Yıllardır ilimize ilk gelen ve basınla ilk tanışan müdürler amirler üst düzey yetkililer Basınla polis iki kardeş kurumdur her ikisi de kamu hizmeti yapmaktadır ve her ikisi de zaman zaman bir ara da çalışarak birbirlerini tamamlamaktadır derler deriz.
Evet, doğrusu da budur. Çünkü Polis ya da emniyet güçleri buna artık eskide sadece kırsal alanda görev yapan şehir merkezlerine güvenlik anlamında istenilmedikten sonra karışmayan şimdi jandarmayı da katarsak güvenlikte sorumludurlar. Gazeteci ya da basın mensubu da yapılan bu güvenlik olayının detaylarını da öğrenerek halka haber vermekle görevlidir ve iç içe yan yana çalışmaktadırlar.
Gel gör ki pratikte böylemidir hiç de böyle değil zinhar böyle değil.
Polisin görevleri paylaştırılmış birimler ayrılmış her birim kendi işi ile mesuldür ve görevlidir.
Terörle mücadele terör le güvenlik şube güvenlikle trafik trafikle vs gibi herkesin görevi bellidir ve amir müdürleri ne der nasıl yönlendirirse de o şekilde görev yapmak zorundadırlar.
Gazeteci, her olaya her yaşanan vakaya A siyasi ya da B siyasetçi ya da siyasi değil adli suçtan adliyede olan ya da adliyeye gitmeden önce olayları takip eder ve halkın haber alma özgürlüğünü en iyi şekilde hazırlamaya yapmaya çalışan basın emekçileridirler.
Polis bu nedenle basın emekçilerine çalışanlarına daha rahat çalışma ortamı yaratmak durumundadır. İşte birliktelik beraber çalışma böyle zamanlarda olur olmalıdır.
Yoksa olay olmuştur, olay mahalline basını sokmayacaksın, olay mahkemeye intikal etmişse mahkemeye gitmeden ya da giderken basını yaklaştırmayacaksın…..
Gazeteci “ ben gazeteciyim “ dese bile “ bana ne kim olursan ol buradan uzaklaş “ gibi kaba bir dil ile azarlar bir tavır takınarak ağzının içinde ne idüğü belirsiz sözler söylerse söylüyor sa birlikte çalışmayı bırakın gazetecinin çalışması haber hazırlaması na engel olmaktan başka bir iş yapılmaz yapılmamış olunur.
O zaman da polis – gazeteci dostluğu birlikteliği tek taraflı ihlal edilmiş olmaz mı? Sayın müdürüm..
Sayın Emniyet müdürüm sizin ne kadar iyi niyetli sağlıklı ve mütevazı düşündüğünüzü ve uygulamalar yaptığınızı dört yıldır görüyor ve yaşıyor zaman zaman da bir araya gelerek konuşuyoruz sizin bu konularda ki duyarlılığınızı da biliyor ve takdir ediyoruz.
Ancak bazı olaylar yaşıyoruz ki o an için sizleri rahatsız etmemek için de telefona sarılmıyoruz. Sizlerin o güzel düşüncelerinizi uygulamalarınızı ihlal eden bir takım memurlarınızın olduğunu bunların hem size hem de bize zarar verdiğini o çok güzel geçmişinize çok küçük de zarar vereceğini vereceklerini düşündüğümden sizleri aydınlatmak adına bu yazıyı yazmak durumunda kaldım.
Ben sizi iyi tanıyan biri olarak sizin hiçbir zaman hiçbir şekilde zarar görmenizi istemem çünkü sizin zarar görmenize en çok da ben üzülürüm……………. saygılar
********************
YÜK MÜ, BÜYÜK MÜ?
Ünlü İngiliz tarihçi Thomas Fuller ;”Bir kimsenin hem büyük hem de iyi olması, pek enderdir.” demiş.
Gerçekten de BÜYÜK kelimesinin yarısından fazlası YÜK’ ten oluşur. Büyük Devlet Adamı geçinenlerin çoğu da aslında Milletin omuzlarında YÜK’ ten başka bir şey değildir.
