Diyarbakır ( Amed ) Dağ kapı Şeyh Sayit meydanın karşısında bir otel odasında günün yorgunluğunu dinlenerek atıyorduk.
Telefon çaldı. Arayan usta başı '' sizin ekip hazırlansın yarın erkenden Şırnak, Uludere’de bir aylık işiniz var.''
Hopa bu nereden çıktı. Bir aydır evden çıkmışız. Eve gidecektik bu neyin nesidir dedik. Sonuç nafile gideceksiniz.
Eren kalkıp kahvaltıdan sonra uzun yolumuza düştük.
Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bende bir sevinç de uyandırmıştı.
5 kişilik bir ekip üç koltuğu olan bir Pikapta sıkışa sıkışa gidiyorduk.
Hiç kimsede bir çıt dahi çıkmıyordu.
Arabayı süren aynı zamanda ustabaşımız olan kişi Kürtçeyi bilmiyordu.
Ama garip olan dinlediği müzik Kürtçe müzikti.
'' Usta hayırdır. Kürtçe bilmiyorsun, Kürtçe şarkı dinliyorsun.'' dediğimde,'' Kulağa çok güzel geliyor.'' dedi.
Bilal adında başka arkadaş aha öyle yolla gel usta dedi.
Başka bir arkadaş '' oralarda ne işimiz var. Niye başka ekip gitmedi.'' dedi.
Cizre'nin tabelasını gördüğümde '' Usta gelmişken Memo ile Zini'nin mezarını görsek dedim.'' Usta '' yolumuz uzun Mahir gelişte söz uğrarız dedi.''
Cizre umduğumdan da büyüktü. Şırnak tabelasının ok yönüne döndük.
Gözüme çarpan ilk şey Cizre kömürü dağlar halinde yüksek boy boy diziliydi.
Bir anda çocukluğum aklıma geldi. Cizre kömürü ucuz diye bazen köylere getirildi.
Her ilçenin ve ilin girişinde kontrol noktaları kimlik kontrolü bizi biraz daha endişe içine sokuyordu.
Nihayet uzun bir yolculuktan sonra Şırnak il merkezine geldik.
Kısa bir moladan sonra bir vatandaşa Uludere yolunu sorduk.
Şırnak çıkışta, Kare Kale şeklinde özel hareket noktası vardı.
Arabamızı durdurdular. Kimlik kontrolü yapıldı.
Bir tane kolluk görevlisi '' yolunuz uzun, yabancısınız karanlıkta yola çıkmayın, çıkarsanız da yolda kesinlikle durmayın. Ya bizimkiler ateş eder ya da karşı taraf '' dedi.
İçimizdeki endişe biraz daha arttı. Artık bu kadar yol gelinmiş geriye dönmek de olmaz.
Ama ateşkes olduğu için bir nevi olsun rahattık.
Uludere doğru yol alırken ilk göze çarpan Kuzey Irak topraklarında yer alan dağların yamaçlarındaki maden ocakları, dağları bir çukur gibi manzarasını bozmuştu.
Şimdi anlıyorum niye bu kadar Maden cinayetlerinin olduğunu anlıyorum. Hepsi kaçak, hepsi denetimsizdir.
10-20 km Şırnak merkezden uzaklaştıktan sonra koca bir dağın yamacında, yamaç boyunca yangın dağı sarmalamış tek müdahale yoktur.
O yangın diğer arkadaşlarında dikkatini çekmişti. Bu konuyu değil de canımızın derdine düşmüştük.
Derin bir vadinin içinde ilerlerken bura yaşayan insanları yaşam koşullarını düşünmeden insan edemiyordu.
Sonunda yorucu bir yolculuktan sonra Uludere'nin Andaç köyüne vardık.
Karanlık çökmüştü, kalacağımız otel olmadığı için bir köylü bizi misafir etti.
Bir anda kendi kendime düşünmeye başladım.
Adıyaman neresi burası neresi, ekmek kazanmak bu kadar zor mu? Serseri bir kurşuna gitsek kim ne diyecektir.
O geceyi bir evde geçirdik, ev halkını rahatsız etiğimiz için gece biran önce bitse de sabah olsa diye uykum gelmedi.
Kendimize vadinin içinde bir köyde boş bir kaç göz ev ayarladık.
Gün yazı ( Roboski ) köyüne '' baz istasyonuna '' Elektrik hattının gideceği direklerin yerlerini belirlemeye gittik.
Bu köyde 2 haftalık işimiz vardı. Çalışmaya başladığımız gün köylüler yanımıza geldi öğlen yemeklerini biz size yapacağız demesi biri biraz şaşırttı.
Yaptığımız işin köylüyle hiç bir alakası yoktu. Tamamen özel sektör işiydi. Sanki köylünün işini yapıyoruz. O denli bize karşı tüm misafirperverliklerini gösteriyorlardı.
Bir gün yanımıza gelen çocuklar '' abi size sigara lazım olursa bizde vardır. Size ucuz veririz.'' dediler.
Ben içmiyordum. Sordum hangileri var. Adı Mehmet bir '' Maltepe 50 krş. Samsun 50 krş, Wiston 2 lira gibi '' çok ucuz olan fiyatlar söyledi.
Bunları nerede getiriyorsun '' karşı dağın arkasında '' kaçakta '' getiriyoruz.''
Karşı dağların başında askerlerin kuleleri vardır. Siz nasıl gidiyorsunuz?
'' Gece gidiyoruz, vadinin içinde görmüyorlar, görseler de ses çıkarmıyor.''
Peki, bu tehlikeyi niye göze alıyorsunuz dediğimde '' başka yapacağımız iş yok, okul masraflarımızı karşılamak için, ailemize yardımcı olmak için yapmak zorundayız.''
