ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

Bir yazar arkadaşımız başından geçen insan hakları ihlali ile ilgili dışarı özellikle Avrupa yı kast ederek orası ile bizi kıyaslamak adına bakın ne yazıyor “ Birilerinin ikamet ettiği ülkede ( özellikle Avrupa da ) evrensel hukuk kuralları geçerli olduğu için düşüncesini serbestçe ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Yani hiçbir riski ve kaygısı yoktur.

Türkiye gibi ülkelerde yaşayanların ise;  TV. de, gazetede düşüncesini ifade ettiği için ve sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajlarından dolayı binlerce insan gözaltına alınmış, yüzlercesi tutuklanmıştır.

Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız tabii ki her şeyin bir değeri ve bedeli vardır. Hele bahse konu olan özgürlük ise bedeli çok daha ağırdır. Hal böyle olunca söylediklerimize, yazdıklarımıza ve hareketlerimize kısıtlama getirmek zorunda kalıyoruz. Her insan doğal olarak korkar. Ancak korkuyu yenenler için durum biraz farklı olabilir.” Diyor

Peki bizim ülkemizin bizim halkımızın Avrupa ülkelerinden ne gibi eksikliği var.?

Bana göre tek eksiklik Eğitim, Demokrasi ve insan haklarına saygısızlık.

Eğitim Cumhuriyetimiz kurulduğu günden bu güne her yıl bazen yılda iki kez müfredat değiştirilmiş ve bizim okuduğumuz yıllarda alfabemizde ilk öğretilen kelime “ UYU UYU YAT -  YAT YAT UYU “

Son on beş yıllık AKP iktidarında 7 tane milli eğitim bakanı gelmiş gitmiş her gelen müfredatı iyi bulmayarak değiştirmiş biri daha gelse o da bunu beğenmeyecek durumda. Velhasıl eğitim felç

Demokrasi; 1921 – 1924 Anayasasının dışında demokratik bir anayasamız olmamış dolayısıyla 1924 sonra sözde demokrasi ile bu güne gelmişiz. 1946 yılına kadar tek parti tek iktidar 1960 da az palazlanan demokrasinin darbe ile katledilmesi. Daha sonra her on yılda bir özellikle büyümeye başlayan demokratik anlayışa siyasetlere darbe en son da 15 Temmuz darbe kalkışması ve tek adamlık sistemin yeniden başlatılmak istenmesi. Kısaca bu ülke tam demokrasiyi bütün kurum ve kuralları ile yaşamadı yaşatılmadı.

İnsan hakları; 1948 yılı 10 Aralık gününün Birleşmiş Milletler tarafından “İnsan Hakları Günü” olarak ilan edilmesinin üzerinden 69 yıl geçti. Türkiye bu anlaşmayı 1949 yılında kabul etti.

     O tarihten bu yana, dünyada ve özellikle de ülkemizde insan hakları ihlalleri sona ermedi. Bu gidişle sona erecek gibi de görünmüyor. Ayrıca 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra hemen 20 Temmuzda çıkarılan OHAL ve KHK lar ile ülkemizde insan hakları ihlalleri tam bir kaosa döndü dönüştü.

Ülkemizde 17 Temmuz 1986 yılında Aziz Nesin, Akın Birdal, Murat Belge gibi isimlerin insan hakları savunucularının öncülüğünde kurulan bu dernek daha sonra Tüm Türkiye genelinde hemen hemen her ilde kuruldu ve göreve başladı.

Keşke ilimizde ülkemizde ve Dünya da hiçbir insanımızın hakkı ihlal olmaya idi bu dernekte kurulmayaydı. Ancak ihlaller o günden öncede bu günde haddinden fazla var ve her geçen gün de çoğalarak devam ediyor.

Ancak bu gerçekliğe rağmen, ülkemizde insan haklarının gasp edilmesinin daha çok görüldüğü için o oran da da deşifre edildiğini ve görünür olduğunu söylemek mümkün.

