Halil Doğan
[email protected]

EVVELİ Kİ ZAMAN İÇİNDE; NELER VARDI, NELER YOKTU?

25 Ocak 2023 16:22

 

 

Televizyonlarda, Pazar günleri, pazar sabahı, pazar konseri, kovboy filmleri vardı.

Televizyonlarda sadece TRT kanalı vardı.

Şehirlerarası telefon görüşmeleri merkez santrale bağlanırdı.

Çoğu insanlar, gazete ve dergi alıp okurları.

Yazlık (açık) sinemalar vardı.

Stadyumlar dolusu, milli bayramla kutlanırdı.

Adile Teyze'nin uykudan önce, bir masallar programı vardı.

Televizyonda Dallas, Şahin Tepesi, Flamingo yolu serileri meşhurdu.

Televizyonlar siyah, beyaz yayın yaparlardı.

Televizyonlar saat 9,00 dan  gece 12,00 de kapanırdı.

Alamanacılar çantalı radyo ve teyp getirirlerdi.

Alman çikolatası ve viskisi çok meşhurdu.

Minibüslerin direksiyonlarına topuz takarlardı.

Muavinsiz minibüs (dolmuş) yoktu

Kahvehanelerde sosyal kaynaşma ortamı vardı.

Elbiseler kömürlü ütülerle ütülenirdi.

Gazozsuz, limonatasız eğlence olmazdı.

Arabalar geri ve ileri gitmesinler diye taş takozlar korlardı.

Anadolu marka arabaların kaportasını eşekler kemirirdi.

Brek_ brek arkadaş arıyorum telsizleri vardı.

Kadınlar, kızlar kahvehane önlerinden geçemezlerdi.

Arabalarda havalı korna sesleri meşhurdur.

Havalı direksiyon arabaları meşhurdur.

Şehirlerarası otobüslerde hostes bulunurdu.

Çocuklar misket ve ebe oynarlardı.

Samsun, yenice, Maltepe, Bafra marka sigaralar vardı.

Kaçak tütün ve sigara kâğıt yasaktı.

Cebinde dolar gibi para taşımak yasaktı.

Siyasi liderler, ağır söz ve cümle kullanmazlardı.

Bir aileymiş gibi, iç içe yaşarlardı.

Köylerde düğün davetiyesi diye elma gönderilir.

Evlendirdiği kızı için başlık denilen para alırlardı.

Taşımacılık at, katır ve eşeklerle yapılırdı.

Çoğunlukla lastik ayakkabı giyerlerdi.

Düğünlerde orkestra ve. hoparlör yoktu.

Annemler akşam size misafir gelecekler diye çocukları haberci gönderildi.

Radyosu olanın evinden toplanıp da havadisleri dinlenirdi.

Köylerde bir veya iki evde pilli radyo vardı.

Polis radyosunda türkü dinlerlerdi.

Alamancıları sırayla davet ederlerdi.

Köyde uzun süre ayrılanların yolcu ederlerdi.

Şehre gidenlere mektup yazma kâğıttı, zarf ve gazyağı ısmarlanırdı.

İki, üç gün düğün yapılırdı.

Düğüne gelenleri, komşular götürüp misafir yatırırlardı.

Birisinin o gün ekmeği yoksa diğeri rahat uyumazdı.

Çalışma biçimi, çoğunlukla İMC usulüydü.

Sabah şehre giden otobüse yetişemeye köylüler evlerine geri dönerlerdi.

Futbol maçlarını Halit Kıvanç sunardı.

Videokasetleri (VHS_ BETAMAX) kiralanırdı.

Teyp kasetleri satışı rekorları kıracak kadar mecburlardı.

Taş plaklar, long player çalan plaklar vardı.

Pilsiz gramofonların kolunu çevirmekle taş plak çaldırılırdı.

Reha Muhtar Atina'da bildiriyor programı vardı.

Sarı renkli telefon kulübeleri vardı.

Telefon kulübelerinde jetonlar kullanıldı.

Çay ve kahve misafirlere ikram edilirdi.

Trafik lamba ve işaretleri yoktu.

Lise ve ortaokullarda yeterli öğretmen yoktu.

Yoktu da yoktu.

Yok, oldukları için yokturlar.

*************

EMİŞ İLE MEMİŞ

 

              Memiş denilen adam, köyünde hayvancılıkla uğraşan birisidir. Arazisinin mahsulünde fazla gelir elde edemediğinde, köy içindeki bahçesinde yaptığı evine yakın inek besleme ahırı yapmış. Beslediği beş baş ineklerin sütü ve doğurduğu buzağıları satarak geçimini sağlamaya çalışıyordu.