İçlerinde biri '' size mazot lazım olursa bize vardır.'' Bir önceki gün mazotu nerede nasıl alacağımızın hesabını yapıyorduk.
Peki, litresini nasıl ve kaç liraya veriyorsunuz. '' Bidon hesabı, 90 litre alan bidonu veriyoruz.'' Petrol İstasyonlarından aldığımızın üçte bire satıyorlardı.
Nereden getiriyorsunuz dediğimde '' karşı dağın arkasında '' dedi. K endi kendime dedi karşı dağın arkasında bedavaya olan bir pazar yerimi var.
Nasıl getiriyorsunuz. '' Katırlarla, atlar getiriyoruz.''
Misafir olduğumuz her hemen her ailede birinin '' korucu '' olduğunu öğrendik.
Siz niye '' korucu '' oluyorsunuz dediğimde birbirlerinin yüzlerine bakarak laf boğazlarında kalıyordu.
'' Başka çaremiz yoktur. Yaylalarımız yasak hayvancılık öldü. Bizimde başka çaremiz yoktur.''
Her evde bir okuyanı vardı. '' Ya okuyup buralarda gidip meslek sahibi olacağız. Ya da burada kalıp kaçağa gitmeye devam edeceğiz.''
Seçimlerde oylarını sorduğumda '' tabi ki Kürt Partilere oy veriyoruz. Bazılarımızda AKP' ye oy veriyorlar.''
Yaklaşık bir ay kadar bir süre kaldık. Endişeli olarak gittiğimiz bölge ve insanları bize insanlık dersi verdiler.
Arkadaşlar bir daha ne zaman iş olur da tekrar gideriz.
Arada bir yıl geçmedi. Kürtler yeni bir yıla barış dilekleri ile girmeyi arzu ederlerken yeni yıla sayılı saatler kalırken katliam yaşandı.
Bir ay boyunca güzel anıların olduğu insanların katliam haberini duymak kadar kötü bir şey olamaz.
O güzel çocukların katırların sırtlarında, Traktör römorklarında odun gibi taşınması gibi kötü olan ne vardır.
Her zaman gibi gittikleri yollarda niye cansız bedenleri geldi?
Kürt çocukları için havalan demir kanatlı kuşlar görevlerini eksiz olarak yerine getirmenin gururu ile yerlerine geldiler.
Üstelik bir devlet babalarından görevlerini eksiksiz olarak yerine getirdikleri için '' teşekkür '' almışlardı.
Aileler 6 yıl boyunca çocukların acısını ilk günkü gibi yaşadılar. Mezarını ziyaret etmeyi hiç aksatmadılar.
Aileleri 6 yıl boyunca adalet için çalınmadık kapı bırakmadılar.
Devlet özür yerine, suçluyu bulmanın yerine '' bedel '' biçmeye uygun gördü.
Hiç bir canın bedeli olamaz.
Anlaşılan çocukları ve katırları bombalayan uçaklar adaleti de bombalamışlardı.
6 yıl aradan sonra Meclis Başkanı yardımcısı Ahmet dahi '' katliama'' katliam demesini devlete bir hakaret, yaralayıcı olarak gördü.
Katliamın başka bir adı varsa söylesinler. Bize de öğretsinler.
Büyük devlet olma vatandaşlarının yaralarını sarma ile olur.
O esmer yüzlü çocukları unutursak kalbimiz kurusun.BOMBALAR TEK ÇOCUKLARI DEĞİL, ADALETİ DE ÖLDÜRDÜ.
Diyarbakır ( Amed ) Dağ kapı Şeyh Sayit meydanın karşısında bir otel odasında günün yorgunluğunu dinlenerek atıyorduk.
Telefon çaldı. Arayan usta başı '' sizin ekip hazırlansın yarın erkenden Şırnak, Uludere’de bir aylık işiniz var.''
Hopa bu nereden çıktı. Bir aydır evden çıkmışız. Eve gidecektik bu neyin nesidir dedik. Sonuç nafile gideceksiniz.
Eren kalkıp kahvaltıdan sonra uzun yolumuza düştük.
Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bende bir sevinç de uyandırmıştı.
5 kişilik bir ekip üç koltuğu olan bir Pikapta sıkışa sıkışa gidiyorduk.
Hiç kimsede bir çıt dahi çıkmıyordu.
Arabayı süren aynı zamanda ustabaşımız olan kişi Kürtçeyi bilmiyordu.
Ama garip olan dinlediği müzik Kürtçe müzikti.
'' Usta hayırdır. Kürtçe bilmiyorsun, Kürtçe şarkı dinliyorsun.'' dediğimde,'' Kulağa çok güzel geliyor.'' dedi.
Bilal adında başka arkadaş aha öyle yolla gel usta dedi.
Başka bir arkadaş '' oralarda ne işimiz var. Niye başka ekip gitmedi.'' dedi.
Cizre'nin tabelasını gördüğümde '' Usta gelmişken Memo ile Zini'nin mezarını görsek dedim.'' Usta '' yolumuz uzun Mahir gelişte söz uğrarız dedi.''
Cizre umduğumdan da büyüktü. Şırnak tabelasının ok yönüne döndük.
Gözüme çarpan ilk şey Cizre kömürü dağlar halinde yüksek boy boy diziliydi.
Bir anda çocukluğum aklıma geldi. Cizre kömürü ucuz diye bazen köylere getirildi.
Her ilçenin ve ilin girişinde kontrol noktaları kimlik kontrolü bizi biraz daha endişe içine sokuyordu.
Nihayet uzun bir yolculuktan sonra Şırnak il merkezine geldik.
Kısa bir moladan sonra bir vatandaşa Uludere yolunu sorduk.
Şırnak çıkışta, Kare Kale şeklinde özel hareket noktası vardı.