Şu anda Türkiye’nin en büyüğü Sayın Cumhurbaşkanımız. Allah’tan o milletimizin sırtında Bütün yükü taşımaktadır. Tüm Türkiye nin bütün yükünü tek başına omuzlamış durumda. Demek ki ya kimseye güvenmiyor ya da çok güçlü olacak ki bütün yükleri sırtladı gidiyor
Yasamanın bütün yükü onun omuzlarında...
Yürütmenin bütün yükü onun omuzlarında...
Yargının bütün yükü onun omuzlarında...
Kısaca Devletin A dan Z ye bütün yükü onun omzunda….
Hamalın biri, sırtında kendinden neredeyse iki kat büyük bir duvar saatini kan ter içinde taşıyormuş. Tam bir sokağa dönecekken saatin arkası Temel'e çarpınca Temel çok kızmış ve hamala bağırmış;"Kardeşum sen da herkes gibu normal pir kol saati taş usana!"
Bizim Cumhurbaşkanımızda normal bir Cumhurbaşkanı gibi davranıp sadece yürütmenin yetkilerini taşısa amenna.
Ama o, bütün yükü sırtladı gidiyor.
AKP ile birlikte bütün yükü omuzlamayı göze alıp tüm yetkileri tekelinde topladı. Bu durumda da, hamalın saati gibi, ister istemez ucu bir yerlere dokunuyor. Birilerinin canını yakıyor, birilerinin de canına minnet oluyor.
Bu kez aşırı yük taşıyan, Hamal değil Temel’miş. Kamyonuna kapasitesinin iki katı yük yükleyen Temel’i durduran trafik polisi kamyonu kantara çekmiş ve ;” Kamyonunuzda taşıyabileceğinden çok fazla yük var. Maalesef ehliyetinizi almak zorundayım.” demiş.
“ Penumle dalga geçmeyun polis pey!” diye cevap vermiş Temel “ Yani 20 gramluk ehliyeti alınca mı yüküm hafüfleyecek?”
Evet, Mart 2019’da çok önemli bir yerel yönetimler seçimi var. Kulisler yavaş yavaş kızışmaya başladı. Bir yandan AKP, MHP yerel seçim ittifakı çatlarken, diğer taraftan, büyükşehirlerde ciddi ciddi CHP- İyi Parti ittifakından söz edilmeye başlandı.
Hoş, Sayın Bahçeli kesin bir dille ;” Yerelde ittifak yok!” dese de konu Bahçeli’nin Bekası oldu mu akan sular durur. Bahçeli’nin bekası demişim, Devlet’in Bekası olacaktı. Sayın Cumhurbaşkanımız da buna karşılık “ O zaman sepeti koluna herkes kendi yoluna!” diye veciz bir cevap vermişti.
Ama o da doğacak sonuçları düşününce, Sayın Bahçeli’ye;” Sepet sepet yumurta, sakın beni unutma!” diyebilir di dedi. Mecliste verilen AND ımız yeniden okunsun önergesinin rad edilmesi dâhil her konuda ve yerel seçimlerde dahil her alanda anlaşma sağlamış kardeş kardeş gidiyorlar
CHP ile İyi Parti ittifakı olur ve bir de en doğru adaylarla desteklenirse; CHP İzmir’i korumakla kalmaz İstanbul ve Ankara’dan birini, belki de ikisini birden alabilir.
İşte o zaman, omuzlarına, taşıyacağından çok fazla yük yüklenmiş olan Sayın Cumhurbaşkanımızın da ehliyetini elinden alma fırsatı doğar
. Hem de çok kısa sürede.
Siz de sakına, Temel gibi 20 gramlık ehliyetle ne olur, demeyin.
Yapılacak bir erken genel seçimle, Sayın Cumhurbaşkanımızın elinden alınacak olan; Türkiye’yi tek başına yönetme ehliyetinden bahsediyorum.
Bütün YÜK’ ten kurtulmaktan yani...
Hem O, hem biz...
