16 Nisan referandumundan sonra CHP de sular bir türlü durulmadı. Çünkü CHP hep kaybeden partiydi. CHP yönetimi 14 yıllık AKP iktidarı karşısında, biçilmiş kaftan gibiydi. Çünkü bu süreçte AKP iktidarı hiç yıpranmıyordu. CHP iktidara alternatif parti değildi. Bunca olumsuzluğa, bunca anti demokratik saldırılara rağmen AKP yine iktidar oluyor, istediğini koparabiliyordu. Oysaki Türkiye’de hiç bir şey iyi gitmiyordu. Kılıçdaroğlu’nun CHP si bir türlü alternatif parti olamıyordu. Sürekli seçim kaybediyordu. Son referandum ile de tabanda tümden umutsuzluk belirtileri oluşmaya başladı.
İşte bütün bu olumsuzlukları alt alta koyduğumuzda, Kılıçdaroğlu’nun gitmesi gerekir diye düşünüyorum. Kılıçdaroğlu’nun, cibilliyetinin sorgulandığı bir süreçte, onun iktidar olma şansı yoktur. Çünkü toplum sınıfsal tercih yerine, içinde bulunduğu etnik siteye göre siyasi tercih yapıyor. İşte bu etnik ve dinsel ayrışma sayın Kılçdaroğlu’na iktidar olma şansı vermiyor.
Kılıçdaroğlu, karşı mahallede oy almak için çırpınıyor, çabalıyor ama başarılı olamıyor.
Neler mi yapıyor?
Bütün sol ve sosyalist gelenekten gelen insanları partide temizliyor.
Partinin devrimcilik ilkesini ağzına bile almıyor.
Parti her geçen gün biraz daha sağcılaşıyor ve gericileşiyor.
İşçi ve memur sendikalarında hep uzak duruyor. Demokrasinin olmazsa olmazı olan STK anlayışını meslek guruplarına indirgiyor. Bu anlayış AKP yi besliyor.
İçine kapalı, cılız ve ürkek politikalar üreterek iktidar olma cesaretini topluma hissettirmiyor.
Sözün kısası sayın Kılıçdaroğlu bu iş için çok zayıf ve yetersiz kalıyor. Şimdi sesi gür çıkan güçlü bir lidere ihtiyaç var. Lidere ihtiyaç var diyorum çünkü bizim gibi geri kalmış ülkelerde politikaları liderler belirlerler. Kitleler ise onların arkasından sürüklenirler.
Bu taleplerini dile getiren Fikri Sağlar’ı, kapının önüne koymakla tehdit ediyor. Yanlış da ediyor. Adama demezler mi, Bu ne biçim demokrasi anlayışıdır? Hoşunuza gitmeyeni kapı önüne mi koyacaksınız? Bu çok çirkin, çok anti demokratik bir anlayış değil midir? .Bu anlayış gittikçe parti politikalarına dönüşüyor. Bunlar aykırı seslere artık teamül bile edemiyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan yardımcısı olan Veli Ağbaba ile ben de buna benzer bir süreç yaşamıştım. Malatya il başkanlığı seçimlerinde Veli Ağbaba’nın desteklediği il başkanlığı listesini desteklememiştim. Karşı listeyi desteklemiştim. Demokratik olarak delege seçimleri yapılmamıştı. Masa başında yazılan delege ile şimdiki il başkanı Enver Kiraz il başkanlığına seçilmişti.
Bu seçilen yöneticilerin yeterli birikime sahip olmadıklarını gazetemde yazmıştım. Bu insanlarla olmayacağını ve partinin kan kaybedeceğini yazmıştım. Vay bunları söyleyen sen misin dediler ve beni hemen partide ihraç ettiler. Bana dediler ki sen partiyi eleştiriyorsun. Halbuki ben kişilerin yetersizliğini eleştirmiştim. Yazılarım halen internet ortamında duruyor. Böylece kapı önüne konuldum.
Daha sonra parti Malatya’da hızla kan kaybetti. %19,65 ler den %16,61 ye daha sonra % 15,31 lere düşmeye başladı. Ama Veli Ağbaba’nın il başkanı olan Enver Kiraz hep yerini korudu. Keşke yanılmış olsaydım. Keşke Veli Ağbaba ve onun adamları haklı çıksaydı.
Şimdi aynı süreç yukarıda işliyor. Bu halka, yani demokrasi güçlerine çok yazık ediliyor. Siz vekil kalasınız diye bu halk bu kadar acıları yaşamak zorunda mı?
ALBERT EİNSTEİN bir sözü ile konuyu noktalayalım.”Aynı deneyi tekrarlamakla farklı sonuç beklenmez.”
CHP, ise Kılıçdaroğlu ile 7 defa seçimlere katıldı ve kaybetti. Farklı sonuç bekleyen var mı?