Arabamızı durdurdular. Kimlik kontrolü yapıldı.
Bir tane kolluk görevlisi '' yolunuz uzun, yabancısınız karanlıkta yola çıkmayın, çıkarsanız da yolda kesinlikle durmayın. Ya bizimkiler ateş eder ya da karşı taraf '' dedi.
İçimizdeki endişe biraz daha arttı. Artık bu kadar yol gelinmiş geriye dönmek de olmaz.
Ama ateşkes olduğu için bir nevi olsun rahattık.
Uludere doğru yol alırken ilk göze çarpan Kuzey Irak topraklarında yer alan dağların yamaçlarındaki maden ocakları, dağları bir çukur gibi manzarasını bozmuştu.
Şimdi anlıyorum niye bu kadar Maden cinayetlerinin olduğunu anlıyorum. Hepsi kaçak, hepsi denetimsizdir.
10-20 km Şırnak merkezden uzaklaştıktan sonra koca bir dağın yamacında, yamaç boyunca yangın dağı sarmalamış tek müdahale yoktur.
O yangın diğer arkadaşlarında dikkatini çekmişti. Bu konuyu değil de canımızın derdine düşmüştük.
Derin bir vadinin içinde ilerlerken bura yaşayan insanları yaşam koşullarını düşünmeden insan edemiyordu.
Sonunda yorucu bir yolculuktan sonra Uludere'nin Andaç köyüne vardık.
Karanlık çökmüştü, kalacağımız otel olmadığı için bir köylü bizi misafir etti.
Bir anda kendi kendime düşünmeye başladım.
Adıyaman neresi burası neresi, ekmek kazanmak bu kadar zor mu? Serseri bir kurşuna gitsek kim ne diyecektir.
O geceyi bir evde geçirdik, ev halkını rahatsız etiğimiz için gece biran önce bitse de sabah olsa diye uykum gelmedi.
Kendimize vadinin içinde bir köyde boş bir kaç göz ev ayarladık.
Gün yazı ( Roboski ) köyüne '' baz istasyonuna '' Elektrik hattının gideceği direklerin yerlerini belirlemeye gittik.
Bu köyde 2 haftalık işimiz vardı. Çalışmaya başladığımız gün köylüler yanımıza geldi öğlen yemeklerini biz size yapacağız demesi biri biraz şaşırttı.
Yaptığımız işin köylüyle hiç bir alakası yoktu. Tamamen özel sektör işiydi. Sanki köylünün işini yapıyoruz. O denli bize karşı tüm misafirperverliklerini gösteriyorlardı.
Bir gün yanımıza gelen çocuklar '' abi size sigara lazım olursa bizde vardır. Size ucuz veririz.'' dediler.
Ben içmiyordum. Sordum hangileri var. Adı Mehmet bir '' Maltepe 50 krş. Samsun 50 krş, Wiston 2 lira gibi '' çok ucuz olan fiyatlar söyledi.
Bunları nerede getiriyorsun '' karşı dağın arkasında '' kaçakta '' getiriyoruz.''
Karşı dağların başında askerlerin kuleleri vardır. Siz nasıl gidiyorsunuz?
'' Gece gidiyoruz, vadinin içinde görmüyorlar, görseler de ses çıkarmıyor.''
Peki, bu tehlikeyi niye göze alıyorsunuz dediğimde '' başka yapacağımız iş yok, okul masraflarımızı karşılamak için, ailemize yardımcı olmak için yapmak zorundayız.''
İçlerinde biri '' size mazot lazım olursa bize vardır.'' Bir önceki gün mazotu nerede nasıl alacağımızın hesabını yapıyorduk.
Peki, litresini nasıl ve kaç liraya veriyorsunuz. '' Bidon hesabı, 90 litre alan bidonu veriyoruz.'' Petrol İstasyonlarından aldığımızın üçte bire satıyorlardı.
Nereden getiriyorsunuz dediğimde '' karşı dağın arkasında '' dedi. K endi kendime dedi karşı dağın arkasında bedavaya olan bir pazar yerimi var.
Nasıl getiriyorsunuz. '' Katırlarla, atlar getiriyoruz.''
Misafir olduğumuz her hemen her ailede birinin '' korucu '' olduğunu öğrendik.
Siz niye '' korucu '' oluyorsunuz dediğimde birbirlerinin yüzlerine bakarak laf boğazlarında kalıyordu.
'' Başka çaremiz yoktur. Yaylalarımız yasak hayvancılık öldü. Bizimde başka çaremiz yoktur.''
Her evde bir okuyanı vardı. '' Ya okuyup buralarda gidip meslek sahibi olacağız. Ya da burada kalıp kaçağa gitmeye devam edeceğiz.''
Seçimlerde oylarını sorduğumda '' tabi ki Kürt Partilere oy veriyoruz. Bazılarımızda AKP' ye oy veriyorlar.''
Yaklaşık bir ay kadar bir süre kaldık. Endişeli olarak gittiğimiz bölge ve insanları bize insanlık dersi verdiler.
Arkadaşlar bir daha ne zaman iş olur da tekrar gideriz.
Arada bir yıl geçmedi. Kürtler yeni bir yıla barış dilekleri ile girmeyi arzu ederlerken yeni yıla sayılı saatler kalırken katliam yaşandı.
Bir ay boyunca güzel anıların olduğu insanların katliam haberini duymak kadar kötü bir şey olamaz.
O güzel çocukların katırların sırtlarında, Traktör römorklarında odun gibi taşınması gibi kötü olan ne vardır.
Her zaman gibi gittikleri yollarda niye cansız bedenleri geldi?
Kürt çocukları için havalan demir kanatlı kuşlar görevlerini eksiz olarak yerine getirmenin gururu ile yerlerine geldiler.
