Dünyada son yüz yıl içinde sosyal, siyasal, ekonomik, teknolojik, askeri ve kültürel alanlarda kuşkusuz baş döndürücü gelişmeler yaşanmıştır. Tüm bu gelişmelerden payını alan Siyasal iktidarlar da yaşanan bu hızlı gelişmelere paralel olarak ellerine geçirdikleri iktidar gücünün sınır ve çapını hayallerinin alamadığı bir merhaleye taşıdıklarını görüyoruz. Kendi siyasal ve ideolojik eksenleriyle kesiştirdikleri, yani hayalleriyle buluşturdukları iktidar nimetini kendi müktesep yani kazanılmış hakları olarak görmekteler. Böylesine bir iktidar erki ve zevkiyle buluşmanın yarattığı kendinden geçmişlik, demokrasi kültürünü pek dert edinmeyen toplumumuzda siyasal iktidarlar için çok daha cazip ve vaz geçilmez bir fanteziye dönüştüğünü söylemek mümkündür.
Ülkemiz özelinde yaşandığı gibi iktidar her geçen gün önüne çok daha uzun ve büyük hedefler koyarak iktidarını yıllarca terk etmeyi düşünmediği bir kalıcılığa kavuşturmanın arayışı içinde olduğunu aklını yitirmemiş her yurttaşın görebildiğini düşünmekteyim. Bu kendinden geçmişlik durumu öylesine bir aşamaya varmıştır ki artık normal meşru demokratik yol ve yöntemlerle ele geçirdiği iktidarı aynı yöntemle asla devir etmeyeceğini her geçen gün uyguladığı yöntem ve kararlarla çok açık biçimde göstermektedir.
Mevcut siyasal iktidar sahip olduğu sınırsız devlet gücüyle konsolide ettiği toplumsal sosyoloji ve tabakanın desteğiyle gücünü pekiştirdikçe endişe duyduğu tüm muhalif toplumsal kesimlere yönelik baskı dozunu her geçen gün artırarak genel toplumsal özgürlük alanını sınırlayarak yer yer ortadan kaldırarak demokratik meşruiyetten uzaklaşmaktan da beis görmemektedir. Zaten iktidar için demokrasi kavramı hiçbir zaman amaç olmamış hep araç olmuştu. Dolayısıyla her geçen gün amaca yaklaşıldıkça demokrasi aracının da pek te bir anlamı kalmayacağı gayet aşikâr bir durumdur.
Zayıflayan demokrasi hak ve özgürlükler karşısında güçlenen iktidar ciddi yozlaşma evresine girerek iktidarını kötüye kullanma riskini de artırmaktadır. Hukuk alanında yaşanan garabet katlanma, tahammül edilme sınırlarının çok ötesine geçmeye başlamıştır. Artık hiç kimsenin yargıya ve adalete güveni kalmamıştır. Son anayasa değişikliğiyle ortadan kaldırılan kuvvetler ayrılığı prensibi güncelleştirildikçe içinde keyfi, otokritik yönetim anlayışından başka hiçbir şeyin olmadığı her geçen gün çok daha net görülecektir.
Yaşanan bu durum karşısında gerek küresel neo liberal akımlar gerekse içeride demokrasi ve hukuk sistemini vaz geçilmez gören toplumsal kesimler siyasal iktidara karşı daha şüpheci bir yaklaşım içerisine gireceklerdir. Dolayısıyla iktidar ya merkeziyetçi ve güçlü yapısını yeniden bir dönüşüm sürecine sokarak, mevcut pozisyonun sürdürebilir olmadığını görerek kendi iktidar alanını daraltarak demokrasiye nefes aldıracak ya da bildiğini okumaya devam ederek murat ettiği hedefe doğru şiddet ve acı dolu bir geleceğe doğru yol alacaktır. Ben şahsen iktidarın içinde olduğu alışkanlık ve sahip olduğu bagajdan dolayı çok umutlu değilim.