ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

Yazının başlığı karşısında kimileri son helikopter kazasında yaşamını kaybeden Malatyalı Songül (suna) Yakut Yarbay ile Rakka önlerinde İŞİD ile yaşadığı çatışmada yaşamını kaybeden aslen Ispartalı olan Ispartalı olan ve Antalya’da Yaşarken Gezi eylemlerine katılan Ayşe Deniz Karacagil yani kırmızı fularlı kızın isimlerinin nasıl bir araya getirildiğine öfkeyle yaklaşabilir.

Ancak her iki insanın acı hikâyesi aynı kaynaktan beslendiği gerçeği açıkça ortaya konulmadığı sürece bu acı hikâyeler aralıksız devam eder gider.

 Biri Antalyalı genç güzel bir kız çocuğu. Önünde mutlu ve uzun bir yaşam fırsat ve arzusu dururken farklı politik tercih ve düşünceleri nedeniyle kendini Rakka önlerine vermek zorunda kalması. Bir diğeri Songül Yarbay mensup olduğu kurum, ifa ettiği görev nedeniyle bulunduğu hava aracının düşmesi sonucunda ömrünün baharında ailesi ve sevenlerini acı içinde bırakarak yaşamdan kopması.  Kısaca önlenmesi mümkün olan ancak önlenmeyen önlenemeyen genç ve acı dolu ölümler. Binlerce gencecik insan gözlerimiz önünde toprağa düşüyor. Ne toprak doyuyor ne de gencecik insanları ölüme gönderenler.

Ne acıdır ki her iki farklı hikâyenin baş ta sosyal medya olmak üzere duygusal olarak birbirinden iyice ayrıştırılmış insanların vicdanına, acıların ve ölümlerin yarıştırılması biçiminde yansıması bir o kadar tiksindirici, acı ve korkunçtur.

Her geçen gün yaşam yerine ölümü kanıksayan bir toplumsal psikolojinin iyice yerleştiğine tanıklık ediyoruz. Bahis ettiğim ölüm elbette normal ya da eceliyle tabir ettiğimiz doğal ölüm biçiminde gerçekleşen ölüm değildir. Vurgulamaya çalıştığım ölüm histeriye dönüşmüş her türlü insani, evrensel hukuki değerden yoksun kasten, teamüden çok farklı kişisel ve grupsal çıkarlar uğruna insanın temel hakkı olan yaşam hakkının ortadan kaldırılmasıyla ilgilidir.

Yaşam hakkının korunması amacıyla meşru, zorunlu savunma dışında yaşam hakkını doğrudan ya da dolaylı olarak ortadan kaldıran hiçbir saldırı ne meşrudur ne de insanidir. Dolayısıyla hiçbir politik, siyasal, ekonomik, inançsal neden şiddet ve yaşam hakkını ortadan kaldıran saldırıları mazur kılamaz. Söz etmeye çalıştığım temel insani ilke sadece bireyler için değil aynı zamanda devlet aygıtını elinde bulunduran organizasyonlar için de geçerlidir.

Demokratik hukuk ilkelerine bağlı hiçbir devlet erki iktidar kaygısıyla farklı siyasal ve toplumsal sorunlarını barışçıl demokratik yöntemler yerine inkâr ve şiddetle çözme hakkına sahip değildir. Hiçbir iktidar kendisi gibi düşünmediği gerekçesiyle vatandaşını temel haklardan yoksun bırakamaz, eziyet edemez. Hiç bir meşru ve demokratik iktidar mahiyetinde bulunan yurttaşını ötekileştirerek özel kaygılarıyla hukuk dışı yöntemlerle çalışma, beslenme, eğitim, sağlık, güvenlik hakkını bir kararname ile ortadan kaldıramaz, açlıkla terbiye edemez etmemelidir. Açlıkla terbiye edilmeye karşı kendi işine iade edilme talebiyle vücudunu 80 gün açlığa yatırarak ölüm sınırına gelmiş insanları her hangi bir dine iman etmiş biri zindana atamaz atmamalıdır. Hiçbir din ve inanç gurubu kendisi gibi inanmayan düşünmeyen bir başka guruba yönelik şiddet ve imha dayatamaz dayatmamalıdır. Hiçbir iktidar ülkesinde demokratik tercihlerle milyonlarca yurttaşını siyasetten temsil eden bir başka anayasal partiyi hukuk dışı yöntemlerle derdest ederek binlerce yönetici ve kadrosunu özgürlüğünden yoksun bırakamaz, yargısız infaz edemez etmemelidir.

İfade etmeye çalıştığım temel insan hakları ilkelerini esas aldığımızda bugün ülkemiz ve Ortadoğu coğrafyasında yaşanan şiddet ve kitlesel katliamların esas nedeni bölge rejim ve yapılanmaların bu ilkelerden yoksun olmaları yla birlikte uygar dünyada var olan temel evrensel ölçütleri kendi dar dünyaları ve çıkarlarıyla bağdaştırmamalarıdır. Çünkü kendi dünyalarında kendilerinden başka asla hiç kimseye, hiçbir farklılığa, renge yer yoktur. Bu ruh haliyle bu toplumu uzun süre ayakta tutmanın imkânı kalmamıştır. OHAL sürecini olabildiğince uzatarak İnsan topluluğunun olağan yaşamını olağan dışı hale getirerek mutluluk sağlamanın imkânı yoktur. Tüm farklılıklarımıza rağmen Bir bütün olarak acı ve ölümleri n yarıştırılmasından vaz geçilip biraz daha insani bir çizgiye dönülmediği sürece Yaşanan ölüm ve acıların son bulması sağlanamayacaktır.  Mevcut durum ahlaki ve insani açıdan sürdürülebilir bir durum değildir. Birlikte yaşamanın başka yolu yoktur. Bu nedenle mutlaka olağan, demokratik ve meşru bir yönetim biçimine dönülmesi ortak talebimiz olmalıdır.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.