Üstelik bir devlet babalarından görevlerini eksiksiz olarak yerine getirdikleri için '' teşekkür '' almışlardı.
Aileler 6 yıl boyunca çocukların acısını ilk günkü gibi yaşadılar. Mezarını ziyaret etmeyi hiç aksatmadılar.
Aileleri 6 yıl boyunca adalet için çalınmadık kapı bırakmadılar.
Devlet özür yerine, suçluyu bulmanın yerine '' bedel '' biçmeye uygun gördü.
Hiç bir canın bedeli olamaz.
Anlaşılan çocukları ve katırları bombalayan uçaklar adaleti de bombalamışlardı.
6 yıl aradan sonra Meclis Başkanı yardımcısı Ahmet dahi '' katliama'' katliam demesini devlete bir hakaret, yaralayıcı olarak gördü.
Katliamın başka bir adı varsa söylesinler. Bize de öğretsinler.
Büyük devlet olma vatandaşlarının yaralarını sarma ile olur.
O esmer yüzlü çocukları unutursak kalbimiz kurusun.BOMBALAR TEK ÇOCUKLARI DEĞİL, ADALETİ DE ÖLDÜRDÜ.
Diyarbakır ( Amed ) Dağ kapı Şeyh Sayit meydanın karşısında bir otel odasında günün yorgunluğunu dinlenerek atıyorduk.
Telefon çaldı. Arayan usta başı '' sizin ekip hazırlansın yarın erkenden Şırnak, Uludere’de bir aylık işiniz var.''
Hopa bu nereden çıktı. Bir aydır evden çıkmışız. Eve gidecektik bu neyin nesidir dedik. Sonuç nafile gideceksiniz.
Eren kalkıp kahvaltıdan sonra uzun yolumuza düştük.
Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bende bir sevinç de uyandırmıştı.
5 kişilik bir ekip üç koltuğu olan bir Pikapta sıkışa sıkışa gidiyorduk.
Hiç kimsede bir çıt dahi çıkmıyordu.
Arabayı süren aynı zamanda ustabaşımız olan kişi Kürtçeyi bilmiyordu.
Ama garip olan dinlediği müzik Kürtçe müzikti.
'' Usta hayırdır. Kürtçe bilmiyorsun, Kürtçe şarkı dinliyorsun.'' dediğimde,'' Kulağa çok güzel geliyor.'' dedi.
Bilal adında başka arkadaş aha öyle yolla gel usta dedi.
Başka bir arkadaş '' oralarda ne işimiz var. Niye başka ekip gitmedi.'' dedi.
Cizre'nin tabelasını gördüğümde '' Usta gelmişken Memo ile Zini'nin mezarını görsek dedim.'' Usta '' yolumuz uzun Mahir gelişte söz uğrarız dedi.''
Cizre umduğumdan da büyüktü. Şırnak tabelasının ok yönüne döndük.
Gözüme çarpan ilk şey Cizre kömürü dağlar halinde yüksek boy boy diziliydi.
Bir anda çocukluğum aklıma geldi. Cizre kömürü ucuz diye bazen köylere getirildi.
Her ilçenin ve ilin girişinde kontrol noktaları kimlik kontrolü bizi biraz daha endişe içine sokuyordu.
Nihayet uzun bir yolculuktan sonra Şırnak il merkezine geldik.
Kısa bir moladan sonra bir vatandaşa Uludere yolunu sorduk.
Şırnak çıkışta, Kare Kale şeklinde özel hareket noktası vardı.
Arabamızı durdurdular. Kimlik kontrolü yapıldı.
Bir tane kolluk görevlisi '' yolunuz uzun, yabancısınız karanlıkta yola çıkmayın, çıkarsanız da yolda kesinlikle durmayın. Ya bizimkiler ateş eder ya da karşı taraf '' dedi.
İçimizdeki endişe biraz daha arttı. Artık bu kadar yol gelinmiş geriye dönmek de olmaz.
Ama ateşkes olduğu için bir nevi olsun rahattık.
Uludere doğru yol alırken ilk göze çarpan Kuzey Irak topraklarında yer alan dağların yamaçlarındaki maden ocakları, dağları bir çukur gibi manzarasını bozmuştu.
Şimdi anlıyorum niye bu kadar Maden cinayetlerinin olduğunu anlıyorum. Hepsi kaçak, hepsi denetimsizdir.
10-20 km Şırnak merkezden uzaklaştıktan sonra koca bir dağın yamacında, yamaç boyunca yangın dağı sarmalamış tek müdahale yoktur.
O yangın diğer arkadaşlarında dikkatini çekmişti. Bu konuyu değil de canımızın derdine düşmüştük.
Derin bir vadinin içinde ilerlerken bura yaşayan insanları yaşam koşullarını düşünmeden insan edemiyordu.
Sonunda yorucu bir yolculuktan sonra Uludere'nin Andaç köyüne vardık.
Karanlık çökmüştü, kalacağımız otel olmadığı için bir köylü bizi misafir etti.
Bir anda kendi kendime düşünmeye başladım.
Adıyaman neresi burası neresi, ekmek kazanmak bu kadar zor mu? Serseri bir kurşuna gitsek kim ne diyecektir.
O geceyi bir evde geçirdik, ev halkını rahatsız etiğimiz için gece biran önce bitse de sabah olsa diye uykum gelmedi.
Kendimize vadinin içinde bir köyde boş bir kaç göz ev ayarladık.
Gün yazı ( Roboski ) köyüne '' baz istasyonuna '' Elektrik hattının gideceği direklerin yerlerini belirlemeye gittik.
Bu köyde 2 haftalık işimiz vardı. Çalışmaya başladığımız gün köylüler yanımıza geldi öğlen yemeklerini biz size yapacağız demesi biri biraz şaşırttı.
