Sadece insanların değil, bir ülkenin geleceği karardı o gün.
Malatya da gecenin bir saatinde marşların ve o cırtlak sesli evrenin radyo ve tv de ki seslenişi ile öğrendik 12 Eylül'ün tarihe kara bir tablo olarak girdiğini.
Çaresiz aylarca günlerce yıllarca izledik tutuklamaları, işkenceleri, ölümleri ve de anaların çığlıklarını.
Biliyorlardı biliyorduk götürülen yavrularının bir daha gelemeyeceklerini.
Evet, terör bahane edilerek yapılan darbe aslında bu günlerin habercisiydi.
Karşı Devrim sürecinin perçinleyicisiydi.
Ilımlı İslam projesinin ilk adımıydı.
Ve yaşayarak acılar çekerek bedeller ödeyerek geldik bu günlere.
Bizlerle beraber ailemiz akrabalarımızda bedel ödedi.
Bu gün aynı zihniyet aynı kafalar iktidarda aynı uygulamaları yapıyorlar
Bu gün kü derdimiz bizler bedel ödedik bari çocuklarımız torunlarımız bedel ödemesin diye mücadelemiz.
O günler tarihin kara sayfalarında kalsın diye kavgamız.
Neden ve nasıl 12 Eylül’e geldik ?
1980 yılları öncesinde siyasi ekonomik ve sosyal kaosun en üst seviyeye geldiği anarşinin her gün en az 10 – 15 vatandaşımızı katledildiği mecliste Cumhurbaşkanını bile seçemeyen meclisin karıştırıldığı zor günlerde o Zaman CHP genel başkanı olan merhum Bülent Ecevit ısrarla ve ikazla “Hakem sahaya inecek Bir düdük çalınacak demişti.
Evet, Ecevit gelişmeler ve siyasi tıkanıklığın hâkim olduğu Türkiye de Bir düdük Üfürüğü Newyork’ta, seslenecek devamında Washington’da Sesi kulaklarımızı çınlatacak canımızı yakacak bu düdük demişti
Her ne kadar bu düdük çaldı ve ortalık kan gölüne faşist darbe zihniyeti ile dönülmüş olsa da
Esas itibarı ile sol ve sosyal demokrasinin tavan yapmaya başladığı bir zamanda Yükselen halk hareketini ve devrimci dalgayı bastırmak için ABD ve işbirlikçilerinin son çaresiydi 12 Eylül askeri faşist cunta.
Çünkü daha önce ileri sürülen karanlık güçler kontur gerilla ve sivil faşist piyonlar ve bu piyonların besleyen büyüten her türlü desteği veren içerde ve dışarıda ki gizli güçler ve bazı siyasilerin düzenlediği bu organizasyonlarla organizasyonların yıllarca ülkede yaptıkları cinayet ve katliamları halkın aydınlanması ve demokrasi mücadelesini durduramamıştı.
Bu mücadele başta emperyalist güçler olmak üzere kapitalistlerin işine gelmiyordu ve bunun kırılması için ellerinde gelen her oyunu denediler neticede faşist darbeyi yaptılar
Darbeden Daha önce mecliste Cumhurbaşkanı bile seçemediler. Yine darbeden önce Maraş’ta, Çorum’da, Gazide Malatya da Sivas’ta kontrgerillanın katliamları gerçekleşti. Ve bu katliamlar, 13 büyük ilde sıkıyönetim ilanına gerekçe yapıldı. Başta İstanbul, Ankara, Adana gibi hareketin yüksek olduğu illerde sıkıyönetim uygulandı, askerler cadde ve sokaklarda dolaşmaya başladı.
Bu, cuntanın provası niteliğindeydi Fakat sıkıyönetim de sökmedi.
Sınıf ve demokrasi barış ve özgürlük mücadelesi daha da büyüyerek devam etti.
İran ve Nikaragua devrimleriyle sarsılan ABD, Türkiye’yi de kaybetmekten korkuyordu. Ortadoğu’da Şah’ın İranı, Türkiye ve İsrail’den oluşan üçlü sacayağına dayanan ABD, İran’ı yitirince, bir ayağı topal kalmış ve Türkiye’ye duyduğu ihtiyaç artmıştı. Diğer yandan ABD tekellerinin ve işbirlikçilerinin azami karı, yükselen işçi-emekçi hareketiyle zora girmişti. Tüm dünyada başlattıkları neo-liberal politikaları Türkiye’de de yaşama geçirmek istiyorlardı.
