SİVAS MADIMAK KATLİAMINI UNUTMADIK UNUTMAYACAĞIZ
Gündem, 01 Temmuz 2019 15:28
Sivas katliamını kınamak amacıyla Malatya'daki sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler bir araya gelerek yürüyüşlü eylem gerçekleştirdiler. Yürüyüşte; " Önderimiz Pir sultan Abdal’ın “Dönen Dönsün Ben Dönme zem Yolumdan” şiarıyla Sivas Madımak Katliamının 26. yılında Sivas Madımak Oteli önünde buluşalım. Sivas Madımak Katliamını Unutmadık Unutmayacağız" denilerek çağrıda bulunuldu.
26 yıl önce yaşanan ve 33 kişinin ölümü ile sonuçlanan Sivas katliamını kınama amacıyla Yeşilyurt Caddesi Paşa köşkü'nden, 1 Mayıs Meydanına kadar yürüyüşlü eylem gerçekleşti. Düzenlenen yürüyüşe Pir Sultan Abdal Kültür Deneği Malatya, EMEP, HDP, ÖDP, KKP ve Parti temsilcileri ve partililer, KESK temsilcileri ve üyeleri ile vatandaşlar katıldı.
Sivas olaylarında yaşamlarını yitiren 33 kişi için Hüseyin kuğu dede tarafından dua edildi. Hemen arkasından PSAKD Malatya Şube başkanı Latife Ulutaş tarafından açıklama gerçekleştirildi.
Ulutaş basın açıklamasında "Baskı, Asimilasyon Ve Katliam Politikalarına Karşı Eşitlik, Özgürlük Ve Adalet İçin 2 Temmuz'da Alanlarda Buluşalım! Tam 26 yıl önce içlerinde gençlerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın, yazarlarımızın, sanatçılarımızın, semah dönen canlarımızın da olduğu 33 canımız, 33 aydın insanımız Sivas’ın ortasında tekbirler eşliğinde bütün devlet güçlerinin gözü önünde yakılarak katledildi.
Dönemin Sivas Belediyesi tarafından katliamdan birkaç gün önce şehrin içinde hiçbir yerde kaldırım çalışması faaliyetler yokken Madımak Otelinin çevresine kamyonlar dolusu parke taşları bırakıldı. Dönemin belediye başkanı katliam sırasında “gazanız mübarek olsun” diyerek katliamı adeta teşvik etti. Otelin önünde bulunan askerler ise katliamcı güruha herhangi bir müdahalede bulunmadan otelin önünden ayrılarak katliamın yolunu açtılar.
Birkaç kişilik eylemlere dahi binlerce polisi yığan devlet o gün hiçbir polisi müdahale etmek için katliamın yaşandığı bölgeye göndermedi.. Medya ise işbirlikçi rolüne yakışacak şekilde gericilerle birlikte Aziz Nesin’in bazı sözlerini çarpıtarak canlarımızı günlerce hedef gösterdi. Gericiler haftalar öncesinden bildiriler dağıtıp “kıyam” ve “katliam” çağrıları yaptılar.
Katliamın yaşandığı gün devlet yetkilileri saatlerce gerici güruhun toplanmasını ve kalabalıklaşmasını izlediler ve daha da ötesinde teşvik edip yönlendirdiler. Katiller önce etkinliğin yapıldığı Kültür Merkezine saldırdılar ancak buradan püskürtüldüler.
Gerici katil güruh “kahrolsun laiklik, şeriat isteriz” , “şeriat gelecek zulüm bitecek” gibi sloganlar ve tekbirler eşliğinde otele yönelip kolluk güçlerinin gözü önünde katliamı gerçekleştirdiler.
Açıkça görüldüğü gibi Sivas Katliamı egemenlerin askeriyle, polisiyle, yargısıyla, medyasıyla, belediyesiyle, hükümetiyle organize ettiği ve ortaçağ artığı gerici katillerin tetikçiliğiyle hayata geçirdiği planlı bir katliamdı.
Katliamdan sonra gerici katil güruh içinden sadece küçük bir grup hakkında dava açıldı. Uzun süren yargılamalar sonunda bu katillerin çoğu ya hiç ceza almadılar ya da küçük cezalarla kurtuldular. Haklarında dava açılan katillerin bir kısmı ise hiç bulun(a)ma dı. Daha sonra katillerin bazılarının Sivas’tan ayrılmadan yaşamlarına devam ettikleri, hatta resmi olarak arama kararları olmasına rağmen evlendikleri, askere gittikleri, işe girdikleri, ehliyet aldıkları anlaşıldı. Bir kısmı da arama kararlarına rağmen ellerini kollarını sağlayarak yurtdışına çıktılar.
Daha sonrasında devlet tarafından bulun(a)mayan bu katiller zamanaşımı kararıyla ceza almaktan kurtuldular. Dönemin başbakanı olan AKP Genel Başkanı ise bu karar için “hayırlı olsun” dedi. Sivas katillerinin avukatları milletvekili, belediye başkanı, bakan ve hatta Anayasa Mahkemesi üyesi yapılarak ödüllendirildiler.
Sivas Katliamından bugüne kadar 26 yıl bu şekilde geçti.
