Tekel’in özelleştirilerek yabancı sermayeye peşkeş çekilmesine karşı Üye ve yöneticisi olduğum TÜRK-İŞ e bağlı TEKGIDA-iş sendikasının başlattığı eylem dizisi içinde olan önemli eylemlerden birisi olan İstanbul –Ankara yürüyüşü idi.
Kasım 2012 tarihinde yüzde 30 küsur oy ile tek başına iktidar olmuş AKP nin ilk icraatları kapsamında bulunan özelleştirme uygulamaları tez elden yürürlüğe girmiş asırlık kamu işletmeleri birere birer yerli- yabancı sermaye kurumlarına transfer edilmeye başlanmıştı. Özelleştirme işlemleri büyük kararlılıkla acımazsız bir biçimde Adalet ve kalkınma partisi tarafından gerçekleştirilerek, bir yandan İktidar edilmenin diyeti olarak Küresel sermayeye jest yapılırken, diğer yandan bu gün toplumun yarısından fazlasının mağduru olduğu uzun erimli iktidarın da sosyo ekonomik dayanakları oluşturuluyordu. Çünkü arkasında güçlü sermaye sınıfının bulunmadığı hiçbir iktidarın uzun süre demokratik meşruiyetini kuruyarak iktidarını sürdürme imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla AKP iktidar aklı; işe sağlam yerden başlayarak kendi sermaye sınıfını yaratmak üzere kamu kaynaklarını özelleştirme adı altında birer birer transferini gerçekleştiriyor, geniş toplumsal kesimleri mağdur etmekten de çekinmiyordu. CHP bu süreçte benzer politikaları savunurken sadece peşkeş çekilen işletmelerin satış fiyatlarıyla ilgili muhalefet ediyordu.
Mağdur edilen Tekel işçileri adına TEKGIDA-İŞ sendikası yöneticileri olarak 18 Mayıs 2003 tarihinde Tekel cevizli sigara fabrikası önünden Cevizli tekel emekçilerinin yolcu etmesiyle yaklaşık 10 günlük İstanbul –Ankara yürüyüşümüz başlamıştı. Eylemimiz fiziki olarak belki de yaşamımızın en keyifli sportif aktivitesi olarak gerçekleşmişti ancak sınıfsal olarak aynı verimlilikte geçtiğini söylemek mümkün değildir.
AKP ilk iktidar döneminde gerçekleştirdiğimiz eylem biçimlerine pek müdahale etmiyor, ancak bildiği yoldan da asla bir milim geri adım atmıyor ve tüm demokratik talepleri karşılıksız bırakıyordu. Sonuçta 10 gün süren yürüyüşümüz Ankara Tandoğan’da Türk-iş’in düzenlediği mitingle son bulmuştu.
Emek mücadelesinde Önemli yürüyüşlerden birisi de Zonguldak-Ankara yürüyüşüdür. 30 Kasım 1990 tarihinde maden emekçileriyle birlikte tüm Zonguldak halkının (Tek yürek, tek vücut, tek ses olarak Zonguldak şehir merkezinde toplanarak Ankara’ ya doğru yürüyüşe geçmesidir. Maden işçilerinin TİS görüşmelerinin yapılamaması üzerine gerçekleştirdiği bu yürüyüşten korkan günün siyasetçilerinin orduyu harekete geçirip Bolu’nun Mengen İlçesinde greyder ve kepçelerle yollarının kesildiği eylemdir.
Birini yaşayarak diğerine tanıklık ederek hatırlatmaya çalıştığım bu iki önemli demokratik tepkiyi CHP nin 15 Haziran 2017 tarihinde başlattığı Ankara İstanbul yürüyüşüne Örnek olarak sunmanın ötesinde çıkarılacak dersler bakımından ilişkilendirmeye çalıştım.
Bir dönemin politikacısı Demirel “ Yollar yürümekle aşılmaz” diyerek Türkiye’ de yürüyüşlerin sonuçsuzluğunu ifade ettiği yerde
CHP nin gecikmiş te olsa haklı olarak başlattığı bu yürüyüş toplum dan gerekli destek ve dayanışmayı bulmaması durumunda ,bizim emek örgütleri olarak geçmişte yaptığımız benzer yürüyüşler gibi sonuçsuz kalma durumuyla karşılaşma riskini beraberinde getireceği gibi, büyüyüp etkinleşmesi durumunda da müdahale ile karşılaşabilir CHP her ikisine de hazırlıklı olmalıdır.