Türkiyede medya tek seslidir, o ses de saray işaretiyle çıkar!
Kültür, 04 Aralık 2020 20:44
Türkiye’de medyanın kamera arkasını gösteren istifa:
Yüzyılımızın teknoloji ve iletişim çağı olduğu gerçeği; bilgi, haber, eğlence hatta eğitimi de kapsayacak şekilde her geçen gün daha da genişleyen medyayı, yaşanan gelişmelerin ve toplumların yönlendirilmesinin merkezine yerleştirmiş durumda.
Bu açıdan bağımsız ve eleştirel nitelikli, yaygın ve etkin ulusal medyası bulunan ülkeler, gerçeklerin bilgisine sahip olarak geleceklerine güven içinde adım atabilmektedir. Dolayısıyla medya bir toplum için ışık yayan fener de ışığı engelleyen perde de olabilir.
Türkiye medyasının büyük kısmı, toplumun her geçen gün daha da fazla karanlığa gömülmesine neden olan perde işlevini benimsemiş durumdadır.
Özellikle iktidarın imkânlarıyla ayakta duranlar ile iktidarın güdümündeki gazete, televizyon, radyo ve internet siteleri adeta iktidarın bir uzvu gibi hareket etmekte, iktidara yönelen her türlü eleştiriye kalkan olma görevi üstlenmektedir. Ne yazık ki bu durum medyanın ‘normali’ haline gelmiştir.
İçine düşülen çukurun derinliği ise ancak olağanüstü olayların yaşandığı dönemlerde kesif şekilde görülebilmektedir.
İşte bu olaylardan biri geçen ay yaşandı ve Türkiye’deki medyanın büyük kısmının hüviyeti ortaya saçıldı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası; sırtını iktidara dayayan, iktidarın güdümüne giren basın-yayın organlarının varlık nedenlerini yitirdiğini ve Türkiye halkına zarardan başka hiçbir şey vermeyeceği bir kez daha gösterdi.
Hem Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik krizde bulunduğu konum hem de Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaki kişi olmasından kaynaklı istifası yıllarca konuşulacak bir haber niteliği taşıyan Berat Albayrak, iktidar medyası ve güdümlü medya anlayışının hâkim olduğu televizyon kanalları ve internet sitelerinde saatlerce tek satır yer almadı.
Cumhuriyet, Sözcü ve Bir Gün gazeteleri ile Tele-1 ve Halk TV, internet sayfaları ya da o anda yayında olan programları aracılığıyla istifa kararını kamuoyuyla paylaşırken, iktidarın hakim olduğu medyada bir günden daha fazla süre, 27 saat boyunca herhangi bir yayın yapmadı. RTÜK kayıtlarına göre; istifa, Türkiye genelindeki 1780 kanaldan sadece 5’inde ilk saatlerde haber oldu, geriye kalan 1775 kanalda haberleştirilmedi. Albayrak’ın istifası, ertesi gün habercilik yapan gazetelerin dışındaki yayın organlarında da yer almadı.
Bu durumu daha da vahim noktaya getiren gelişme ise, 27 saat sonra yaşandı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı aracılığıyla yapılan ve Berat Albayrak’ın görevinden ‘affını istediği’ ve ‘kabul edildiği’ yönündeki açıklama sonrası söz konusu iktidar hâkimiyetindeki yayın organları, gelen talimat doğrultusunda ‘harekete’ geçti.
Tahmin edilebileceği gibi haberler, hükümette herhangi bir kriz yaşanmadığı bir içerikte; adeta bir şube müdürünün görevinden ayrılması şeklinde yansıtıldı. Albayrak’a şube müdürü görevinden ayrılmış muamelesi yapan medya kuruluşlarının gözden kaçırdığı şey ise, kendilerinin de Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde bir masaya dönüştükleriydi.
Kasım ayında yaşanan bir diğer gelişme ise gazetecilerin ‘yıpranma hakkı’ olarak bilinen fiili hizmet süresine ilişkin düzenlemeydi.
Anayasa Mahkemesi bu hakkı, yönetmelik düzeyindeki bir mevzuat kapsamında basın kartı şartına bağladığı için eşitlik ilkesine aykırı bularak iptal etmiş; bunun üzerine yeniden yasa çıkarılması gerekliliği gündeme gelmişti.
TBMM’ye sunulan ve AKP-MHP milletvekillerinin oylarıyla yasalaşan düzenleme, kanun hükmünde kararnameye atıf yaparak soruna çözüm üretilmek istenmiş ancak basın kartı verilmesi yine yönetmelik düzeyinde kaldığı için Anayasa Mahkemesi’nin kararı yerine getirilmemiş oldu. Basit bir hukuki hata olarak görülemeyecek bu durum basın örgütleri tarafından iktidar temsilcilerine ısrarla anlatılmasına karşın gereken yönde değişikliğe gidilmedi.
Çünkü iktidarın gözünde mesleğimiz gazetecilik, sıradanlaştırılmak, basitleştirilmek, kontrol altına alınmak ve kimliksizleştirilmek istenmektedir. Böylelikle de gerçeklerin halktan gizlenmesi, toplumun yalanlarla yönlendirilmesi sağlanabilecektir.
Geçen ay yaşanan ve iktidar medyasının kirlilik düzeyini aşikâr eden bir olaya da raporumuzda yer verdik. İktidar yanlısı yayın yapan TV100 kanalının yöneticilerinin şantajla bir iş insanından para almak istediği iddiası gündeme geldi.
Buna göre; 3N Medya grubuna bağlı TV100 kanalı ve internet sitesinin patronu Necat Gülseven ile kanal yöneticisi Murat Kelkitoğlu, “elektronik para” programı Papara’nın sahibi Ahmed Faruk Karslı’dan, Papara’nın “kaçak bahis ve kumar çetelerinin para trafiğine aracılık ettiği” ve babası Abdürrahim Karslı’nın “FETÖ’yle bağlantılı olduğu” yönünde haber yapmakla tehdit ederek para almak istedi.
Ahmet Faruk Karslı, ses kayıtlarıyla savcılığa suç duyurusunda bulundu. Türkiye’de gazeteciliğin daha da fazla kan kaybına uğramaması için bu davanın takipçisi olacağımız iyi bilinmeli.
Türkiye’de medyayı ‘tek sesli’ hale sokmaya; afet, salgın, deprem, patlama, baskı, sansür ve adliye koridorlarında yıpranan meslektaşlarımızın haklarını gasp etmeye ve mesleğimizin adını kirletmeye çalışanlara karşı halkın doğruları öğrenme hakkı, düşün ve ifade özgürlüğü yolunda yürümeye devam edeceğiz.
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Yönetim Kurulu
Kültür, 04 Aralık 2020 20:44
Yorumlar (0)