İnsan hakları gibi anlamlı günler ve semboller sayesinde, konu ile ilgili duyarlılıklar artmaktadır deniliyor ancak gönül istiyor ki yılın 365 günü hiçbir ihlal olmasın İnsanlık onuru ile herkes yaşasın. Ne yazık ki bunu beceremiyoruz özellikle erki elinde bulunduranlar baskı ve şiddetle bu gücü kaybetmemek için her türlü ihlali yapıyor yapmaya da devam ediyor.

O nedenle bu konuda ihlaller le ilgili duyarlılık gösterelim ihlali yapanları hep birlikte deşifre edelim yasalara teslim edelim varsa cezasını yasalar çerçevesinde çeksin.

 Ülkemizde de hedeflenen çağdaş uygar özgür barış içerisinde yaşamak, ancak insan hak ve özgürlüklerini ilerleterek ulaşabileceğimiz gerçeği, kabul görmeye başlamıştır.

Demokrasilerin çağdaş demokratik sosyal hukuk devletlerinde olmazsa olmaz olan görüş ve anlayış

 İnsan hakları ile insandır.

İnsan hakları alanında henüz sınıfı geçecek durumda değiliz. Karnemiz, halen kırıklarla doludur.

İnsan Haklarının Evrenseldir. Günümüzde insan hakları, ülkelerin iç işi olmaktan çıkmıştır. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir insan hakkı ihlali varsa, Dünya da ki topraklarda yaşayan Herkes bu ihlallere karşı duyarlı olur olmalıdır devletlerin ve kurumların olaya müdahil olmaları ve engellemeleri gerekmektedir.

Çünkü insan hakları, ulusal değil, uluslar üstüdür. Renk cins mezhep inanç ve etnik yapısı ne olursa olsun insan insandır ve hakları ihlal edilmemelidir hor görülmemeli ötekileştirilmemelidir.

Gerek uluslararası insan hakları sözleşmeleri, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve gerekse Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mahkemeler de uluslar üstüdür.

Bundan böyle, insan hakları ihlali yaşanan ülkeler, “bu benim iç işimdir, kimse karışamaz” diyemez. Bu durum, insan haklarının evrensel niteliğinin sonucudur.

Hak ve özgürlükleri, insanlara iktidarlar vermemiştir. İnsanlar, bu hak ve özgürlüklere doğuştan ve insan olarak doğdukları için sahiptirler. Evrensel insan haklarına göre, bizde olduğu gibi, devlet bireye karşı korunmayacaktır. Birey, devlete karşı korunacaktır. Devlet, bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak için vardır. Devlet, bireyin hak ve özgürlükleri alanına giremez.

İktidarlar ortaya çıkan ya da çıkarılan insan hakları ihlalleri sorununu çözmektense, sorunu dile getirenleri güç kullanarak o insanların haklarını hukuklarını yok etmek dağıtmak, iktidarı kullananlara daha kolay geliyor.

Oysa Çağdaş demokratik saygın ve özgür ve barış içerisinde yönetilen ülkelerde, sorunu dillendiren ve hak arayanlara daha çok hak ve ifade özgürlüğü tanınarak ve diyalog yöntemiyle sorunlar çözülüyor. Tabi o ülkelerde insan hakları içselleştirildiği için, karneleri de temiz ve parlak oluyor.

İnsan haklarının içselleştirilmediği, demokrasi ve hukuk devletinin yerleşmediği ülkelerde, savaşların ve çatışmaların neden bitmediğini daha iyi anlıyoruz. İşte on yıllardır orta doğuda işte çok uzun yıllardır ülkemizde yaşananlar gibi

Türkiye olarak İnsan Hakları Karnemiz:

-İnsan haklarını “kutladığımız” bu günlerde, hâlâ en temel insan hakkı olan yaşam hakkını bile koruyamamanın ayıbını yaşıyoruz. Çünkü daha çok özgürlük yerine, toptan yok sayma insanları ötekileştirme asimilasyon çalışmaları ve talepleri şiddetle işkenceyle bastırma düşüncesi hâlâ hâkim.

