Dünyanın en uzun anlaşmazlıklarından biri olan Filistin sorunu, İslam dünyasının ilgi düzeyi ve yaklaşım anlayışı yüzünden belki de dünyanın en geç çözüme kavuşacak sorunu olarak tarihe geçecektir.
Son yüz yıl içinde Filistin halkına yönelik gerçekleştirilen sömürgecilik, sürgün, askeri işgal soy kırıma karşı kendi kaderini tayin etme özgürlüğüne kavuşma mücadelesi de devam etti. Son katliam ne ilk belki de ne son katliam olacaktır.
Sabra, Şatila ve diğer birçok katliamın hafızalarımızdaki tazeliği devam ederken Kudüs katliamı da üzerine geldi.
İlk kez Fransız General Napolyon Bonaparte’nin 1799 yılında Osmanlı yönetimi altında bulunan Filistin topraklarında bir İsrail devletini kurulması fikrini ortaya atması üzerinden günümüze kadar devam eden 200 yılı aşkın süre içinde Filistin halkı huzur bulmadı.
1879 tarihinde İsviçre’nin Basel kentinde birinci Siyonizm kongresi yapıldı 1896 da gazeteci Theodor Herzi “Yahudi devleti” adlı kitabında Yahudiler’ in kendi devletini kurmasını bu kongrede savunuyordu.
Özellikle Avrupa’daki Yahudi düşmanlığına karşı bu fikri geliştirmişti.
Peki, Müslümanlar ne yaptılar, ne yapabildiler Filistin halkına arşı sürdürülen bu düşmanlık karşısında Tarihe baktığımızda Müslümanlar yaşadıkları ve karşılaştıkları hiçbir sorunu, hiçbir ihtilafı İslam’da var sayılan Şura, istişare yöntemiyle karşılıklı oturup analaşarak, uzlaşarak çözememişlerdir.
Hep kılıç ve şiddet gücüyle sorunlarının üstesinden gelmeyi esas almışlardır. HZ Muhammed’in vefatından sonra iktidar ve göç paylaşımı üzerinden başlayan şiddet kısırdöngüsü günümüze kadar sörmüş, gönümüzde alevlenerek devam ediyor.
Bakınız İslam’ın doğuş merkezi Suudi Arabistan’dan İran’a Yemen’den Mısır’a, Suriye’den Libya’ya, Tunus’tan Türkiye’ye, Irak’tan Cezayir’e, Afganistan’dan Moritanya’ya kadar kısaca dünyada 63 ülke ve bir buçuk milyar nüfusuyla huzur bulabilmiş, sorunlarını evrensel standartlarda çözüme kavuşturmuş bir İslam ülkesi göstermenin imkânı bulunmamaktadır.
Kendi içinde böylesi ne kanlı ve bıçaklı bir İslam âleminin Filistin sorunu gibi bir sorunun çözümüne katkı olabilecek takat ve mecali olabilirimi? İnsanlık düşmanı emperyalist kolonyalist amaç ve hedeflere karşı kendini savuna bilirimi? Kendi içinde her türlü mezhepsel, etnik, sosyal, kültürel problemlerini şiddetle bastıran bir kültürün başkalarının zalimliğine karşı söyleyecek sözü olabilir mi?
Nitekim İsrail Başbakanı Netenyahu’nun altmışa yakın Filistinlinin katledilmesine karşı kendilerini eleştiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a verdiği cevap ortada iken, TBMM inde İsrail ile ilgili yürürlükte olan siyasi ekonomik, askeri anlaşmaların iptal edilmesi yönünde verilen önergeler red edilmiş iken Filistin yarasına merhem olabilecek bir katkımız olabilirimi? Kuşkusuz bu eksiklik sadece Müslüman ülke olarak Türkiye’ye ait değildir.
Mısır’dan Suudi Arabistan’a, Körfez ülkelerinden Arap emirliklerine kadar yakın uzak tüm İslam coğrafyasının İsrail ile yakın ilişki ve işbirliği içerisinde olmaktan vazgeçmemeleriyle birlikte dava inisiyatifinin radikal İslamcı gurupların eline geçmesinin yarattığı komplikasyonlar Filistin halkına yönelik katliamları beslemeye devam edecektir.