ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485

 

 

Krallar yetkilerini kimse ile paylaşmak ve tartışmak istemezler.

  İl k çağ kralları kendi ayaklarını yerden keser, bazen gökyüzüne çıkıp tanrı olduklarını iddia ederlerdi.

(Mısır firavunları tanrı olduklarını idea ederlerdi.)

    Orta çağ dönemi kralları ise kendilerinin peygamber vekili olduğunu ide ederlerdi. Bunlar direk tanrı değildi ama kendilerini peygamberlerin vekilleri olarak görürlerdi.

    Kralların astığı astık, kestiği kestikti. Kimsenin bunlara yanlışın var deme şansı yoktu. Çünkü bunlara karşı gelmek tanrıya karşı isyan anlamına gelirdi. Halk diye bir kavram da yoktu. Sadece kralın kulları vardı.

     İlk çağda krallar, iktidarlılarını köle sahiplerinin saltanatları üzerinde kurar, onlara hizmet ederlerdi. Köleleri ise baskı altında tutarlardı. Köleler ise kaderlerine razı olurlardı. Çünkü köleler her şeyin kader ile ilişkili olduklarını sanırlardı. Efendisine ve krala karşı son derece itaatkârlardı.

    Orta çağın halife kralları ise gene tanrı adına hareket ettiklerini söylüyorlardı. Vatikan haçlı orduları da, Emeviler de böyleydi. Bu krallar toprak sahibi ağaları, şeyhleri, senyörleri, şövalyeleri temsil ediyorlardı. Yoksul insanlar halk değildi. Yoksullar bazı konaklarda maraba, bazılarında ise senyör, bazı konaklarda ise çulsuz çapulculardı. Ama insan değillerdi Yukarıdaki her iki devlette de insan olmak için soylu bir aileden gelmek gerekiyordu. Sıradan olanların hayvanlardan hiçbir farkları yoktu.

        Kralları kral yapan onları tanrı veya halife gören cahil insanlardı. Cahillik ile ilkellik arasında çok derin bir bağ vardır. Cahil insanların hiçbir demokratik talebi olmaz. Yer, içer ürerler.

        Yoksullar ve çapulcular ancak 1789 Fransız burjuva devrimi ile insan yerine konuldu. Demokrasi kavramı yeniden tartışılmaya başlandı.

        Günümüzde halen bu tür anlayışların var olması insanlığın utancı olması gerekir. İnsanlar bu çağda halen krallara biat ediyorlarsa, onlara bir takım dinsel motifler yüklüyorlarsa, halen krallıklar özeniliyorsa, bütün insanların bundan payı var demektir.

        Nüfusunun çoğunun Müslüman olan, orta doğuda halen insanlar ilkel krallar tarafından yönetiliyorsa, onların her dediği yapılıyorsa, kimse bunlara kaşının üzerinde karan var diyemiyorsa insanlık utansın diyorum.

        Bugün orta doğuda Müslüman halkların krallarının büyük bir çoğunluğu emperyalizmin maşası durumundalar. Emperyalizm adına kendi halklarına zulüm ediyorlar. Filistin’deki katliamları destekliyorlar. Daha sonra piyasaya çıkıp İslam’ın bayraktarlığını yapıyorlar. İslam bizden sorulur diyorlar. Onların yoksul halkları onları sorgulamıyorlar. Korkuyorlar. Ama korkunun acele faydasını olmadığının farkında değiller. Bu krallar veya diktatörler:

 

Uyguladıkları baskı ve şiddeti, halklarına İslam diye yutturuyorlar.

 

Emperyalizme yaptıkları uşaklıkları halkların İslam’ın gereği olarak yutturuyorlar.

 

Demokrasi düşmanlığını ve anti demokratik despotizmi dinin gereği olarak tabana yutturuyorlar.

 

Mezhep kavgaları çıkarıp, emperyalizmin maşası olmayı dinin gereği olduğunu tabana yutturuyorlar.

 

     Yoksul halkın azgınca hem kendilerince, hem de emperyalist tarafından sömürülmesine güz yumuyorlar ve bu sömürünün dinin gereği olarak tabana yutturuyorlar.

      Her şey kral içindir. Halk kral için ya da diktatör için vardır. Kral ne derse doğrudur. Tabanın yani onun kullarının söz söyleme hakkı yoktur.

       İşte bu toplumlar kendilerini de din ile tatmin etmeye çalışırlar. Dinde her şeyin var olduğunu bir gün kendilerinin de bir dünya devleti olacağı ile avunup dururlar.

      Oysaki gelişmenin temelinde insan vardır. Eğer insan özgür değilse sanayi gelişme de olmaz. Demokrasi de olmaz. Halk da olmaz. İnsan da olmaz.

 

            Ne diyelim cahillik gözün kör olsun diyorum. Cahillik var oldukça bu tür ilkel diktatörler varlıklarını devam ettirecekler. Bu hain diktatörleri Avrupa’da  olsa kaç saat dayanırlar diye merak ediyorum.

       Batı Avrupa ülkeleri 1215’te Stanford’da başlayan ilk ayaklanma ile baronlar 17 Mayıs’ta Londra’yı ele geçirdiler. Yenilgiyi kabul eden yurtsuz Kral 1215’de Runny çayırlığında "Magna Carta’yı imzaladı. Böylece kralın yetkileri sınırlandırdılar.

     Bizde ise 1808 yılında 2.Mahmut döneminde ayanlarla yapılan bir anlaşma vardır. Adı Senedi İttifak, ama hiçbir zaman da uygulanmadı.

      Şimdi sene 2018 den  1215 i çıkarırsak 803 kalır. Eloğlunun 803 yıl önce çözdüğü sorunu biz halen çözemedik. Batı bizi ondan kıskanıyor.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.