Hâlâ toplumu bilgilendirme hakkı çerçevesinde görevi olan halkı haberdar etmek halkın haber alma özgürlüğüne katkı sunmak adına haber yaptığı için hakkında dava açılan, tutuklanan ve mahkûm edilen gazetecilerimiz var. Son olarak 154 Kişi olduğu söylenmektedir

– Hâlâ haber yaptığı için hakkında dava açılan gazeteler ve kapatılan Televizyon, radyo ve internet siteleri var.

– Hâlâ ölümcül hastalıklarına rağmen, yüzlerce hükümlü ve tutuklu cezaevlerinden bırakılmayı bekliyor.

– Hâlâ cezaevlerimizde şiddete bulaşmadıkları halde, sırf düşüncelerini ifade ettikleri için yatan on binlerce siyasi tutuklu ve hükümlü var.

– Hâlâ seçilmiş Belediye Başkanları ve meclis üyeleri görüşlerinden dolayı görevlerinden alınmış yerine iktidara yakın kayyumlar atanmışlar var ve o seçilmişler yargılanmaktadır.

-Hâlâ savunma görevini yapmaya çalışan avukatlar, savunma görevleri nedeniyle yargılanmaktadır.

-Hala üniversitelerde düşüncelerini açıklayan akademisyenler in bir kısmı işinden olmuş ihraç edilmiş bazıları tutuklanmışlar.

-Hala seçilmiş milletvekillerin eş genel başkanlarda dahil 10 dan fazla milletvekili ceza evindedir

Hala binlerce emekçi işçi memur öğretmen ebe hemşire işinden ihraç edilmiş büyük bir bölümü ceza evlerinde hepsi diğerleri gibi tutsaktırlar…

Bu maddeleri daha sıralamak istersek sayfaya sığmaz  yani listeyi uzatmak mümkün.

AİHM’ nin her yıl yayımladığı istatistiklerine göre, Dünya da insan haklarını en çok ihlal eden ülkelerin başında Türkiye geliyor.

En fazla ihlal kararı da haksız ve usulsüz tutuklamalarla, yani “adil yargılanma hakkı” ile ilgilidir.

Bu sorun da kısmen yasalardan, ama daha çok uygulamalardan ve yargının işleyiş (sizliğ)inde kaynaklanıyor. Bu sonuçlar, hükümetin AİHM ilkelerine uyum sağlamak için gereken çabayı göstermediğini ortaya koyuyor.

 Son günlerde gazetecilere karşı yoğunlaşan usulsüz aramalar ve tutuklamalar nedeniyle de Türkiye’nin AİHM’ de mahkûm olacağını söylemek için, kâhin olmaya gerek yok.

Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, başta Uluslararası Af Örgütü ve Avrupa Birliği olmak üzere, birçok uluslararası insan hakları örgütünün raporlarında da ciddi eleştirilere uğramaktadır. Türkiye, insan hakları konusunda “yüksek risk” içeren ülkeler arasında yer alıyor. Ancak Evrensel insan haklarına ulaşmak için, daha epey zorlu yolumuz var.

 İnsanlığın refah ve huzuru için insanların yaşamını kolaylaştırmak özgür ve barış bir toplum olmak olabilmek için de insan hakları mücadelesini sürdürmek gerekiyor…

Ölümlerin, baskı ve işkencelerin yaşanmayacağı, demokrasinin, evrensel hukukun ve insan haklarının yaşama geçirileceği eğitimin demokratikleşeceği özgür ve barış dolu demokratik çağdaş laik demokratik hukuk devleti ve güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem ile özgürce barış içerisinde eşit yurttaşlık çerçevesinde yaşanacak günleri özlemle bekliyoruz…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.