İstisnasız bütün insanlar insanca yaşamayı temel amaç olarak ifade ederler. Oysa tarih boyunca insanca yaşamayı temel amaç edinmesine karşın güç, kudret ve iktidarla buluşan insan bir anda bu temel insani amaç ve arzusunu unutarak insan ve insanlığa karşı adaletsiz olmayı, insana büyük acılar yaşatmayı da ihmal etmemiştir. Bu durumla ilgili örnekleme yapmanın bir anlamı yok tarih bu konuda yeterli zenginliğe sahip olmakla beraber birçok zalimliğe ve aletsizliğe de tanıklık etmiştir. İnsanca yaşama mücadelesi insanlık tarihinin uzun süre temel belirleyicisi olmuştur. İnsanoğlunun bu mücadelesi, eşitlik, adalet, hak ve özgürlük arayışı ile şekillenmiştir. Çeşitli dinler, felsefeler, ideolojiler, toplumsal norm ve gelenekler bir ölçüde adalet arayışının önemli unsurları olarak ortaya çıkmıştır.
Bir yandan toplumsal sistemler, bir yandan dinler, felsefeler, ideolojiler, insanlar bu yöndeki istek ve eylemleriyle toplumsal dönüşüme konu olmuşlardır. İşte bu yoğun toplumsal ve düşünsel dalgalanmalar dünyayı insanlığın ortak değeri olan insan hakları çağına taşımıştır. Yani içinde bulunduğumuz çağ insan hakları adalet ve özgürlüklerin çağı olmasına karşın büyük bir çelişkiyle tam tersi girişim ve uygulamalarla ne yazık ki insanlık büyük bir acı yaşamaktadır. Dünya insanlığı yaşadığı büyük savaş ve acı deneyimlerden önemli dersler çıkarmasına, önemli tarihsel belgeleri ortaya koymasına karşın kötü hasletini koruyarak, insanlığa karşı suç işlemekten bir türlü vazgeçmemiştir.
Adalete muhtaç olan mağdur insan adalete ulaşmak için çırpınırken, güç ve iktidarı eline geçirdiği an zalimleşmeyi de bir hak olarak kullanabilmektedir. Dünün mazlumları olarak kendini tanımlayanların, bugün kendilerini adalet arayışı için yürüdüklerini söyleyen insanların nefes almak üzere mola verdikleri kampın içine kamyonla hayvan pisliği boşaltmanın başka izahı olabilir mi?
Bugün muktedir olan, adalet kavramını gücün ve zenginleşmenin gerisine iten siyasal iktidarın referansları arasında bulunan İslam düşünürü İbn-i Teymiyye’nin bu konuda yaptığı vurgu oldukça önemlidir. Bu gün yaşananlarla uyumludur. “İnsanlar zulmün korkunç, adaletin sonunun yüce olduğunda tartışmamışlardır. Bu yüzden şu rivayet vardır; Allah Kâfir de olsa adaletli devlete yardım eder, mü’ min de olsa zalim devlete yardım etmez”
“Allah kâfirde olsa adaletli devleti yaşatır, Müslüman olsa da zalim devleti yaşatmaz. Dünya küfürde olsa adalet ile devam eder, Müslüman da olsa zulümle devam etmez.”
Dante’ ye göre” Adaletin en büyük düşmanı aç gözlülük, para hırsı ve kanaatsizliktir” oysa bunca yıldır iktidar olmanın bütün nimetlerinden yararlananların bu ihtiraslarından kurtulmuş olmaları gerekirdi. Bu noktada galiba İktisat biliminin temel tanımı geçerli hale geliyor. Sınırsız insan ihtiyacının, sınırlı kaynak ve hizmetlerden yararlanması sorununa dönüştüğünü görüyoruz. Yani iktidarın sınırsız iktidar ihtirası bizim adalet talebimizi ortadan kaldırmaya yetiyor.