             Memiş'in ineklerinden birisi, kömür gözlü, kahve renkli, başı ve ayakları tamamen beyaz doğan buzağının güzelliğine hayran kalan Memiş, buzağından ayrı kalmak istemediğinde, evinde beslemek ister. Kendi evinin girişine yakın bir yerde, etrafı kareli tellerle çevirmiş ve yumuşak yerde yatsın diye, bir traktör dolusu ince kum döküvermiş.

               Her gün ve belli saatlerde, kuzuyu kucaklayıp annesine (inek) emzirdirip geri eve getiriyordu. Memiş'in karısı, hatırlatmak üzere; buzağı emzirdin mi diyeceğine; hep "Memiiiş, buzağı emiştin mi" diye sorarmış. Memiş'in karısı hep emiş dediği için, kocası Memiş de buzağa Emiş ismini vermiş. Memiş buzğa Emiş adını vermiş.

               Buzağı çok sevdiğinde, buzağa hep temiz su verir, altındaki pisliklerini temizler, hatta güneşe karşı gölgeliğine kadar yapmış. Neredeyse, buzağı sarılıp yatmak istediği halde, karısının korkusundan vazgeçerdi.

              Emiş buzağıyı sık sık kucağına alıp da, severek okşadığında; hep canım emişim, bir tanem, gözünü öpeyim, sevgilim, senin memeşlerini yerim.. Dermiş. Günün birisinde, buzağıyı kucağına alıp da emzirmeye giderken; buzağı söylediklerinin hep tekrarını yaparken de, köyün alt kenar kısmında oturan Emiş ismindeki bir kadın o esnada tesadüfen Memiş’in yanından geçerken, söylenenlerin kedisine söyledi gibi algıyla Memiş’e saldırıda bulunup ve ortalığı şamataya verir. Saf ve iyi niyetli Memiş, haliyle neye uğradığını ve neden olduğunu anlamadan şaşırıp duraklamış.

               Emiş denilen kadın, o hırs ve öfkeyle hızlı adımlarıyla evine gider ve kocasına; " O Memiş denen o şerefsiz adam var ya, kucağına aldığı buzağıyla yoldan giderken, bana Emişim, güzelim, bir tanem, senin memişlerini yerim gibi sözlü tacizlerle bana hakaret ediyor".

               Kocası da gülmekten kırılır. Kocasına, "lan sen ne gibi bir erkeksin, kosasın, yuh sana, üstelik de kahkahalar atıp de gülüyorsun" der. Durumun ne olduğunu bilen ve anlayan kocası, bu köyde Emiş sadece sen misin, senden başka emiş yok mu veya olamaz mı ki, her söylenenlerin sana söylüyorlarmış gibi algıyla üzerine almaya kalkışıyorsun.

                Karısı Emiş, "benden başka olan Emiş kim miş, var mı ki?" İsmin Emiş olan sadece sen değilsin ki. Memiş'in sevdiği buzağının ismi de Emiş'dir. Memiş buzağını çok sevdiği için, ona hep canım, memişim, memeşlerini yerim diye durur. Benim ve herkesin yanında da, buzağıyla konuşur gibi, dediğin o sözleri hep söyleye durur. Sen de kedine, buraya gel yavrum, git yavrum. bir tanem... diye konuşaduruyorsun ya... O da senin gibi, çoğu zaman buzağıyla konuşadurur.

             Bunca hayal ürünü olan bu yazdıklarımdan yola çıkarak; acaba yanlış mı anlaşılır veya birileri kendilerin üzerine mi alabilir gibi korkular içinde; anlatmak istediklerimizi tam ifade edilmediği çoğu kişiler tarafından bilinmektedir.

              Meselâ, "SOYLU VE SOYSUZ" ne demek, kimlere derler hakkındaki konuyu ifade etmeye çalışıldığında, acaba Süleyman Soylu' yu mu kastediyor veya ediliyormuş gibi algılarla başı derde düşer veya sorun yaşanabilir diye bu tür kelimeleri kullanmaktan haliyle uzaklaşmak zorundan kalınıyor.

