Bakın bunun nasıl bir saçmalık olduğunu bir de başımdan geçen bir anekdotla anlatmaya çalışayım.
Bundan tam 20 küsür yıl önceydi. Yeni evli sayılırdım. Marketten bir şeyler almış eve gidiyordum. Bir elimde eşya poşeti, diğer elimde ise kulpu yerinden çıktı-çıkacak hissi veren plastik bir yoğurt kabı. Vakit, akşam namazı sonrası artık gün hafiften kararmış durumda.
Elimdeki yoğurdun başına bir kaza gelmemesi için yalnızca önüme bakarak dikkatle yürümeye çalışıyorum. O esnada yoldan kaldırıma doğru birinin geçmeye çalıştığını htim. Kendisiyle çarpışmamak için refleks olarak biraz yavaşladığımı hatırlıyorum.
O şahıs önümden geçip birkaç adım da attıktan sonra birden dönüp bana; “terbiyesiz, ahlaksız...!” şeklinde hakaret edip saydırmaya başlamasın mı!
Bunun bir kadın olduğunu ancak başımı kaldırıp kendisine baktığımda anladım. O ana kadar önümden geçen bu şahsın bir kadın mı yoksa erkek mi olduğunu bile fark etmemiştim. Kendisine hiçbir şekilde dokunmamıştım, çarpışmamıştık, asla ağzımdan bir kelime çıkmamıştı, hiçbir şekilde konuşmamıştım... ama her nasıl olduysa o kadın orada birdenbire dönüp bana hakaretler yağdırabilmişti..!
Hiçbir şey yapamadan donup kalmıştım. Başımı dön derip sağ tarafıma baktığımda yanımda takriben 50 yaşlarında bir adamın durduğunu gördüm. Çaresizce adama şunu sordum: ağabey, ben buna bir şey mi dedim? Adamın bana cevabı şu oldu: Yok kardeş yok, sen ona bir şey demedin de ancak o, senin kendisine bir şey demeni istiyor..!
Adam bunları söylerken kadın ise hala yerinde durmuş kızgın kızgın bana bakıyordu. Ben de çaresizce başımı öne eğip yoluma devam ettim.
Bir de şöyle düşünün: yanımda bana şahitlik edecek o adamın da olmadığı bir durumda “beyanı esas olan” o kadının beni tacizcilikle suçladığını..!
Son olarak şunu söyleyeyim; herkes şunu bilsin ki, bugün Feminizm gelenekten çok daha karşı konulması güç bir tabuya dönüşmüş durumdadır. Asıl olan ise ne gelenek ne de feminizmdir; elbette ki sağduyu ve adalettir.
****************
ŞU BASİT GERÇEĞİ BİR TÜRLÜ KAVRAYAMADIK:
Bir yerde demokrasi, insan hakları ve hukuk yoksa orada insanlar hiçbir şekilde özgür olamazlar; otoritenin kulluğundan Allah’ın kulluğuna, barbarlıktan medeniyete yol bulamazlar...
Alın size bir örnek:
1920 ler de İran da kadınların başörtüsü takmaları yasakmış, polis başı kapalı ve çarşaflı kadınların örtülerini zorla indirebiliyormuş.
İranlı yazar Rıza Baraheni, babasının annesini ve karısını bir çuval içinde gizlice nasıl hamama götürdüğünü ve sonunda da polise nasıl yakalandığını anlatır (M. Akyol, Özgürlüğün İslami Yolu).
Biliyorsunuz, İran’ın bugün geldiği nokta ise o günün tam tersi; bu sefer de kadınların başlarını açmaları yasak..!
Asla ders almıyoruz, asla..!
**************
OTORİTERİZM
Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik, bir arpa boyu yol gittik; bir tur dönüp yine aynı yere geldik...
Otoriter İslamcılıktan yine döndük-dönüyoruz Kemalizm’e!
Yine mi?
Evet, yine..!
Bu kafayla gidersek böyle...
Doğu ekspresine binip batıya gidilmiyor.
Bileti otoriterizme kesenlerin bu topraklarda uğrayacağı durak, ya Kemalizmdir veya İslamizm.
Var mı ötesi?
Bu kafayla otoriterizmin pençesinden kurtuluş yok.
Hâlbuki bugün mahkûmu olduğumuz otoriter “İslamcılığın” sebebi yine otoriter Kemalizm değil miydi?
Evet...
Ancak yine yaklaşıldıkça, istasyonda görünen yazı da netleşiyor: Kemalizm!
Taibizmi mi beğenmediniz? O halde alın size Kemalizm!
Yapın seçiminizi; kırk satır mı, kırk katır mı?