Bugün ise iktidar Sivas Katliamında kendi özünü ve ruhunu bulan bir parti olarak Alevi halkımıza ve diğer tüm ilerici-demokrat toplum kesimlerine karşı baskı ve tehdit politikalarına hız kesmeden devam ediyor. Gezi Direnişinden beri olağan bir şekilde rıza üreterek iktidarını devam ettirme şansı kalmayan AKP ülkeyi baskıya dayalı OHAL rejimiyle yönetmektedir. OHAL’ in sadece ismi kaldırılmış ama uygulamaları aynen devam etmiştir.
AKP iktidarı Kürt sorununda demokratikleşmeyi değil Şiddet politikalarını esas almaya devam etmektedir..Kürtlere dönük ötekileştirici ve ayrımcı politikalar artık bütün Kürtleri terörist ilan eden söylemlere kadar varmıştır. Kurdukları yeni düzende farklılıklara yer yoktur. Yeni devlet tekçilik üzerine inşa edilmiştir. Toplum üzerinde inşa edilen yeni bu tekçi iktidar ilişkisine karşı güçlü bir demokrasi mücadelesi verilmesi kaçınılmazdır.
AKP iktidarı son yerel seçim sonuçlarından da açık bir şekilde görülebileceği gibi halk desteğini hızla kaybetmektedir. Bu gerçeği gören iktidar daha da saldırganlaşmaktadır. Bu saldırganlığın en bariz örneğini Çubuk’ta bir asker cenazesinde yaşadık. Cenazeye katılan CHP Genel Başkanı ırkçı, faşist ve gerici bir güruh tarafından saldırıya uğramış, linç edilerek öldürülmek istenmiştir. Saldırganların içinde bulunan bir kadın Kılıçdaroğlu’nun sığındığı evi hedef göstererek “evi yakın” diye bağırmıştır.
Bu bize Madımak Katliamında yaşadığımız dehşeti ve acıyı tekrar hatırlatmıştır..
Saldırının sonrasında ise saldırganlar hızla serbest bırakılmışlar, AKP yetkilileri tarafından elleri öpülerek karşılanmışlardır. Bu da saldırının planlı ve Madımak benzeri bir katliam girişimi olduğunu net bir şekilde kanıtlamıştır. Bu saldırıdan sonra birçok gazeteci ve yazar saldırıya uğramış ama saldırganların hepsi serbest bırakılmışlardır.
Devletin artık şeklen kalmış olan sınırlı laik niteliği bütünüyle ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Seküler yaşam biçimleri iktidar tarafından hedef alınıyor. Eğitimde akıl, bilim, eleştiri ve sorgulamanın yerine kör inançlara ve akıldışı dogmalara dayalı gerici bir anlayış getiriliyor. Çocuklarımız sürekli taciz ve tecavüzle anılan gerici vakıflara teslim ediliyor. Ülkemizin bütün kamusal kaynakları emperyalistlere ve yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekiliyor. Krizle mücadele adı altında gündeme getirilen programla kıdem tazminatı başta olmak üzere işçi sınıfının tarihsel kazanımlarının kaldırılması hedeflenmektedir.
Aleviler üzerindeki bin yıllık asimilasyon ve yok etme politikaları AKP iktidarı tarafından da hevesle uygulanıyor. Kutsal Mekânlarımız ya çeşitli şekillerde yok ediliyor ya da çeşitli gerekçelerle elimizden alınarak Siyasal İslâmcı yapılara teslim ediliyor. Cem evlerimiz tanınmıyor.
Alevi çocuklarına zorla din dersleri dayatılıyor. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi Katliamlarının üzeri devlet tarafından ısrarla örtülüyor. Alevi köylerine zorla Cami yapılıyor. Cami olmayan köylerimize hizmet götürülmüyor. Kamuda ayrımcılığa uğruyoruz. Gençlerimiz Alevi kimliklerinden dolayı işe alınmıyorlar. Birçok insanımız baskı ve ayrımcılıktan dolayı toplumsal yaşamda Alevi kimliğini gizlemek zorunda kalıyor.
2 Temmuz Katliamı özünde sadece Alevilere karşı değil; ezilen, ötekileştirilen, dışlanan, yok sayılan bütün toplumsal kesimlere karşı yapılan bir katliamdır. O yüzden ezilen, ötekileştirilen, dışlanan ve yok sayılan herkesi zulme karşı ortak mücadeleye çağırıyoruz. Gelin hep birlikte 2 Temmuz’da, faşizme, ırkçılığa, gericiliğe ve baskı politikalarına karşı laikliği, özgürlüğü, eşitliği, adaleti, barışı, demokrasiyi ve halkların kardeşliğini savunarak katliamda yitirdiğimiz canlarımızı analım.
Gelin 2 Temmuz’da acılarımızı ortaklaştıralım.
Acılarımızı paylaşarak azaltalım. Gelin hep birlikte dayanışmayı ve mücadeleyi büyütelim. Büyütelim ki bize bu acıları yaşatanlardan hesap sorabilelim.
Bütün halkımızı bir daha böyle acıları ve katliamları yaşamamak için 26.yılında Sivas Madımak Katliamında yitirdiğimiz canlarımızı meydanlarda ve alanlarda anmaya davet ediyoruz. Önderimiz Pirsultan Abdal’ın “Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan” şiarıyla Sivas Madımak Katliamının 26. yılında Sivas Madımak Oteli önünde buluşalım.
Gündem, 01 Temmuz 2019 15:28
Yorumlar (0)