 Çünkü doğru olmadığına dair bir kanıtı olmamasına rağmen, bir başkasının aleyhine hakaret ediliyormuş gibi bir şekilde algılanabileceği, tehdit edileceğini veya yargılanabileceği gibi; korku imparatorluğun gölgesi altında yazmak istenenleri anlaşılır şekilde yazılmadığı kesindir.

               Paranoya hastalığına yakalanan "paranoid" denilen kişiler, kendilerini sürekli tehdit altından olduklarını hissederler. Karşısındakinin dost olmadığını anlayınca, her söyledikleri veya yazdıkları kendi aleyhineymiş gibi algı ve hisse kapılırlar.

               Paranoya kapılan kişiler, herkesi kendilerinden küçük görmeyi, her şeyi ben bilirim, her şey benden sorumludur havasındadırlar. Bu gibi rahatsızlığı (paranoya) yakalananlar, aşırı endişe, şüphe, korku ve mantıksız kuruntularla bilinen bir rahatsızlık türünden kendilerini kurtarmayan kişilerdir. Emiş'in emiş kelimesini veya ismini kendi üzerine aldığı gibi....Eski Almanya Başbakanı Angele Merkel'e yapılan hakaretlere "hakkımdaki fikir ve düşünce özgürlüğüdür" diye; 16 senelik Başbakanlık dönemi boyunca kimseye karşı dava açmış değildir.

                Hatta dergi ve gazete manşetlerinde çıplak fotoğrafları yayımlandıkları halde; (şıplak veya elbisesiz halim öyledir) diye şikayetçi olmadı. Bizde de, falanın ayakkabısı eğri duruyor veya topuğu yarıkdır demekle;  üzerlerine alabilen birileri olabilir diye yazmaktan vazgeçiliyor. Fikir ve ifade özgürlüğü vardır deniliyor. Varsa vardır demek gerekiyor.

 

 

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

İNSAN VE İNSANLIK NEDİR?
28 Ocak 2023 16:22

MİSAFİR ETMEK
23 Ocak 2023 16:22

DİNLER VE İNSAN PSİKOLOJİSİ
14 Ocak 2023 16:22

KİŞİSEL ALIŞKANLIKLAR
10 Ocak 2023 16:22

BENA SÖYLETTİREN VE YAPTIRAN ALLAH’DIR
02 Ocak 2023 16:22

ONURLU ŞERİAT KADINI OLMAK
26 Aralık 2022 16:22

OLMADI, AMA OLDU
23 Aralık 2022 16:22

KURAN'DA İNSAN ŌLDŮRME
21 Aralık 2022 16:22

TOPAL FARE
19 Aralık 2022 16:22

Barış ve birlik
16 Aralık 2022 16:22

AYI İLE DOST OLMAK
07 Aralık 2022 16:22

PEDOFİLİ HASTALIĞI ve CİNSEL TACİZ
23 Kasım 2022 16:22

SİYASET VE TİCARETİN DİNİ
20 Eylul 2022 16:22

GÜÇLÜ DEVLETİN ÇAĞ ATLAMA OLGUSU
05 Eylul 2022 16:22

MEDENİYETLER TEORİSİ NEDİR?
29 Ağustos 2022 16:22

ALIŞKANLIKLAR
15 Ağustos 2022 16:22

AKP BELEDİYELERİ TARAF TUTUYORLAR
22 Temmuz 2022 16:22

SELİM'Dİ, NEDEN YAVUZ OLDU?
28 Mayıs 2022 16:22

ALEVİ İNANCINDA, ŞEKER BAYRAMI NEDEN YOKTUR?
18 Nisan 2022 16:22

DİNSEL İNANIŞIN KÖKENİ
11 Nisan 2022 16:22

TÖVBE DUASINI OKUYANIN GÜNAHLARI AF EDİLİRMİŞ
28 Mart 2022 16:22

TIP BAYRAMI" YERİNE, ŞİFA BAYRAMI KUTLU OLSUN
18 Mart 2022 16:22

YENİ SEÇİM YASA TEKLİFİ
17 Mart 2022 16:22

AYASOFYA'DA NAMAZ KILMANIN ÖNEMİ
24 Şubat 2022 16:22

"İLİMDEN GİTMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR."
21 Şubat 2022 16:22

DİNİN GELDİĞİ SON NOKTA
18 Şubat 2022 16:22

DECCAL VE ÖZELLİKLERİ:
14 Şubat 2022 16:22

NEDEN SAMSUN?
07 Şubat 2022 16:22

ALEVİ KÖYÜNE CAMİ
19 Ocak 2022 16:22

Tüm Yazılar