 2018 15:49
Yorumlar (0)