Yeni yıl 2018 insanların hayvani yanlarını törpüleyen bir yıl olsun. Kör gözler açılsın. İnsanlar, insan olduğunu hatırlayabilsin.
İnsan ile ay çiçeği arasında doğrudan bir ilişki vardır. İnsan ay çiçeği tarlası değildir. Ay çiçeği güneş hangi yöne dönerse o yöne döner. İnsan ise bir yöne dönmesi için düşünmesi gerekir. Eğer bir insan düşünmeden liderin ağzına bakıp dönüyorsa o insan değil, başka bir şeydir.
Geri bırakılmış toplumların en büyük sorunu düşüncesizliktir. Düşünmeyen insan kendisi değildir. Kişi kendisine değil, bir yerlere aittir. Kişi, kendisine değil, bir guruba aittir. Kişi kendi başına karar verecek güçte değildir. Aklını askıya almıştır, çünkü onun yerine düşünen birileri vardır. İnsanca düşünme yeteneğini kaybetmiştir.
Onu ilgilendiren üç temel unsur vardır.
1-beslenme.
2-Barınma.
3-Üreme.
Buna hayvani yaşam da denilebilir. Hayvanlar da akılları ile değil, içgüdüsel duyguları ile hareket ederler. Bu tür insanların eğitim diye de bir sorunları yoktur. Kitap okumazlar. Gazete okumazlar. Âmâ her konuyu da bilirler. Hele hele siyaseti en iyi onlar bilir. Tamamen yabancı oldukları her konuda yorum yaparlar. Ahkâm keserler. Siyasi partilerde hep en ön saflarda yer alırlar. Kendilerinden sonra kıyametin kopacağına inanırlar. Aydın insanlara korkunç derecede nefret ederler. Cahil ve okumayan toplumların tamamı sömürgedir. Bu tür toplumların:
Demokrasi diye bir sorunları yoktur.
İnsan hakları diye bir sorunu yoktur.
Hayvan hakları diye bir sorunları yoktur.
Çevre diye bir sorunları yoktur.
Kişinin kendine güveni yoktur.
Başkasına yapılan zulümleri görmezler. Başkalarına yapılan haksızlıkları umursamazlar. İşin ucu kendilerine dokununca kıyameti koparırlar. Hitler faşizmi dünyayı kasıp kavurduğu dönemde, ABD askeri güçleri Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmış, binlerce insan ölmüştü. ÜstatOrhanVeli, o zaman İstanbul’da gördüklerini şu dizelerle dile getirmişti.
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya
Belki o dönemde Almanya’da ve Japonya’da birçok insan bu hayvani yaşamı benimsemişti. Bana ne deyip, yan gelip yatmıştı. Âmâ gün geldi, onlar da bu savaşta nasibini aldılar. Bir kısmı öldü bir kısmı sakat kaldı. Bir kısmı da kıtlık yaşadı. Sonunda Keşke dedi ama iş işten geçmişti.
Zayıf insan, boş insandır. Kendine güveni yoktur. Doğrudan yana değil, güçlüden yana olandır. Sığınacak bir liman arayanlardır. Hiç bir zaman özgür birey olamayanlardır.
Ya dinine sığınırlar.
Ya mezhebine sığınırlar.
Ya ırkına sığınırlar.
Ya aşiretine sığınırlar.
Ya tarikatına sığınırlar.
Yani sığınacak bir korunaklar arar dururlar. Âmâ bir türlü kendisini bulamazlar. Bunların varlığı ve yokluğu hiçbir şey ifade etmez. İnsan bu dünyada iz bırakandır. Düşünendir. Üretendir. İnsanlığa hizmet edendir.
Oysaki ünlü Fransız düşünür Descartes der ki “Düşünüyorum, o halde varım.” Demek ki düşünmeyen, aklını kiraya verenin varlığı yokluğu belli değildir. Descartes böylece sırf düşünce yoluyla kendi varlığını, Tanrı’nın varlığını ve dış dünyanın varlığını bulduğunu düşünür.