Geride bıraktığımız hafta içinde Türkiye İstatistik Kurumu işsizlik verilerini açıkladı. Açıklanan verilerin objektifliği bir yana bıraktıktan sonra son 7 yılın zirvesinde bir işsizlik tablosuyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Açıklanan son verilere göre İşsizlik 2010 yılından bu yana en yüksek seviyesine ulaşmış bulunmaktadır. Zaten fiili olarak yaşadığımız işsizlik durumu Türkiye İstatistik Kurumunun verileri olmaksızın da nasıl bir bela ile karşı karşıya olduğumuzu yakın çevremiz ve ailemizin içindeki işsiz sayısıyla ölçmemiz mümkündür.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre 15-25 yaş arası “genç işsizlik” verisi genel işsizlik oranı içindeki payı 4.8 puan artarak yüzde 24 e ulaşması son derece kötü bir performans olarak ortaya çıkmaktadır.
TUİK in mevcut verileriyle ortaya çıkan genel işsizlik tablosunun uygulanmakta olan mevcut istihdam ve ekonomik programlarıyla değişmesinin pek mümkün olmadığı görülmektedir. Rakamlarla ifade edildiği gibi yüzde 12 lere yani 4 milyona yaklaşan işsiz sayısını yakın gelecekte makul bir seviye ye düşürülmesinin imkânı bulunmamakla birlikte gerçek işsiz sayısının açıklanan rakamların çok çok üzerinde olduğunu da unutmayalım.
Veriler bize hem sanayi hem inşaat sektöründe gerilemelerin yaşandığını göstermektedir. Bu her iki sektör de işlerin iyice yavaşlamış olması önümüzdeki dönemin çok daha sıkıntılı olacağını göstermektedir. Çünkü her iki sektörün önünü açabilecek önlemlerin alınmasının pekte mümkün olmadığı görülmektedir.
Bir yandan yürürlükteki çatışmacı iç ve dış politikaların yol açtığı savaş harcamaları, diğer yandan halkın hem genel işsizlik, hem de gelir düzeyindeki ciddi azalma nedeniyle alım gücünün tükenmesi piyasayı uzun süre olumsuz etkileyeceği görülmektedir.
İstihdam verilerinin önemli göstergelerinden birisi de genç nüfustan kaynaklanan ve her geçen gün artan işgücüne göre istihdam olanakların sağlanamamasıdır. İşsizlik artarken istihdamın da artması iş gücü piyasasında olumlu bir etki yaratabilir. Ancak Türkiye’de işsizliğin artmasıyla birlikte iş olanakların artması gerekirken tam aksine Üretim sektörünün atıl duruma getirilerek ekonominin İnşaat sektörü üzerinden yaratılan rant’a bağlanması geçici bir rahatlık sağlamakla birlikte son derece kalıcı hasara yol açacağını önümüzdeki süreç bize gösterecektir.
Kuşkusuz Türkiye’de son dönem işsizliğin önemli nedenlerinden biriside izlenen dış politik hataların yol açtığı iç savaş ve mülteci sorunundan kaynaklandığını görmezlikten gelinemez. Özellikle Suriye iç savaşından kaynaklanan güç nedeniyle ülkemize sığınan 3 milyon’a yakın mültecinin istihdamı olumsuz etkilediği gerçeğini kimse gizleyemez,
Türkiye’nin siyasal ekonomik, demokratik ve toplumsal geleceğini belirleyecek Referandum sonrası işlerin çok daha kötüye gitme durumu söz konusu olacaktır. Şuan itibariyle Referandumla ilgili seçim ekonomisinin uygulanması, Ekonomide yaşanan kriz durumunu örtme çabası mevcut kaynakların bu durumun his edilmemesi yönünde kullanılması yaşanan ve ileride daha da ağırlaşarak yaşanacak krizi örtmeye yetmeyecek gibi görünmektedir. İstihdam alanında yaşanan bu olumsuz verilerle birlikte İşsizleri doğrudan ilgilendiren KPS sınav harcının 420 lira gibi fahiş bir düzeye çıkarılması işsizlikle birlikte işsizleri kâbusu olmaya devam edecektir.