Tüm çığlık ve haykırışlara rağmen hasta mahpuslarla ilgili en küçük bir insani adım atılmıyor. Hasta mahpuslar birer birer son derece kararlı bir iradeyle dünyanın güzü önünde adeta ölüme terk ediliyor. Bu uygulamaya ölüm yerine öldürme demenin çok daha doğru olduğuna inanıyorum ve bu acımazsızlığın ve hukuksuzluğun başka bir izahı olamaz.
Şu an sayısı 235 kişiye ulaşan ağır hasta mahpuslar listesinde bulunan Beşir Altoya’ da Akciğer kanserinden yaşamını yitirmiş bulunmaktadır. Beşir Altoya nın tedavi edilmesi için Salı verilmesi konusunda İnsan Hakları Derneği Adana şubesi tarafından Adalet bakanlığı, Adalet bakanlığı Ceza ve Tevkif evleri genel müdürlüğü ile Cumhur Başkanlığına başvurulmasına rağmen hiçbir yanıt alınamamış ve Beşir Altoya bile bile ölüme terk edilmiştir.
Yıllardır hasta mahpusların sağlık haklarına erişimleri için gereken düzenlemelerin yapılması ve ağır hasta mahpusların tahliye edilerek tedavilerinin yapılması için Başta İnsan hakları derneği olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşu ve siyasi partilerin çabalarına rağmen gerek adalet bakanlığı gerekse Hükümet tarafından hiçbir adım atılmayarak bu insanların ceza evlerinden sağ çıkmalarının istenmediği ni açıkça göstermektedir.
Şu an ki verilere göre ağır hasta mahpus sayısının her geçen gün artarak 235 kişiye ulaştığı, toplamda 642 hasta mahpusun aynı akıbeti beklediği görülmektedir. Bu hasta mahpuslarla ilgili mevcut bakış ve niyetin değişmemesi, Uluslar arası hukuka uygun bir uygulamanın devreye girmemesi durumunda birçok hasta mahpusun cezaevlerinden sağ çıkması hayal olacaktır.
Cezaevlerinde uygulanan infaz yöntemi,F tipi hapishanelere geçişle birlikte insani olmaktan uzaklaşıp tecrit ve çürütme sistemiyle tutukluları adeta yok etmeyle karşı karşıya getirmiş bulunmaktadır., Bu yok edici uygulama sonucunda tüm veriler çok sayıda hasta mahpusun ceza evlerinde yaşamlarını yitireceğini ve bir çoğunun sakat kalacağını göstermektedir.
İnsan Hakları Derneği uzun süredir ayrımsız bir şekilde hasta mahpusların mahkûmiyet nedenlerine bakmaksızın, kendine bakamayacak derecede hasta, çaresiz, nerede ise ölüm sınırına yaklaşmış durumdaki tüm mahpuslar için acil önlem çağrısı yaparak ilgililerden duyarlılık beklemektedir. Bu çağrıya rağmen gerek Adalet bakanlığı gerekse cumhurbaşkanlığı ve diğer ilgili kurumların hiç birisinden olumlu yanıt alınamamış, bu acil ve insani çağrılar adalet bakanlığı tarafından kamu güvenliği gerekçesiyle dikkate alınmamıştır.
Cumhurbaşkanlığının özel af niteliğinde cezanın kaldırılması koşulu 01.01.2006 tarih ve 20 sayılı genelgesinde tam teşekküllü Devlet hastanesi sağlık kurulunun vereceği raporla belirlenmişken, Adli tıp kurumunun inisiyatifinin esas alınması önemli sorunlar yaratmış, Cumhurbaşkanı tarafından ağır hastalar için uygulanan özel af yetkisi rafa kaldırılmıştır. Dolayısıyla hasta mahpuslarla ilgili adli tıp kurumu şartı esas alındığı sürece hasta mahpusların insani bir uygulamaya tabi tutulması hayal olmaya devam edecektir.
Ceza evlerinde yeni bir insanlık dramının yaşanmaması, Beşir Altoya’ların ölümünün sıradanlaşmaması için Adalet bakanlığı Başbakanlık ve cumhurbaşkanlığının bir an önce devreye girerek çözüm bulması, başta yaşam hakkı olmak üzere toplumsal barış ve huzurla birlikte mahpus ailelerinin acılarının dindirilmesi açısından son derece gerekli görülmektedir.
Ancak bu umut ve beklentinin şimdilik hayal olduğunu belirtmekte yarar var, çünkü sokak olaylarının vardığı aşama, polis kurşunuyla her gün öldürülen, gözleri kör edilen ve ağır yaralanan gencecik insanlar, birer katliama dönüşen kitlesel işçi ölümleri karşısındaki devletlu refleksi ortaya koyanların cezaevleri konusunda da insani bir refleks yeteneğini gösterebileceğini sanmıyorum.