Albert Einstein Savaş bulduğu ülkeyi bir daha bırakmaz. İnsanları savaşa götürmek onları ölüme sürüklemektir. Ben barış için savaşmak istiyorum der. Bizler Savaşa karşı barışı sahiplenmediğimiz sürece asla huzur bulamayacağız.
Neden Ülkemiz arzulandığı gibi bir barış ortamını, ya da evrensel ölçülerde demokratik bir sistemi hiçbir zaman yakalayamadı. Bunun cevabı çok net. Jean D’arc’ın ifade ettiği gibi haklar yerine çıkarlar için savaşlar dayatıldığı sürece insanlığın huzur ve güven bulması mümkün olmayacaktır. Çünkü her zaman birilerinin çıkarı diğerlerinin yaşam hakkından daha fazla baskın gelecektir.
Özlem duyduğumuz, hayal ettiğimiz barış içinde bir yaşamı gerçekleştirmemizin önündeki en büyük engel ne yazık ki yine kendimizin olmasıdır. Çünkü barış içinde yaşam hakkımızı kutsama yerine birilerinin çıkarlarını kutsamayı terk etme bilincini gösteremediğimiz sürece savaşın acı ve yıkımını yaşamaya hep devam edeceğiz.
Atena De La Boite nin dediği gibi Tiran’ın yaktığı ateşe günülü olarak odun taşındığı sürece yangın büyüyerek her tarafı yakmaya devam edecektir. Bir ülke yönetimi bütün kaynaklarını toplumsal refah, huzur ve mutluluk yerine, toplumsal farklılıkları, inançların, kimlikleri, değerleri yok etmek için seferber etmesi sorgulanamıyorsa savaş ve şiddet belası hiçbir zaman bizleri rahat bırakmayacaktır.
Toplumu yönetme erkini eline geçiren iktidarlar neden hep vesayetçi, ayrımcı, çatışmacı, tekçi, nefretçi olur. Osmanlı dönemi dahil cumhuriyet tarihi boyunca ülkeyi yönetme gücünü elerinde tutanlar neden? Kucaklayıcı olma, kendi halklarıyla barış içinde olma yerine, hep mezhepçi, ırkçı, asimilasyoncu, inkarcı, imhacı olmayı tercih ettiler. Kuşkusuz bu talihsizliği sadece ülke olarak biz yaşamadık, bütün Ortadoğu Müslüman halkları baskıcı otoriter rejimlerin kefaretini yılar boyu ödediler ve ödemeye devam ediyorlar
Bu soruların cevabını bu saatten sonra geniş kapsamlı izah etmenin bir faydası olacağını sanmıyorum. Ancak meseleyi özet olarak iki cümleyle ifade etmeye çalışırsak; Osmanlı dönemi için devletin ali menfaati, Cumhuriyet dönemi içinde Devletin bekası, Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü biçiminde formüle etmek mümkün Ancak bu tutum ne Osmanlı İmparatorluğunu dağılmaktan kurtarmış ne de cumhuriyeti kendi içinde rahat ettirmiştir. Ülkenin temel sorunları çözülmediği gibi katmerleşerek büyümüş, toplumsal ayrışma ve duygusal kopuş gerçekleşmiştir.
Şimdi de başta Kürt sorunu olmak üzere kendi iç problemlerini demokrasi, hukuk, evrensel ölçütler çerçevesinde çözüme kavuşturma yerine, Kürt karşıtlığı üzerinden milliyetçi ırkçı damarlar şişirilerek daha büyük acı, yıkım ve kırılmalara yol açacak kanlı bir savaşın devreye sokulması ile Afrin seferinin başlatılarak daha büyük acıları yaşatacağı, sorunları çözmeyeceği gibi bedelleri daha da ağırlaştıracaktır.
Albert Einstein’le başladık onunla bitirelim. Propagandayla zehirlenmedikleri sürece, Kitleler asla savaş düşkünü değildir.