ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

Gerçi bu tür verileri yayımlamak artık işe yaramıyor, hatta kimilerinin husumetini çekiyor biliyorum. Buna rağmen, halâ merak edenler vardır ve olmaz ya belki şu anda öngöremediğim bir şekilde işe yarar diye, yine de paylaşmak istiyorum:

 

1. İlk dikkat çeken, Türkiye’nin toplam skoru ve genel sıralaması bakımından 2016’ya göre gerilemiş olduğu. Türkiye’nin toplam skoru 2016’daki 0.43’ten 0.42’ye, dünya sıralamasındaki yeri ise 113 ülke arasında 99.luktan 101.liğe düşmüş.

2. Bölgesel olarak bakıldığında, Türkiye içinde gruplandırıldığı, 13 ülkeden oluşan ‘’Doğu Avrupa ve Orta Asya’’ bölgesinde son sırada yer alıyor. (Bölgemizdeki sıralama şöyle: Gürcistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Kazakistan, Beyaz Rusya, Arnavutluk, Sırbistan, Ukrayna, Moldova, Kırgızistan, Rusya, Özbekistan, Türkiye)

3. Gelir düzeyi açısından ise, Türkiye’nin 36 ülkenin dahil olduğu ‘’Orta Üstü’’ gelir grubundaki yeri de sondan ikinci. Bu grupta bizden kötü durumdaki tek ülke Venezuela ki o zaten dünya sıralamasında da en sonda yer alıyor.

4. İlginç olabilir, hukukun üstünlüğü bakımından Türkiye’den daha iyi durumda olan bazı ülkeler de şunlar: Romanya, Birleşik Arap Emirlikleri, Hırvatistan, Ürdün, Malezya, Tunus, Bulgaristan, Fas, Zambiya, Tanzanya, Meksika, Kenya, Nijerya.

5. Dünya sıralamasında ilk 10 da pek değişmemiş: Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Almanya, Yeni Zelanda, Avusturya, Kanada, Avustralya.

6. Bir önceki (2016 yılı) sıralaması şöyleydi: Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Almanya, Avusturya, Yeni Zelanda, Singapur, İngiltere. Yani iyilerin sıralamasında pek fazla değişme yok.

7. Peki World Justice Project ‘’Hukukun Üstünlüğü’’nü neye göre ölçüyor? Şu 8 faktöre göre: Yönetim Üstündeki Sınırlar, Yozlaşmanın Yokluğu, Açık Yönetim, Temel Haklar, Düzen ve Güvenlik, İdarî Düzenlemelerin İcra Edilebilirliği, Hukuk Yargılamasında Adalet, Ceza Yargılamasında Adalet.

 

Türkiye'nin yeniden bölgesinde ve dünyada yıldızı yükselen ülkeler arasına girmesi dileğiyle... (O günler gelir mi dersiniz?)

*********************

Şiddete olan inancımız iflah olmaz düzeyde...

 

Adeta birbirimizi yenmekten, hatta öldürmekten aldığımız keyfi hiçbir zaman yaşatmakta alamıyoruz!

Ekmeksiz, susuz bile yaşamayı göze alabiliyoruz ama düşmansız yaşamayı asla!..

Düşman bizim en temel gıdamız gibi. O olmazsa bile biz onu zorla var ediyoruz!

Hayat bizim için namlu deliğinin gördüğü yerdir. Dolayısıyla sorun bildiğimiz herşeyin çözüm yöntemi de o delikten geçiyor; sık ve indir!..

Şiddetin şehveti, bizi adeta körleştirmiş durumda. Yasaya, uzlaşma ve müzakereye hiç itibar etmiyoruz.

Hiçbir tecrübe bizi şiddetin kötülüğüne ikna etmeye yetmiyor. Ne Afganistan, ne Irak, ne Yemen ve ne de Suriye...

Ta yüz yıl önce ne demişti Malik B. Nebi: İslam dünyasının sorunu sömürgeciler değil, sömürüye elverişli olmasıdır!..

*********************

28 Şubatta da korkuyorduk;

 

28 Şubatta da korkuyorduk, Devletten, devletin kullandığı çetelerden, PKK’dan ve Hizbullah’tan.

Anlayacağınız, neredeyse kendilerinden korkmadığımız hiç kimse yoktu. Çünkü yine insan haklarını savunuyorduk...

Ama itiraf edelim ki yine de şimdi olduğundan daha rahattık. Çünkü hiç olmazsa yanımızda bizden bir kitle vardı. Hükümet ise şimdi olduğu kadar insan hakları savunucularının üzerine gitmiyordu. Yine her şeye rağmen yargı bugünkünden daha çok güven veriyordu...

O durumdan kurtulup ülkeyi insan haklarına riayet eden demokratik bir hukuk devleti yapmak için az çaba sarf etmedik. Kendi adıma, elimizden ne geliyorsa hiçbir fedakârlıktan kaçınmadık. Buna karşın hiçbir zaman herhangi kişisel bir menfaati aklımızdan bile geçirmedik. Bu mücadele bizim için bir dava idi ve tam bir adanmışlıkla ona kit len mis tik...

Kabul edelim ki bu yolda epey mesafe de aldık.

Ama gelin görün ki sonuç tam bir hüsran: koca ülkeyi bir tek kişinin ihtiraslarına teslim ediverdik!..

Hewar ki hewar!...

Şu ayet üzerinde biraz düşünelim:

 

“Ey iman eden kullarım! Şüphesiz yeryüzü geniştir. O halde yalnızca bana kulluk edin.” (29/56)

Şimdi soru şu: yeryüzünün geniş olmasıyla, yalnızca Allah’a kulluk etmek arasında nasıl bir alaka olabilir?

Benim anladığım; Cenab-ı Hak, herhangi bir otoriteye itaat etmeyi “kulluk” olarak değerlendiriyor ve istemediğimiz halde herhangi bir baskı ve zulme teslim olmamızı ise mazeret olarak kabul etmiyor.

Buna karşın bize şunu söylüyor: Bulunduğuz yerde baskıya maruz kalsanız bile, Allahtan başkasına boyun eğmemek adına, genişçe olan yeryüzünün başka bir yerine hicret edin.

**********************

Zeytin Dağından Mescidi Aksayı temaşa ediyoruz.

 

İnsan, İbrahim’den Muhammed’e, bütün peygamberlerin kokusunun sindiği bu kutsal mekanda tarihe ve tefekküre dalmadan edemiyor.

Bir beldeye bunca peygamber gelir, bunca vahiy iner de orada barış olmaz mı?

Olmuyor işte!..

Maalesef kin, dine galebe çalınca, kutsalın da kana nasıl mekan olduğunu her seferinde hüzünle izliyoruz!..

Aynı duvarın bir yüzü ağlama duvarı, diğeri Mescidi Aksa...

Bir yüzünde Yahudiler, diğerinde Müslümanlar aynı Allah’a ağlayıp duruyorlar!..

Hepsi de oranın altında Süleyman Mescidinin olduğuna inanıyor. Zaten bölge de asıl önemini bu ortak inançtan alıyor.

Ama her nedense bunca ortak payda bile dostluk ve barış değil, savaş ve gözyaşı üretiyor!

Anlaşılan insanoğlunun dinden bile kin üreten ihtirasına, ne ‘Zeytin dalı’, ne de Zeytin Dağı kar ediyor!...

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.