Hukuk’un temel ilkelerinden birisi de “Kanun önünde eşitlik ilkesidir” 1982 anayasasının kanun önünde eşitlik başlığını taşıyan 10’uncu maddesi şöyle demektedir.
Herkes, dil, Irk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Dolayısıyla eşitlik ilkesi hukuk devletinin bir parçası olmakla birlikte temel İnsan haklarının vazgeçilmez, devir edilmez temel kuralarından birisidir.
Anayasa Mahkemesi 16.Kasım Perşembe günü HDP Milet vekili Gülser Yıldırım’ın tutukluluğunun hukuki olmadığına dair başvurusunu ret ederek kanun önündeki eşitlik ilkesini alenen ihlal ederek ayrımcılık suçunu işlemiştir.
AYM daha önce Ergenekon davasında hükümeti düşürmeye teşebbüs suçlamasıyla 34 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılan CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın hak ihlaline uğradığı gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuruya ilişkin kararında “ Yasama faaliyetlerine katılmadıkları gerekçesiyle Miletlin temsil yetkisi ölçüsüzce ihlal edilmiştir” ifadeleri kullanılmış, ardından Balbay tahliye edilmişti.
Ancak aynı mahkeme HDP milletvekili olan Gülsel yıldırım ve arkadaşları için tam tersi bir karar vererek temel hukuk ilkelerine aykırı hareket etmiştir. Aynı Anayasa mahkemesi benzer iki dava karşısında farklı iki karar vermesi hukukla ifade edilebilir bir durum değildir.
Hukuk’çu olmadığım için Hukuk tekniği açısından konuyu irdeleyecek durumda olmadığım gibi ahkâm kesme gibi bir hakka da sahip değilim. Ancak verilen kararın hukuki bir karar olmadığını bütün dünyanın gördüğü gibi, sıradan bir vatandaş olarak benim görmemem imkânsızdır.
Yani karar hukuki değil tamamen siyasidir. Dolayısıyla aşağıdan yukarıya tüm yargı kurumlarının icra ve kararlarına bakıldığında Türkiye’ de artık hukuk güvenliği ve adaletten söz etmenin imkânı kalmamıştır.
Bir Mahkeme düşünün önüne gelen benzer iki davadan birisi için Yani Mustafa Balbay için “Yasama faaliyetlerine katılmadıkları gerekçesiyle Miletlin temsil yetkisi ölçüsüzce ihlal edilmiştir” gerekçesiyle Milletvekilliliği iade edilirken, Gülser Yıldırım ve arkadaşları için Milletin temsil yetkisi yok sayılarak dava ret ediliyor. AYM bu kararıyla iç hukukun iflasını açıkça ilan ediyor.
Hukukta yaşanan garabet siyasete de teşmil edilmekte, yargıya güvenin kalmadığı gibi siyaset kurumunun da meşruiyeti tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. Çünkü eşit, şeffaf, demokratik seçim şartı bulunmadığı gibi hukuk dışına çıkmış YSK gibi kurumlar; tıpkı AYM gibi kararlar vererek 16 Nisan tarihinde yapılan şaibeli referandumu geçerli kılarak seçim güvenliğini de ortadan kaldırmıştır.
Hukuk alanında verilen hukuk dışı kararlar siyasetteki yansıması her geçen gün netleşmektedir. Mevcut durum seçim ile iktidara gelmiş bir siyasi partinin bundan sonra eşit demokratik bir seçimle iktidardan ayrılmayacağını göstermektedir. Gerek hukuk alanında, gerekse siyaset zemininde yaşanan gelişmeler bu durumla ilgilidir.
MHP liderinin AKP ile sonuna kadar ittifak içerisinde olacağını ifade etmesi tamamen mevcut siyasal ve hukuki gelişmelerle bağlantılı olup aynı konseptin parçalarıdır. Bu durum yeni bir konsept olmayıp 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarıyla başlayan toplumsal iradeye karşı geliştirilen sivil darbenin 1 Kasım 2015 seçimleriyle hayata geçirilmesi ardından adım adım tek adam hakimiyetinin Türkçü, İslamcı, şimdilik Kemalizm’le takviye edilerek yaşama geçirilmesidir.
Burada hazin olan Ana muhalefetin durumudur. Ana muhalefetin mevcut durumu karşılayacak bir yeteneğe sahip olmadığı gibi geliştirdiği Ürkek, çatal siyaset tarz ve üslubu tek parti İktidarını beslemekten başka bir işe yaramıyor. Nasılsa kendileri de aynı gelenekten geldikleri için nöbet değişimine nazlanarak rıza göstermektedir.