24 Ocak Kararları bu yüzden alınmıştı. Ve bu kararların kesintisiz uygulanması gerekiyordu çünkü karteller içerde ki ve dışarıda kiiş birlikçiler sömürüden soygundan yana olanlar halku yoksullaştırmak isteyen vampirler bunu böyle istiyordu.
Fakat bunun uygulanabilmesi için, grev ve direnişlerin bitmesi, işçi ve emekçilerin bu direnişlerle elde ettiği hak ve özgürlüklerin gasp edilmesi gerekiyordu. Şimdi bu günkü iktidar nasıl işverenlere OHAL ile grevleri ve direnişleri kırıyoruz diyorsa işte o günkü kafa bu günkü kafa o nedenle onlarda darbe ile bu gaspı yaptılar
Halkın coşkun akan seli her geçen gün denizlere dönüyor okyanus olmaya başlamıştı çünkü
İşte bu akan seli durdurmak deniz ve okyanusun oluşmamasını sağlamak için yani sol ve sosyal demokrasinin kabaran gücünü kırmak engellemek ve köreltmek için düdük çalınmış ve tamiri çok zor yaralar açan işkenceler ve baskılar uygulayan ülkede faşist bir darbe gerçekleşmiştir.
Darbenin gerçekleşmesi ve baskıların artması ile birlikte Ardından devletin kolluk güçleri polis ve askerin saldırıları daha da sertleşerek acımasızca halkın üzerine gitmeye başladı.
12 Eylül askeri faşist cuntası, işte böyle birçok faktörün birleşmesiyle ama esasında Türkiye tarihinin en büyük halk hareketini bastırmak amacıyla senaryosu dış güçler tarafında yazıldı içerde ki faşist kafalarda uygulamaya koydu.
Onun içindir ki, işbaşına gelir gelmez, sol sosyal demokrat ve devrimcilere yöneldi.
Çünkü onlara göre Grev ve direnişlerin son bulması, işçi ve emekçilerin ağır sömürü koşullarında çalıştırılması, ancak bu şekilde mümkün olacaktı ve aynen de emekçilerin çalışanları en büyük sendikası DİSK darma dağınık edildi. Tüm yöneticileri işkencelerde geçirildi sonra da ceza evlerine atıldı.
Tabi sadece DİSK yönetimi değil darbelere ve faşizme karşı olan demokrasiden ve barıştan yana olan tüm kurum ve kuruluşlar KAPATILDI başkan ve yöneticileri her türlü baskı ve işkencelerde geçti yine hiç acımadan sorgusuz sualsiz yüz binlerce insanı gözaltına aldı, işkenceden geçirdi.
Sol ve sosyal demokrat ve devrimci önderleri, işkencede, evde, sokakta, darağaçlarında katletti. Sendikalar ve her türlü örgütlülük, grevler, direnişler yasaklandı. Kitaplar yakıldı, sansürlendi. İlerici aydın ve öğretim üyeleri görevlerinden uzaklaştırıldı. Tüm halkın üzerinde bir terör ve vahşet uygulayarak sindirmeye çalıştı.
50 ye yakın sağcı solcu insanımız idam edildi binlerce insan işkenceden sakat kaldı.
Akademisyen yazar sanatçılar tutuklandı işlerinden ve aşlarından oldular
Bazı MHP liler de olmak üzere ancak daha çok sol ve sosyal demokratların ezildiği baskı ve zulüm gördüğü bu faşist darbeye tabii ki o kadar baskıya rağmen direneler özellikle cunta tarafında hazırlanan anayasaya hayır diyecek kadar % 8 – 9 duyarlı mücadeleci halkımızda vardı.
Tabi ki, dikensiz bir gül bahçesi yoktu önünde.
Bu vahşete direnenler oldu. İrili-ufaklı işçi, emekçi direnişleri gerçekleşti. Fakat bu sonucu değiştirmedi ve askeri-faşist cunta kurumsallaştı. Bugün yaşadığımız sorunların tamamında cuntaya karşı bir direniş hattının örülememiş olması yatmaktadır. Keza 12 Eylül generallerinin hala yargılanmamış, 12 Eylül anayasasının değişmemiş olması, bununla ilgilidir.
