İnsanlık tarihinin en netameli olayı savaştır. Son derece karmaşık olgulara dayanır. Sebepleri konusunda savaşan taraflar kendilerini haklı ve güçlü göstermeye çalışsalar da sonuçları insanlık için ağır olmuştur.
Tarihin tanıklık ettiği Hiçbir savaş başlatıcıları tarafından başlatıldığı gibi sonuçlanmamıştır. Yakın tarihimizde birinci, ikinci dünya savaşları, Orta doğuda yaşanan savaşlar, körfez savaşları, İran ırak savaşı, İsrail Arap savaşları, ABD Vietnam savaşı, birçok ulusal kurtuluş savaşı gibi büyük yıkımlarla sonuçlanmasına karşın başlatıcıları hiçbir zaman arzu ettikleri sonuca ulaşamamışlardır.
Büyük İnsan kayıplarına yol açan savaşlar fiziki ve ekonomik yıkımları da beraberinde getirmiştir. Yapılan araştırmalara göre 5560 yıllık insanlık tarihinde 14531 savaş yaşanmıştır.
Nerede ise bütün kuşaklar irili ufaklı doğrudan ve dolaylı savaşlara tanıklık etmiştir. Dolayısıyla nerede ise insanlık tarihi savaşlardan ibaret hale gelmiştir. Ancak sonuçta savaşa neden olan sorunların savaşla değil diyalog, diplomasi ve masa başında sonuçlandırıldığı görülmüştür.
Böylesine büyük yıkım, acı deneyim ve yüksek maliyetlere yol açan savaşların önlenemez oluşu yine insanlığın büyük ayıp ve beceriksizliği olarak tarihteki yerini alacaktır. Oysa savaşla elde edilecek en büyük zafer savaşsız elde edilen zaferlerdir.
Eşref-i Mahlûk yani yaratılanların en şereflisi olarak yaratılmış insanların, bu özeliğini kullanmaktan aciz kalarak sorunlarını barışçıl yöntemlerle çözme yerine şiddet ve savaşla çözmekte ısrar etmesi haklı ve meşru nedenlere dayandığını kabul etmek mümkün değildir. Savaşa neden olan karmaşık olguların başında savaşı başlatanın haklılığından çok güçlü olduğuna inanmasından kaynaklandığını tarihteki örnekleriyle görmek mümkündür.
Dolayısıyla insanlığın büyük birikimiyle 21.yy da ulaşılan bilimsel, teknolojik, zihinsel, entelektüel gelişim ve aşamalara rağmen güçlülerin barışçıl çözüm yöntemleri yerine şiddete dayalı savaşla çözmeye kalkışması 5560 yıllık geçmiş deneyimden ders alınmadığını gösteriyor. İnsanlığın büyük emekle elde ettiği bilimsel ve teknolojik kazanımları insanlığın huzur ve mutluluğu için seferber etme yerine, insanlığın acı içinde kıvranmasına yol açan savaşa yönlendirilmesi acımazsız bir çelişkidir.
Her şeye rağmen savaşan tarafların savaş mağduru sivil kesimlere karşı, savaş hukuku denilen kurallara uyma sorumluğu vardır.
Önceden ilan edilmiş olsun veya olmasın savaşları düzenlemeyi amaçlayan belli bir kural ve hukuk olgusuna da ihtiyaç vardır. Hiçbir savaş kuralsız ve vahşi olmamalıdır.
Savaşan taraflar savaşta da olsa bir takım hak ve sorumlulukları vardır. Savaş hukukunun, savaş nedeniyle yapılan askeri eylemlerin insancıl bir takım ihtiyaçlara ters olmaması gerektirir Orantısız askeri eylemlerle sivil hedeflere, Kadın, çocuk ve yaşlılara, yerleşim yerlerine, toplu insani yaşam kaynaklarına yönelmek insanlık ihtiyaç ve değerleriyle bağdaşmaz.
Savaş koşularında da olsa gerçekleştirilen askeri saldırılar insancıl ihtiyaçlarla bağdaşması gerekir. Savaş hukukunun amacı savaşın yol açtığı vahşetin ola bildiğince en az düzeye indirilmesidir.
Bu nedenle ayrımsız büyük acı, yıkım ve kırılmalara yol açacağı şimdiden belli olan Afrin’e yönelik sürdürülen savaşında bir an önce son bulması, hiçbir biçimde insan kaybının kanıksanmamasını dilemek insan olmanın gereğidir.
İşi savaş olan personelin savaş kuralarına göre konumlanmaları anlaşıla bilir bir durumdur ancak kendisini sanatçı olarak tanımlamaya çalışanların savaş mahalline giderek savaşa destek çağrısında bulunmaları beklide dünyada ilk örnektir.