Kerkük’ün kime ait olduğunu sormayacağım; çünkü her yerde olması gerektiği gibi Kerkük de Kerküklülerindir.
Kerkük’ün Bağdat’a mı, yoksa Erbil ’e mi bağlanması gerektiği sorusu ise, zaten referandumla tartışmasız şekilde cevabını bulmuştu.
Kendi anayasasına göre, bundan 20 yıl önce yapması gereken referandumu yapmayan Bağdat’ın, 25 Eylülde yapılan referanduma karşı çıkmış olmasının hiçbir ahlaki değeri de yoktur.
Koalisyon güçlerinin referanduma karşı olma nedenleri ise hukuki değil, daha çok konjonktür eldi.
Barzani, koalisyon güçlerine rağmen referandum yaparak bir “suç” işlediyse de, şimdi ise Bağdat koalisyona rağmen İran’ı da yanına alarak Kerkük’e zorla girmekle çok daha büyük bir “suç” işlemiştir.
Bizler şimdilik bitiş saati olmayan bir maçı izliyoruz. Dolayısıyla kimse ne attığı gollere sevinsin, ne de yediği gollere üzülsün; maç devam ediyor...
Umarım bu olup bitenler biz Ortadoğu halklarına güç ve ihtirasın kahrediciliğini; ahlak, kural ve adaletin de hayat bahşettiğini öğretmeye yardımcı olur. Sanmıyorum ama yine de umuyorum.
Şimdilik şu dua ile yetinelim; kim haklıysa Allah yardım etsin, kim haksızsa Allah ıslah etsin!..
Tebrik edilmesi gerekenler
Dün Çipras'ı tebrik etiğim gibi bugün de CHP Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı'yı tebrik etmem şart oldu. Bakın ne demiş 'adam', eminim siz de okuduğunuzda; CHP'de böyleleri de mi varmış? diye hayret edeceksiniz:
"Bir halk, bağımsızlık yönünde bir irade ortaya koyuyorsa, o iradeye saygı göstermek görevimdir. Nokta.”
Ve devam etmiş:
"CHP'nin, artık Kürt fobisini bir kenara bırakıp, yeni bir sol siyasetin öncülüğünü yapmasının kaçınılmaz bir görevi olduğunu görmesi gerekir.
"Solun tamamında olmasa da önemli bir kısmında zulme tavır karşısında çifte standart var, uzak coğrafyalardaki zulümlere tavır konulurken yanı başlarındaki Kürtlere uygulanan zulümler görmezden geliniyor..."
Gel de tebrik etme bunu...
Herkes ayağını denk alsın
Bu önce Davutoğlu’na yapıldı; sözde kendisiyle çalışması gereken MKYK, günün birinde bir kararla yetkilerini elinden alıverdi.
Yani birileri Davudoğlu’na şunu demeye getirdi: MKYK’ da dahil bütün parti teşkilatı benim emrimde; ayağını denk al!..
Sonra İstanbul belediye başkanı Topbaş’a aynı şey yapıldı. Sözde kendisiyle çalışması gereken belediye meclis grubu, ısrarla kendisine rağmen kararlar almaya başladı!..
Şimdi birçok isimle beraber sıra Melih Gökçek’te!..
Sonucu hep beraber göreceğiz...
Doğrusu Gökçek umurumda filan da değil ama bu durum sizi de rahatsız etmiyor mu?
Önce bir partiyi, sonra da parti üzerinden koca bir ülkeyi tamamen bir kişinin inisiyatifine bırakmak; parti il başkanlarını, belediye başkanlarını hepsini birer bostan korkuluğuna çevirmek!..
Parti teşkilatlarını, belediye meclislerini hatta TBMM’ni bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak her sözü emir telakki edecek duruma düşürmek!..
Ey millet! Sahi bunlar sizi hiç rahatsız etmiyor mu?
Demek ki boşuna, alicenap bir milletiz denmiyormuş!..
******************
Öyle mi?
İran'ın Suriye'de, Yemen'de, Bahreyn'de, bütün gücü ve medyası ile nerede durduğunu çok net olarak görebiliyoruz.
Ama Irak'ta ikili bir politika izlediğini gözlerimiz görmüyor öyle mi?
Libya'da -sırf Musa Sadr olayından dolayı Kaddafi'ye olan şahsi kinlerinden- antiemperyalist söylemini kenara attıklarını ve Kaddafi' nin NATO tarafından ortadan kaldırılmasına birlikte sevindiklerini göremiyoruz öyle mi?
Afganistan’da, ikili, hatta üçlü politika izlediğini, bir dönem Taliban'a karşı NATO işgaline doğrudan ve dolaylı alkış tuttuğunu, başka bir dönem Afganistan’a "cihada" giden selefi gençleri İran topraklarından kendi elleriyle geçirip Pakistan/Afganistan sınırına götürdüklerini ve Bin Ladin'in oğlunu/ailesini yıllarca Meşhet'te himaye ettiğini görmüyoruz öyle mi?
Mısır'da -sırf Mursi'nin Tahran'da ki malum konuşmasından dolayı/elbette sadece bu değil- Mursi'nin darbeyle indirilip yerine darbeci Sisi’nin gelmesine sevindiklerini göremiyoruz öyle mi?
****************