15 Temmuz 2015 tarihinde yaşanan kanlı silahlı darbenin üzerinden on yedi ay gibi uzun sayılabilecek bir süre geçmesine karşın Ülkenin hala OHAL ve KHK lerle yönetilmeye devam edilmesi, ülkeyi darbeden de beter bir atmosfere doğru sürüklemektedir.
Toplumsal destekle darbe önlenmiş olmasına karşın, darbe gölgesi altında toplumu fazlasıyla kaygılandıran gelişmeler ülkenin bundan sonraki durumunun pek iç açıcı olmayacağını, oldukça tehlikeli mecralara sürükleneceğini gösteriyor.
Aklı başında hiç kimse mevcut yönetim mantalitesinin sonunda demokratik parlamenter ve hukuk sisteminin egemen kılınacağına dair bir inanç ve beklenti içinde değildir. Görünen köy kılavuz istemez misali Ülkenin ısrarla KHK lerle yönetilmeye çalışılması, anayasa ve hukuk sisteminin askıya alınmış olması, parlamentonun görüntüden ibaret işlevsiz bir hale getirilmesi, en son çıkarılan 696 sayılı KHK nin içeriğiyle geleceğe dair iyimser olmayı gerektiren hiçbir nedenin kalmadığı görülüyor.
696 sayılı torba KHK 130 u aşkın maddeyi kapsamasına karşın kararname kapsamında bulunan sivil paramiliter güçleri cezasızlık zırhına büründürecek 121 sayılı madde gelecekte nasıl bir ülke kurgulandığı konusunda önemli ipuçlarını vermektedir.
Örgütlü silahlı sivil gurupların dokunulmazlığını getiren 121. Madde ile ilgili tepkilerin oluşması nedeniyle her ne kadar iktidar sözcüleri 15 Temmuz darbesiyle ilgili olduğunu ifade etmeye çalışsalar da uygulamanın geniş zaman içinde geçerli olacağını ve herhangi bir değişikliğe uğramayacağını bizzat Başbakan’ın ağzından öğreniyoruz.
Dolayısıyla bu yasa gelecekte siyasal mücadelenin meşru ve demokratik yöntemlerle yapılmayacağının da alt yapısı olarak karşımıza çıkmakta, daha uzun süre ülkenin KHK lerle yönetileceğini göstermektedir.
Oysa KHK lerin İnsan Hakları zemininde yol açtığı hukuksuz uygulama ve sonuçların yarattığı kırılmaları Kanun Hükmünde Kararname ile ülkeyi daha uzun süre yönetmenin sürdürülemez olduğunun da belirtileri ortaya çıkmaktadır.
Toplumsal muhalefeti ezmenin bir aracı haline dönüştürülen, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran OHAL ve KHK lerin her geçen gün daha geniş halk kesimini rahatsız ettiğini gören iktidar çare olarak daha baskıcı yöntemleri devreye sokmaktadır.
Sivil mili ter güçlere cezasızlık yasası da iktidarın bu ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Ancak pratikte uygulanması ciddi sonuçlara yol açacağı da bilinmesi gerekmektedir.
Geçmişte yaşanan Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Malatya olaylarının bıraktığı iz hafızamızda ki tazeliğini korumaktadır.
Son dönemlerde ağırlıklı olarak sosyal medyada bazı bina tabelalarında HÖH gibi silahlı sivil militer yapılanmaların varlığı hayra alamet olmadığı gibi çıkarılan yasanında maddi dayanaktan yoksun olmadığını göstermektedir.
Bu tür özel silahlı birliklerin varlığının iyice his ettirilmesi, gizlenmeye gerek görmeden sık sık silahlarıyla birlikte görüntü vermeleri, tehdit savurmalarına karşın haklarında hiçbir soruşturmanın başlatılmamasının tesadüf olmadığı cezasızlık zırhının KHK ile devreye sokulmasından anlaşılmaktadır.
Olup bitenler karşısında başta Ana muhalefet partisi olmak üzere toplumsal muhalefetten şu ana kadar ciddi sayılabilecek bir tepkinin çıkmaması, son derece kısık bir sesle karşılanması meseleye dair vahametin anlaşılmamasıyla ilgili rehavetten kaynaklandığını göstermektedir.
Bir yandan gösteri ve yürüyüş hakkını olumlayan Anayasa mahkemesi Diğer yandan Sivil militer güçlere cezasızlık sağlayan KHK maddesinden feragat etmesi meselenin yaman çelişkisi olarak ortaya çıkmaktadır.