Yaptığımız işin köylüyle hiç bir alakası yoktu. Tamamen özel sektör işiydi. Sanki köylünün işini yapıyoruz. O denli bize karşı tüm misafirperverliklerini gösteriyorlardı.
Bir gün yanımıza gelen çocuklar '' abi size sigara lazım olursa bizde vardır. Size ucuz veririz.'' dediler.
Ben içmiyordum. Sordum hangileri var. Adı Mehmet bir '' Maltepe 50 krş. Samsun 50 krş, Wiston 2 lira gibi '' çok ucuz olan fiyatlar söyledi.
Bunları nerede getiriyorsun '' karşı dağın arkasında '' kaçakta '' getiriyoruz.''
Karşı dağların başında askerlerin kuleleri vardır. Siz nasıl gidiyorsunuz?
'' Gece gidiyoruz, vadinin içinde görmüyorlar, görseler de ses çıkarmıyor.''
Peki, bu tehlikeyi niye göze alıyorsunuz dediğimde '' başka yapacağımız iş yok, okul masraflarımızı karşılamak için, ailemize yardımcı olmak için yapmak zorundayız.''
İçlerinde biri '' size mazot lazım olursa bize vardır.'' Bir önceki gün mazotu nerede nasıl alacağımızın hesabını yapıyorduk.
Peki, litresini nasıl ve kaç liraya veriyorsunuz. '' Bidon hesabı, 90 litre alan bidonu veriyoruz.'' Petrol İstasyonlarından aldığımızın üçte bire satıyorlardı.
Nereden getiriyorsunuz dediğimde '' karşı dağın arkasında '' dedi. K endi kendime dedi karşı dağın arkasında bedavaya olan bir pazar yerimi var.
Nasıl getiriyorsunuz. '' Katırlarla, atlar getiriyoruz.''
Misafir olduğumuz her hemen her ailede birinin '' korucu '' olduğunu öğrendik.
Siz niye '' korucu '' oluyorsunuz dediğimde birbirlerinin yüzlerine bakarak laf boğazlarında kalıyordu.
'' Başka çaremiz yoktur. Yaylalarımız yasak hayvancılık öldü. Bizimde başka çaremiz yoktur.''
Her evde bir okuyanı vardı. '' Ya okuyup buralarda gidip meslek sahibi olacağız. Ya da burada kalıp kaçağa gitmeye devam edeceğiz.''
Seçimlerde oylarını sorduğumda '' tabi ki Kürt Partilere oy veriyoruz. Bazılarımızda AKP' ye oy veriyorlar.''
Yaklaşık bir ay kadar bir süre kaldık. Endişeli olarak gittiğimiz bölge ve insanları bize insanlık dersi verdiler.
Arkadaşlar bir daha ne zaman iş olur da tekrar gideriz.
Arada bir yıl geçmedi. Kürtler yeni bir yıla barış dilekleri ile girmeyi arzu ederlerken yeni yıla sayılı saatler kalırken katliam yaşandı.
Bir ay boyunca güzel anıların olduğu insanların katliam haberini duymak kadar kötü bir şey olamaz.
O güzel çocukların katırların sırtlarında, Traktör römorklarında odun gibi taşınması gibi kötü olan ne vardır.
Her zaman gibi gittikleri yollarda niye cansız bedenleri geldi?
Kürt çocukları için havalan demir kanatlı kuşlar görevlerini eksiz olarak yerine getirmenin gururu ile yerlerine geldiler.
Üstelik bir devlet babalarından görevlerini eksiksiz olarak yerine getirdikleri için '' teşekkür '' almışlardı.
Aileler 6 yıl boyunca çocukların acısını ilk günkü gibi yaşadılar. Mezarını ziyaret etmeyi hiç aksatmadılar.
Aileleri 6 yıl boyunca adalet için çalınmadık kapı bırakmadılar.
Devlet özür yerine, suçluyu bulmanın yerine '' bedel '' biçmeye uygun gördü.
Hiç bir canın bedeli olamaz.
Anlaşılan çocukları ve katırları bombalayan uçaklar adaleti de bombalamışlardı.
6 yıl aradan sonra Meclis Başkanı yardımcısı Ahmet dahi '' katliama'' katliam demesini devlete bir hakaret, yaralayıcı olarak gördü.
Katliamın başka bir adı varsa söylesinler. Bize de öğretsinler.
Büyük devlet olma vatandaşlarının yaralarını sarma ile olur.
O esmer yüzlü çocukları unutursak kalbimiz kurusun.BOMBALAR TEK ÇOCUKLARI DEĞİL, ADALETİ DE ÖLDÜRDÜ.
Diyarbakır ( Amed ) Dağ kapı Şeyh Sayit meydanın karşısında bir otel odasında günün yorgunluğunu dinlenerek atıyorduk.
Telefon çaldı. Arayan usta başı '' sizin ekip hazırlansın yarın erkenden Şırnak, Uludere’de bir aylık işiniz var.''
Hopa bu nereden çıktı. Bir aydır evden çıkmışız. Eve gidecektik bu neyin nesidir dedik. Sonuç nafile gideceksiniz.
Eren kalkıp kahvaltıdan sonra uzun yolumuza düştük.
Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bende bir sevinç de uyandırmıştı.
5 kişilik bir ekip üç koltuğu olan bir Pikapta sıkışa sıkışa gidiyorduk.
Hiç kimsede bir çıt dahi çıkmıyordu.
Arabayı süren aynı zamanda ustabaşımız olan kişi Kürtçeyi bilmiyordu.
Ama garip olan dinlediği müzik Kürtçe müzikti.
