.
Mevcut siyasal, gelişmeler, dış politik açmazlar, muhalifi sindirme aracına dönüştürülen yargı sistemi, hukuk dayanağından yoksun “rutin dışı” güvenlik anlayışının ürünü olan veriler ışığında ülkenin rahat bir mecraya doğru yol aldığını artık söylemek mümkün değildir. Akıl, adalet ve vicdandan yoksun, evrensel ve hukuksal meşruiyete dayanmayan dil, icra, tarz ve üslubun yol açtığı siyasal gerilim, toplumun büyük çoğunluğu tarafından arzu edilmeyen bir iç şiddet ortamına doğru evirilmekte olduğunu göstermektedir.
İnsanlar bundan böyle yarım yamalak ta olsa mevcut demokratik hukuk sistemine dayalı, temel insan haklarına saygılı bir yönetim anlayışının asla var olmayacağına, var olan kırıntının da en yakın zaman içinde yok edileceğine inanmaktadır.
Yaşanan gelişmeler, parça parça önümüze konulan uygulamalar, kanun Hükmünde kararnameler, hukuk dışı yargılamalar, ağır cezaya dönüşen uzun tutuklamalar, muhalefet tarafından dilendirilen sivil silahlı güçlerin varlığı, şeffaf ve demokratik seçimlerin yapılamayacağına dair toplumda oluşan kanaat benzeri kaygı verici gelişmeler her geçen gün artarak devam etmektedir.
En son çıkarılan 696 Sayılı Kanun hükmündeki kararname içeriğinde bulunan sivil silahlı şahısların cezasızlığını ön gören yargı muafiyeti, geçmişten çok geleceğe yönelik bir alt yapı çalışması olarak kullanılacağı görülmektedir. Bu konuda oluşan toplumsal tepki ve yasanın düzeltilmesi talebinin iktidar tarafından red edilmesi kaygıları daha da güçlendirmektedir.
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kararname ile ilgili son derece makul bir biçimde kaygı ve kanaatini açıklamasına karşılık en üst perdeden verilen yanıt, kullanılan hakaret dili, linçe varan aşağılama kampanyası muhtemel benzer insani reaksiyonları bastırmaya yönelik gözdağı olmaktadır.
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesi söz konusu olmaktan çıkmıştır.
Söz konusu yasalar önünde her kesin eşit muameleye tabi tutulmadığı gerçeği günlük yargı kararlarından görmek mümkündür.
Anayasa mahkemesine intikal eden emsal davaların birbirinden farklı kararlarla sonuçlanması, her türlü yolsuzluk ve hırsızlığa bulaşmış kamu görevlilerine her hangi bir soruşturma açılmamasına karşın, Farklı siyasal düşünceye sahip politikacıların yasal sayasal faaliyetlerinden dolayı onlarca yıl cezaya çarptırılarak mahkûm edilmeleri, savunma hakkının gasp edilerek duruşmalarda avukat bulunma zorunluluğunun ortadan kaldırılması, tutuklu Milletvekili ve politikacıların yargı önünü çıkarılmadan aylarca tutuklanması, kısaca yargının İktidar tarafından muhalifleri ortadan kaldırmanın bir aracı haline dönüştürülmesi bu ülkede hukuk ve adalet kavramlarının yok edilmekte olduğunun belirtileri olarak ortaya çıkmaktadır.
Son yargı kararları hukuk sistemindeki vahameti açıkça göstermektedir. Sadece etkili muhalefet yaptığı için HDP Milletvekilli İdris Baluken için verilen mahkeme kararı ürkütücü dür. Yasal parlamento çalışması yapan Baluken’in “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7 yıl 6 ay, dört kez propaganda suçundan 4 yıl 7 ay, toplantı gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet suçundan 4 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılması hukuktan söz edilmeyeceğini göstermektedir.
Ortada kapatılacak, kayyıma devr edilecek HDP li belediyelerin kalmaması üzerine CHP li, Beşiktaş ve Ata şehir belediye başkanlarının görevden alınmalarıyla muhalefetin varlığına tahammül edilmeyeceği görülmektedir. Demokrasi, Adalet, hukuk, toplumsal barış, birlikte yaşama kültürünü böylesine tehdit eden sabit verilere karşın baş ta ana muhalefet partisi olmak üzere tüm demokrasi güçlerinin olup bitenlerden hala bir ders çıkarmamış olması kaygı ve korkuları artırmaya, ülkeyi adım adım dibe doğru batırmaya yetmektedir.