Günün herhangi bir vaktinde mahalle veya köy muhtarının davetiyle ifade vermek üzere karakol ya da her hangi bir güvenlik merkezine rahatlıkla gidebilecek insanların kapıları vakitlerden bir sabah namazında hiddetle çalınarak eşlerinin, çocuklarının dehşete kapılmış halleri arasından alınıp apar topar bir hukuksuzluğa doğru götürülmesi durumu ne yazık ki her geçen gün yaygınlaşarak devam ediyor. Tüm köy, mahalle veya apartman komşusu tanıdık veya tanımadıklarınızın gözünde tehlikeli bir hain damgasıyla yaftalanmanız kimsenin umurunda değil artık.
Sizin gerçekten bir zanlı veya masum olup olmamanız, herhangi bir telefon konuşmanızda dil sürçmeniz, kasıtlı veya kasıtsız her hangi bir sosyal medya haberini paylaşmanız beklenmedik, umulmadık bir anda alınıp götürülmenize yetiyor artık. Herhangi bir dernek, parti, vakıf, sendika veya İnsan Hakları Kuruluşuna üye olup olmamanız, Kadın veya Erkek olmanız, durumu değiştirmiyor. Yeter ki hakkınızda sizi yargının elline teslim edebilecek kadar hazırlanmış dokümanlar olsun. Geçen hafta masumiyetine inandığımız Malatya İHD şube başkanının başına gelenler ne durumda olduğumuzun göstergesidir
Sonrası malum uzun gözaltı süreçleri, yüksek tutuklanma ihtimalleri, yakınların çaresiz ve umutsuz bekleyişleri, avukatların sonuçsuz çabaları, uzun tutukluluk halleri, uzun süre hazırlanmayan iddianameler, aile ve yakınların cezaevleri önündeki serüvenleri, dağılan dökülen aile ve akrabalar, kırılmalar, üzülmeler, öfkelenmeler, ömür buyu sürecek travmalar vicdanları tınlatmaya yetmiyor bile. Hiç kimse bu durumdan muaf değil artı. Rutin hale gelen uygulamalar, duygusu, düşüncesi, inancı, mesleği, cinsiyeti ne olursa olsun her kese günün birinde sıranın gelebileceğini gösteriyor maalesef.
Toplumda yaşanan bölünme ve saflaşma durumu bir başka felaketin habercisi adeta. İktidardakiler muhalefettekiler, Cumhurcular Miletçiler, ötekiler berikiler, Aleviler Suniler Türkler Kürtler, laikler, muhafazakârlar, Suriyeliler, Türkiyeliler. İş bulanlar iş bulamayanlar, açlar toklar uzatın uzatabileceğiniz kadar ayrışmalar. Gündelik yaşamdaki bölünmenin ötesinde duygu ve düşüncedeki yarılma çok daha ürkütücü boyutlardadır.
İnsanlar kendilerine yapılmasını istemedikleri bir muameleyi bir başkasına yapılmasından rahatsızlık doymuyor. Empati yoksunluğuyla vicdanlar aşınıyor. Ortak değerler bağlayıcılığını yitiriyor. Toplumu birbirine bağlayan bağlar kopuyor. Karşılıklı kin nefret dozları yükseliyor. Bilimsellik yerine dogma, diyalog yerine monolog, uzlaşı yerine çatışma, konuşma yerine susma, itiraz yerine kabul geçiyor. Her koşulda kabul makbul vatandaşlığın yerine geçiyor.
İzlenen yol ve yöntemler yarınlar için umut içeren yöntemler olmaktan çıkıyor. Aidiyetleri, birlikte yaşama bağlarını zayıflatıyor, yakınlaşma yerine uzaklaştırmayı içeriyor. Geleceğe dair kapsayıcı iyimserlik yerine kötümserliği sağlıyor.
Bu hale gelinmesinde herkesin hepimizin her yurttaşın günahı var. Bazen suskunluğumuzla bazen konuştuklarımızla, bazen doğrularımızla bazen yanlışlarımızla, bazen cesaretimizle bazen korkularımızla, bazen inandıklarımızla bazen inanmadıklarımızla katkıda bulunduk. Yolun sonuna doğru yuvarlandığımızı akıl etmenin bir yararının olup olmayacağını bilmiyorum ancak yakın gelecekte mutlu olmamızı sağlayacak verilerden uzak olduğumuzu söylemek daha doğru olur.