'' Usta hayırdır. Kürtçe bilmiyorsun, Kürtçe şarkı dinliyorsun.'' dediğimde,'' Kulağa çok güzel geliyor.'' dedi.
Bilal adında başka arkadaş aha öyle yolla gel usta dedi.
Başka bir arkadaş '' oralarda ne işimiz var. Niye başka ekip gitmedi.'' dedi.
Cizre'nin tabelasını gördüğümde '' Usta gelmişken Memo ile Zini'nin mezarını görsek dedim.'' Usta '' yolumuz uzun Mahir gelişte söz uğrarız dedi.''
Cizre umduğumdan da büyüktü. Şırnak tabelasının ok yönüne döndük.
Gözüme çarpan ilk şey Cizre kömürü dağlar halinde yüksek boy boy diziliydi.
Bir anda çocukluğum aklıma geldi. Cizre kömürü ucuz diye bazen köylere getirildi.
Her ilçenin ve ilin girişinde kontrol noktaları kimlik kontrolü bizi biraz daha endişe içine sokuyordu.
Nihayet uzun bir yolculuktan sonra Şırnak il merkezine geldik.
Kısa bir moladan sonra bir vatandaşa Uludere yolunu sorduk.
Şırnak çıkışta, Kare Kale şeklinde özel hareket noktası vardı.
Arabamızı durdurdular. Kimlik kontrolü yapıldı.
Bir tane kolluk görevlisi '' yolunuz uzun, yabancısınız karanlıkta yola çıkmayın, çıkarsanız da yolda kesinlikle durmayın. Ya bizimkiler ateş eder ya da karşı taraf '' dedi.
İçimizdeki endişe biraz daha arttı. Artık bu kadar yol gelinmiş geriye dönmek de olmaz.
Ama ateşkes olduğu için bir nevi olsun rahattık.
Uludere doğru yol alırken ilk göze çarpan Kuzey Irak topraklarında yer alan dağların yamaçlarındaki maden ocakları, dağları bir çukur gibi manzarasını bozmuştu.
Şimdi anlıyorum niye bu kadar Maden cinayetlerinin olduğunu anlıyorum. Hepsi kaçak, hepsi denetimsizdir.
10-20 km Şırnak merkezden uzaklaştıktan sonra koca bir dağın yamacında, yamaç boyunca yangın dağı sarmalamış tek müdahale yoktur.
O yangın diğer arkadaşlarında dikkatini çekmişti. Bu konuyu değil de canımızın derdine düşmüştük.
Derin bir vadinin içinde ilerlerken bura yaşayan insanları yaşam koşullarını düşünmeden insan edemiyordu.
Sonunda yorucu bir yolculuktan sonra Uludere'nin Andaç köyüne vardık.
Karanlık çökmüştü, kalacağımız otel olmadığı için bir köylü bizi misafir etti.
Bir anda kendi kendime düşünmeye başladım.
Adıyaman neresi burası neresi, ekmek kazanmak bu kadar zor mu? Serseri bir kurşuna gitsek kim ne diyecektir.
O geceyi bir evde geçirdik, ev halkını rahatsız etiğimiz için gece biran önce bitse de sabah olsa diye uykum gelmedi.
Kendimize vadinin içinde bir köyde boş bir kaç göz ev ayarladık.
Gün yazı ( Roboski ) köyüne '' baz istasyonuna '' Elektrik hattının gideceği direklerin yerlerini belirlemeye gittik.
Bu köyde 2 haftalık işimiz vardı. Çalışmaya başladığımız gün köylüler yanımıza geldi öğlen yemeklerini biz size yapacağız demesi biri biraz şaşırttı.
Yaptığımız işin köylüyle hiç bir alakası yoktu. Tamamen özel sektör işiydi. Sanki köylünün işini yapıyoruz. O denli bize karşı tüm misafirperverliklerini gösteriyorlardı.
Bir gün yanımıza gelen çocuklar '' abi size sigara lazım olursa bizde vardır. Size ucuz veririz.'' dediler.
Ben içmiyordum. Sordum hangileri var. Adı Mehmet bir '' Maltepe 50 krş. Samsun 50 krş, Wiston 2 lira gibi '' çok ucuz olan fiyatlar söyledi.
Bunları nerede getiriyorsun '' karşı dağın arkasında '' kaçakta '' getiriyoruz.''
Karşı dağların başında askerlerin kuleleri vardır. Siz nasıl gidiyorsunuz?
'' Gece gidiyoruz, vadinin içinde görmüyorlar, görseler de ses çıkarmıyor.''
Peki, bu tehlikeyi niye göze alıyorsunuz dediğimde '' başka yapacağımız iş yok, okul masraflarımızı karşılamak için, ailemize yardımcı olmak için yapmak zorundayız.''
İçlerinde biri '' size mazot lazım olursa bize vardır.'' Bir önceki gün mazotu nerede nasıl alacağımızın hesabını yapıyorduk.
Peki, litresini nasıl ve kaç liraya veriyorsunuz. '' Bidon hesabı, 90 litre alan bidonu veriyoruz.'' Petrol İstasyonlarından aldığımızın üçte bire satıyorlardı.
Nereden getiriyorsunuz dediğimde '' karşı dağın arkasında '' dedi. K endi kendime dedi karşı dağın arkasında bedavaya olan bir pazar yerimi var.
Nasıl getiriyorsunuz. '' Katırlarla, atlar getiriyoruz.''
Misafir olduğumuz her hemen her ailede birinin '' korucu '' olduğunu öğrendik.
Siz niye '' korucu '' oluyorsunuz dediğimde birbirlerinin yüzlerine bakarak laf boğazlarında kalıyordu.
'' Başka çaremiz yoktur. Yaylalarımız yasak hayvancılık öldü. Bizimde başka çaremiz yoktur.''
