İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Sığınma hakkını şöyle tanımlar “ Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce İnsancıl hukukun gereği olarak sığınmacı işlemine tabi tutulma hakkı vardır. (Madde 14/1) Bazen sadece ekonomik kaygılarla başka ülkelere sığınan Göçmenlere ekonomik sığınmacı denilmektedir.
Toplu sığınma, iç savaşlar ve iç savaşlar ve çatışmalarda, yoğun baskılarda, Büyük afetlerde ortaya çıkmaktadır. Bireysel sığınmalar genellikle siyasal nedenlerle gerçekleşir. Bazen yabancı elçilikler, savaş gemileri ve uçaklar kendilerine sığınanları korumak zorunda kalır. 1989 yılında zulüm ve baskıdan dolayı 300 bin kişi Bulgaristan’dan Türkiye’ye sığınmıştır. 1991 yılında yaşanan körfez savaşı sırasında Irak’tan kaçan çok sayıda mülteci Türkiye’ye sığınmıştır.
Bu gün Arap baharı ile birlikte Ortadoğu’da yaşanan iç çatışma ve kanlı katliamlar nedeniyle Suriye başta olmak üzere Irak ve diğer komşu ülkelerden Türkiye’ ye sığınan mülteci sayısı Bir milyon yedi yüz bin civarındadır. Bu mültecilerin 200 bin civarında olanı DAiŞ in kanlı katliamları sonucunda Suriye Rojava, Kobani ve Irak’ın Şengal bölgesinden Türkiye’ye sığınan Kürt Mültecilerdir.
Suriye Baas rejimi ile Muhalif Suriye özgür ordusu arasında yaşanan kanlı çatışmalar sırasında Turkiye’ ye sığınan 1 milyon üzerinde ki Mülteci herhangi bir engelle karşılaşmadan Uluslar arası İnsancıl hukuk ilkeleri ihlal edilmeden Türkiye içinde kurulan Muhtelif kamp ve yerleşkelerde BM mülteciler komiserliği standartları düzeyinde uygun koşularda barındırılmış ve her türlü ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmaktadır.
Yaklaşık 8 Bin kişinin barındığı bu kamplardan birisi de İlimiz Malatya’da bulunmaktadır. Bu kampla ilgili zaman zaman spekülatif haberler yaşan sa da Mülteci haklarını İhlal eden somut olgular tespit edilmemiştir.
Ancak Kobani’ kentinin Işid tarafından kuşatılması ardından yaşanan Mülteci akını ve bu mültecilerin sığınması ve barındırılması noktasında aynı disiplinin uygulandığını söylemek mümkün değildir. Yaklaşan kış şartlarına rağmen bu mültecilerin büyük bir kısmı derme çatma çadır ve sağlıksız koşularda barınmakta ve birçok acil insani ihtiyaçları karşılanamamaktadır. Oysa insancıl hukukun gereği olarak yani savaş ve çatışma durumlarında yapılması gerekli olan davranış ve yardıma dair kurallar gereği bir an önce Rojava- Kobani mültecilerinin insani ihtiyaçları ile asgari yaşama koşullarının sağlanması gerekmektedir. Bu konuda sorumluluğu sadece hükümete yükleyerek kolaycılığa kaçma yerine Sivil toplum kuruluşları ve diğer yardım kurumları dayanışma dinamiklerini harekete geçirerek sorumluluk üslenmek durumundadırlar.
Yanı başımızda zor şartlar altında yaşamak zorunda kalan bu insanlar bir güvenceye tabi olmadıkları gibi yeterli ölçüde barınma, eğitim sağlık hizmetlerinden yararlandıklarını söylemek mümkün değildir. Bu insanların büyük bir kısmı Ucuz işgücü pazarında zor şartlarda çalışarak kendi sorunlarını çözme gayreti göstermelerine karşın çalıştıkları iş yerlerinden gerekli karşılığı bulamadıkları gibi zaman zaman ücretleri ödenmeyerek mağdur edildiklerine dair sıkıntıların yaşandığına tanıklık etmekteyiz. Kuşkusuz bu insanlar doğup büyüdükleri topraklara barış içinde bir an önce dönmeyi ve bu topraklarda yaşamayı arzu ettiklerini hepimiz biliyoruz. Ancak bu insanların kendi topraklarında barış ve güven içerisinde yaşama olanakları sağlanıncaya kadar hepimizin insani, vicdani ve ahlaki sorumluluğu vardır.