İyi de, bu devlet; istihbaratı, yargısı, ordusu, polisi kısacası bütünüyle FETÖ’ nün elinde değil miydi zaten? Misyonerlik yapan ve herkesin gözünün üzerinde olduğu bir Papaz’dan, FETÖ’ nün alacağı istihbarat ne olabilir ki?
Bir ömür bu ülkede yaşayan biri olarak düşünüyorum da, ben kendi adıma istihbarı değeri olan hiçbir bilgiye sahip değilim. Peki, herkesin gözünün üzerinde olduğu yabancı bir misyoner, terör örgütleriyle paylaşabileceği devletin hangi sırlarına vakıf olabilir ki?
Öyle ya, belki bizim de bilmediğimiz bir durum vardır. Gerçekten de bu papaz bir casustur. Ancak o zaman da biz vatandaşlarını ikna etmesi için devletin belgeleriyle kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmiyor mu?
Sakın kimse bize, sen kendi ülkeni bırakıp yabancı bir papazın tarafını mı tutuyorsun demesin. Bunu iki nedenden dolayı demesin:
1- Ben kimsenin tarafını tutmaya çalışmıyorum yalnızca hakkaniyetli olmaya çalışıyorum. Hakkaniyetli olmaya çalışmanın zorluğu bu zaten; gün gelir ülkenize karşı da olsa yabancı bir papazın haklarını savunmak durumunda kalabilirsiniz.
2- Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Bu ülkeye karşı hak ve sorumluluklarımız var. Bu ülkede olup biten her şey bir şekilde hepimizi de ilgilendiriyor. Şayet birileri şu veya bu nedenle ama yeterince haklı olmadan afra tafra yaparak, tozu-dumanı kaldırarak hepimizi bir papaz yüzünden dünya ile papaz ediyorsa ve çıkarlarımızı tehlikeye atıyorsa bizim de bu soruları pekâlâ sorma hakkımız olmalıdır.
****************
''Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız''
Malum, Alman hukukçu Carl Schmitt ''modern devlet teorisinin bütün önemli kavramlarının dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramları olduğu''nu yazmıştı.
Bununla tutarlı olarak, modern devletler yeryüzünün yeni tanrılarıdır. Ama bu tanrılar içinde ''Türk Devleti''nin özel bir yeri vardır: Diğerleri sadece tanrı iken o Tanrı'nın kendisidir. Nitekim ''Türk Devleti'' din derslerinde öğrendiğimiz Tanrı'nın ''zatî sıfatları''nın çoğuna sahiptir.
Şöyle ki: Türk Devleti ''vâcib-ül vücut''tur (varlığı zorunludur), varlığını başka bir varlığa borçlu değildir, tektir, ezelden beri vardır (kıdem), ebediyyen var olacaktır (bekâ).
''Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız'' diye boşuna söylenmemiştir.
''Devletin bekâsı''nın ''devlet adamları''mız ile ''devletlû'' olmakla ''şereflenen'' siyaset adamlarımızın temel kaygısı olması da boşuna değilmiş! Mustafa Erdoğan