Her evde bir okuyanı vardı. '' Ya okuyup buralarda gidip meslek sahibi olacağız. Ya da burada kalıp kaçağa gitmeye devam edeceğiz.''
Seçimlerde oylarını sorduğumda '' tabi ki Kürt Partilere oy veriyoruz. Bazılarımızda AKP' ye oy veriyorlar.''
Yaklaşık bir ay kadar bir süre kaldık. Endişeli olarak gittiğimiz bölge ve insanları bize insanlık dersi verdiler.
Arkadaşlar bir daha ne zaman iş olur da tekrar gideriz.
Arada bir yıl geçmedi. Kürtler yeni bir yıla barış dilekleri ile girmeyi arzu ederlerken yeni yıla sayılı saatler kalırken katliam yaşandı.
Bir ay boyunca güzel anıların olduğu insanların katliam haberini duymak kadar kötü bir şey olamaz.
O güzel çocukların katırların sırtlarında, Traktör römorklarında odun gibi taşınması gibi kötü olan ne vardır.
Her zaman gibi gittikleri yollarda niye cansız bedenleri geldi?
Kürt çocukları için havalan demir kanatlı kuşlar görevlerini eksiz olarak yerine getirmenin gururu ile yerlerine geldiler.
Üstelik bir devlet babalarından görevlerini eksiksiz olarak yerine getirdikleri için '' teşekkür '' almışlardı.
Aileler 6 yıl boyunca çocukların acısını ilk günkü gibi yaşadılar. Mezarını ziyaret etmeyi hiç aksatmadılar.
Aileleri 6 yıl boyunca adalet için çalınmadık kapı bırakmadılar.
Devlet özür yerine, suçluyu bulmanın yerine '' bedel '' biçmeye uygun gördü.
Hiç bir canın bedeli olamaz.
Anlaşılan çocukları ve katırları bombalayan uçaklar adaleti de bombalamışlardı.
6 yıl aradan sonra Meclis Başkanı yardımcısı Ahmet dahi '' katliama'' katliam demesini devlete bir hakaret, yaralayıcı olarak gördü.
Katliamın başka bir adı varsa söylesinler. Bize de öğretsinler.
Büyük devlet olma vatandaşlarının yaralarını sarma ile olur.
O esmer yüzlü çocukları unutursak kalbimiz kurusun.BOMBALAR TEK ÇOCUKLARI DEĞİL, ADALETİ DE ÖLDÜRDÜ.
Diyarbakır ( Amed ) Dağ kapı Şeyh Sayit meydanın karşısında bir otel odasında günün yorgunluğunu dinlenerek atıyorduk.
Telefon çaldı. Arayan usta başı '' sizin ekip hazırlansın yarın erkenden Şırnak, Uludere’de bir aylık işiniz var.''
Hopa bu nereden çıktı. Bir aydır evden çıkmışız. Eve gidecektik bu neyin nesidir dedik. Sonuç nafile gideceksiniz.
Eren kalkıp kahvaltıdan sonra uzun yolumuza düştük.
Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bende bir sevinç de uyandırmıştı.
5 kişilik bir ekip üç koltuğu olan bir Pikapta sıkışa sıkışa gidiyorduk.
Hiç kimsede bir çıt dahi çıkmıyordu.
Arabayı süren aynı zamanda ustabaşımız olan kişi Kürtçeyi bilmiyordu.
Ama garip olan dinlediği müzik Kürtçe müzikti.
'' Usta hayırdır. Kürtçe bilmiyorsun, Kürtçe şarkı dinliyorsun.'' dediğimde,'' Kulağa çok güzel geliyor.'' dedi.
Bilal adında başka arkadaş aha öyle yolla gel usta dedi.
Başka bir arkadaş '' oralarda ne işimiz var. Niye başka ekip gitmedi.'' dedi.
Cizre'nin tabelasını gördüğümde '' Usta gelmişken Memo ile Zini'nin mezarını görsek dedim.'' Usta '' yolumuz uzun Mahir gelişte söz uğrarız dedi.''
Cizre umduğumdan da büyüktü. Şırnak tabelasının ok yönüne döndük.
Gözüme çarpan ilk şey Cizre kömürü dağlar halinde yüksek boy boy diziliydi.
Bir anda çocukluğum aklıma geldi. Cizre kömürü ucuz diye bazen köylere getirildi.
Her ilçenin ve ilin girişinde kontrol noktaları kimlik kontrolü bizi biraz daha endişe içine sokuyordu.
Nihayet uzun bir yolculuktan sonra Şırnak il merkezine geldik.
Kısa bir moladan sonra bir vatandaşa Uludere yolunu sorduk.
Şırnak çıkışta, Kare Kale şeklinde özel hareket noktası vardı.
Arabamızı durdurdular. Kimlik kontrolü yapıldı.
Bir tane kolluk görevlisi '' yolunuz uzun, yabancısınız karanlıkta yola çıkmayın, çıkarsanız da yolda kesinlikle durmayın. Ya bizimkiler ateş eder ya da karşı taraf '' dedi.
İçimizdeki endişe biraz daha arttı. Artık bu kadar yol gelinmiş geriye dönmek de olmaz.
Ama ateşkes olduğu için bir nevi olsun rahattık.
Uludere doğru yol alırken ilk göze çarpan Kuzey Irak topraklarında yer alan dağların yamaçlarındaki maden ocakları, dağları bir çukur gibi manzarasını bozmuştu.
Şimdi anlıyorum niye bu kadar Maden cinayetlerinin olduğunu anlıyorum. Hepsi kaçak, hepsi denetimsizdir.
10-20 km Şırnak merkezden uzaklaştıktan sonra koca bir dağın yamacında, yamaç boyunca yangın dağı sarmalamış tek müdahale yoktur.