Neticede Türkiye demokratikleşme başta olmak üzere ekonomik ve sosyal yaşamda eğitimde ve demokratikleşme de en az 70 - 80 yıl geriye vurdu ve halen bu gün o yasaların emek ve sömürü insan hakları ihlallerini bu gün de aynı şekilde yaşıyoruz.
Aynı bu gün OHAL ve KHK lar la yapılanlar gibi
12 Eylül’ü ve bu güne kadar yapılan bütün darbeler ile birlikte 15 Temmuz darbe girişiminin de tüm uygulamalarıyla birlikte ve de uygulayıcıları ile birlikte tarihin çöp kutusuna atacak olan yine işçi ve emekçiler sağduyulu ülkesinin birliğini bütünlüğünü savunanlar olacaktır.
Yine Bu ülkede Bu topraklarda bu bayrak altında yaşamaya devam eden barış ve özgürlük mücadelesi veren Cumhuriyeti ve laik demokratik çağdaş hukuk devletini savunan korumaya çalışan eşit yurttaşlıktan yana olan tüm halkımızın kendisi olacaktır. Onların demokratik mücadelesi olacaktır.
Yani faşizmde ve onun uygulayıcılarında mutlaka hesap sorulacaktır sorulmalıdır.
Aydınlık barış ve özgürlüklerin hâkim olduğu demokratik günlerin yılların gelmesi umuduyla.
*******************
CENAZEYE SAYGISIZLIK YAPMAK
HANGİ KİTAPTA YAZIYOR? ŞEREFSİZLER
Vefat etmiş masum bir kadın'ın cenazesine yönelik gerçekleştirilen saldırı dehşet vericidir. Nefretin kaynağı kuşkusuz daha önce mezar ve mezarlıkların bombalanarak parçalanması kadar öldürülen şahısların cenazesine yapılan korkunç işlemler, cami imamlarının bir halka yönelik hiç bir din ve inanca sığmayan vahşi vaazları, iktidarın ayrımcı ve ırkçı dilidir. Bence tarihte eşine az rastlanan bu zalimliğe ve tahrike karşı daha soğukkanlı ve metanetli olunmalı, gerçekleştirilmek istenen iç boğazlaşmaya fırsat verilmemelidir. Çünkü bu zalimliği ayakta tutacak ve besleyecek tek çare yaratılmak istenen kaosa provokasyona alet olmaktır..
Cenazeye saygısızlık
Aysel Tuğluk' un annesi Hatun Hanım vefat etmiş, Ankara'da defin ediliyor...
Olur mu? Tuğluklar bu ülkede vatandaş değil ya
Anında tutma besleme cani kılıklı Provokatörler iş başında...
Ve Bir grup adi şerefsiz mahlûk saldırıya geçiyor...
Türk müsünüz?
Müslüman mısınız?
İnsan mısınız?
Siz gerçekten insan değilsiniz de nesiniz?
Milli ve Manevi değerleriniz arasında masum bir kadının cenazesine saldırmak var mı dır ?
Şimdi o cenaze o mezarlığa defin edilmedi...
Peki, nereye defin edilecek?
***Tunceli'ye
Peki, Tunceli vatanımız değil mi?
Haydi, oraya da gidip cenazeyi defin ettirmeyin!
Provokatörler slogan atıyor,
" Şehitler ölmez, vatan bölünmez "
Nasıl olacak?
O cenaze orada toprağa verilmeyince; Şehitler ölmeyecek mi?
Şehitleri öldürtenler arkasında da ”kelle” diyenler belli
Vatan bölünmeyecek mi? Evet Bu vatan bölünmez bölünmeyecek çünkü baştakilerin dışında bölmeye çalışan kimse yooook olmaz olamaz………
Onlar Türkiye de yaşayan halkları bölüyorlar işte mezarda bile böldüler parçaladılar
Yazıklar olsun...
Türk kültüründe ve İslam kültüründe cenazeye asla saygısızlık yapılamaz...
Bunu yapanlar vicdanını ve aklını kiraya verenlerdir, bu ülkenin bölünmesini isteyenlerdir. Şehitlerin ölmesini isteyenlerdir...
Hatun Hanıma Allah'tan rahmet diliyorum...