Son günlerde güney doğuda şiddet ve çatışma boyutunun yoğunlaşmasıyla yaşam hakkına yönelik yeni teknolojik tehditlerin devreye sokulduğuna tanıklık etmekteyiz.
Hemen hemen gün geçmiyor ki İnsanlı, insansız hava araçlarıyla işlenmiş ölüm haberi verilmesin. Cumhurbaşkanına yakınlığıyla bilinen yerli bir firmanın ürettiği insansız hava araçlarının TSK envanterine girmesiyle tamamen Kürt coğrafyasında kullanılmaya başlanan bu araçlarla yapılan faaliyetler sonucunda yaşam hakkına yönelik ciddi hak ihlalleri yaşanmaktadır.
Önce Hakkâri’nin Oğul kırsalında bahse konu insansız hava aracından açılan ateş sonucunda 4 köylünün vurulduğunu bunlardan birinin hayatını kaybettiğini 3 köylünün de yaralandığını duyduk. Olayla ilgili Hakkâri Valiliğinin yaptığı açıklamada Ölü ve yaralı sivillerin “ işbirlikçi” olduğu açıklaması önümüzdeki günlerde benzer infazların meşrulaştırılacağını göstermektedir. Oysa hiçbir hukuk devletinde yargısız gerçekleştirilmiş bir ölüm olayının ilin yöneticisi tarafında bu denli rahat yorumlanmasına rastlamak mümkün değildir.
Bu olaydan hemen sonrasında benzer bir operasyon haberi Lice’den geldi. Bu defa tek fark saldırının insansız hava aracı yerine İnsanlı bir helikopterden yapılmasıydı. Sokağa çıkma yasağının ilan edildiği Diyarbakır’ın Lice İlçesi Bağlan Köyünde askeri helikopterden köye açılan ateş sonucunda ikisi ağır olmak üzere üç köylünün vurulması bir önceki paragrafta ifade etmeye çalıştığım gibi insanlı, insan hava araçlarından benzer operasyonların yapılacağına dair tahminleri güçlendirmektedir.
İHD Diyarbakır Şube yöneticilerinin de ziyaret etiği köyde yaptıkları tespit olayın korkunçluğunu göstermeye yetiyor.
Bir vadide bulunan köye helikopterlerden yapılan ateş sonucunda paniğe kapılarak koşuşturan köylülerin hedef seçilmesi, Bacağından yaralanan köylüye ilk müdahalenin saatlerce engellenmesi, yaralanan köylünün annesi tarafından yapılan açıklamaya göre daha önce köye gelen askerlerin evlerinde çay kahve ikramının bizzat yaralanan oğlunun tarafından yapılmasına karşın uğradıkları muameleye bir anlam veremediklerine dair ifadesi seçilen hedeflerin sivil ya da militan farkı yapılmadığını göstermektedir.
Kuşkusuz yaşanan ihlaller uluslar arası sözleşmeler ve savaş hukukuna aykırı olduğu gibi “terörle mücadelede hukuktan taviz verilmiyor” söylemini de havada bırakmaktadır.
Her ne kadar İnsansız hava aracı ifadesiyle tanımlanırsa tanımlansın sonuçta bilinen siyasi ve askeri merkezlerden programlanarak kumanda edilen istihbarat ve saldırı araçları “İnsansız “ masumiyetine sığdırılamayacak kadar suçu sabit saldırı ve suç aleti olarak kullanılmaktadır.
Uygulamanın devamı doksanlı yıllarda insan tarafından gerçekleştirilen faili meçhul cinayetler yerine, şimdide İnsan tarafından yönetilen ancak adına İnsansız hava aracı denilen makineler tarafından insanların öldürülmesinden başka hiçbir biçimde izah edilemez.
Doksanlı yıllarda 17 bin insanın ölümüyle gerçekleştirilen, faali meçhul cinayetler ne kadar yargısız ve faali meçhul olarak tarihe geçmişse, mevcut hukuksuzlukla birlikte cezasızlık durumu devam ettiği sürece İHA lar la işlenecek olan suçlar aynı biçimde günümüzün teknolojik yönü ağır yargısız infazlar olarak tarihe geçmeye aday gibi görünüyor.