O yangın diğer arkadaşlarında dikkatini çekmişti. Bu konuyu değil de canımızın derdine düşmüştük.
Derin bir vadinin içinde ilerlerken bura yaşayan insanları yaşam koşullarını düşünmeden insan edemiyordu.
Sonunda yorucu bir yolculuktan sonra Uludere'nin Andaç köyüne vardık.
Karanlık çökmüştü, kalacağımız otel olmadığı için bir köylü bizi misafir etti.
Bir anda kendi kendime düşünmeye başladım.
Adıyaman neresi burası neresi, ekmek kazanmak bu kadar zor mu? Serseri bir kurşuna gitsek kim ne diyecektir.
O geceyi bir evde geçirdik, ev halkını rahatsız etiğimiz için gece biran önce bitse de sabah olsa diye uykum gelmedi.
Kendimize vadinin içinde bir köyde boş bir kaç göz ev ayarladık.
Gün yazı ( Roboski ) köyüne '' baz istasyonuna '' Elektrik hattının gideceği direklerin yerlerini belirlemeye gittik.
Bu köyde 2 haftalık işimiz vardı. Çalışmaya başladığımız gün köylüler yanımıza geldi öğlen yemeklerini biz size yapacağız demesi biri biraz şaşırttı.
Yaptığımız işin köylüyle hiç bir alakası yoktu. Tamamen özel sektör işiydi. Sanki köylünün işini yapıyoruz. O denli bize karşı tüm misafirperverliklerini gösteriyorlardı.
Bir gün yanımıza gelen çocuklar '' abi size sigara lazım olursa bizde vardır. Size ucuz veririz.'' dediler.
Ben içmiyordum. Sordum hangileri var. Adı Mehmet bir '' Maltepe 50 krş. Samsun 50 krş, Wiston 2 lira gibi '' çok ucuz olan fiyatlar söyledi.
Bunları nerede getiriyorsun '' karşı dağın arkasında '' kaçakta '' getiriyoruz.''
Karşı dağların başında askerlerin kuleleri vardır. Siz nasıl gidiyorsunuz?
'' Gece gidiyoruz, vadinin içinde görmüyorlar, görseler de ses çıkarmıyor.''
Peki, bu tehlikeyi niye göze alıyorsunuz dediğimde '' başka yapacağımız iş yok, okul masraflarımızı karşılamak için, ailemize yardımcı olmak için yapmak zorundayız.''
İçlerinde biri '' size mazot lazım olursa bize vardır.'' Bir önceki gün mazotu nerede nasıl alacağımızın hesabını yapıyorduk.
Peki, litresini nasıl ve kaç liraya veriyorsunuz. '' Bidon hesabı, 90 litre alan bidonu veriyoruz.'' Petrol İstasyonlarından aldığımızın üçte bire satıyorlardı.
Nereden getiriyorsunuz dediğimde '' karşı dağın arkasında '' dedi. K endi kendime dedi karşı dağın arkasında bedavaya olan bir pazar yerimi var.
Nasıl getiriyorsunuz. '' Katırlarla, atlar getiriyoruz.''
Misafir olduğumuz her hemen her ailede birinin '' korucu '' olduğunu öğrendik.
Siz niye '' korucu '' oluyorsunuz dediğimde birbirlerinin yüzlerine bakarak laf boğazlarında kalıyordu.
'' Başka çaremiz yoktur. Yaylalarımız yasak hayvancılık öldü. Bizimde başka çaremiz yoktur.''
Her evde bir okuyanı vardı. '' Ya okuyup buralarda gidip meslek sahibi olacağız. Ya da burada kalıp kaçağa gitmeye devam edeceğiz.''
Seçimlerde oylarını sorduğumda '' tabi ki Kürt Partilere oy veriyoruz. Bazılarımızda AKP' ye oy veriyorlar.''
Yaklaşık bir ay kadar bir süre kaldık. Endişeli olarak gittiğimiz bölge ve insanları bize insanlık dersi verdiler.
Arkadaşlar bir daha ne zaman iş olur da tekrar gideriz.
Arada bir yıl geçmedi. Kürtler yeni bir yıla barış dilekleri ile girmeyi arzu ederlerken yeni yıla sayılı saatler kalırken katliam yaşandı.
Bir ay boyunca güzel anıların olduğu insanların katliam haberini duymak kadar kötü bir şey olamaz.
O güzel çocukların katırların sırtlarında, Traktör römorklarında odun gibi taşınması gibi kötü olan ne vardır.
Her zaman gibi gittikleri yollarda niye cansız bedenleri geldi?
Kürt çocukları için havalan demir kanatlı kuşlar görevlerini eksiz olarak yerine getirmenin gururu ile yerlerine geldiler.
Üstelik bir devlet babalarından görevlerini eksiksiz olarak yerine getirdikleri için '' teşekkür '' almışlardı.
Aileler 6 yıl boyunca çocukların acısını ilk günkü gibi yaşadılar. Mezarını ziyaret etmeyi hiç aksatmadılar.
Aileleri 6 yıl boyunca adalet için çalınmadık kapı bırakmadılar.
Devlet özür yerine, suçluyu bulmanın yerine '' bedel '' biçmeye uygun gördü.
Hiç bir canın bedeli olamaz.
Anlaşılan çocukları ve katırları bombalayan uçaklar adaleti de bombalamışlardı.
6 yıl aradan sonra Meclis Başkanı yardımcısı Ahmet dahi '' katliama'' katliam demesini devlete bir hakaret, yaralayıcı olarak gördü.
Katliamın başka bir adı varsa söylesinler. Bize de öğretsinler.
Büyük devlet olma vatandaşlarının yaralarını sarma ile olur.
O esmer yüzlü çocukları unutursak kalbimiz kurusun.