Türkiye 24 Ocak 1980 kararlarıyla neo-liberal ekonomik politikaların denetimine alınmak üzere askeri darbe eşliğinde küresel sermayenin hizmetine açıldı. Kamu ağırlıklı karma ekonomik sistem tasfiye edilerek elde avuçta ”milli ve yerli” ne varsa özelleştirme adı altında satışa arz edildi.
İMF nin ağır kemer sıkma politikalarıyla piyasanın tamamına yakını işbirlikçi yerli, yabancı sermayenin envanterine alınmasına karşın elde edilen kaynaklarla günü birlik siyasi ve ekonomik politikalar izlendi.
Üretim esaslı model yerine tıpkı Venezuela’da olduğu gibi ithal ikameci politikalar esas alınarak ekonomiyi yönlendirme dayanakları ortadan kaldırıldı.
Tarımsal girdiye dayalı işletmeler yabancı tekellere ikram edilmesi ardından bu işletmelere tarımsal ürün sağlayan tarım alanları yok edildi. Sarımsak tan Patlıcana, Tütünden Anasona, Şeker pancarından Saman’ a Buğday dan, Mercimek,nohut,Pirince, Domatesten Karpuza, Sütten Yumurta’ya,Tavuk’ tan sığıra kadar akla gelen her türlü tarımsal ihtiyaç ürününü karşılayabilen Türkiye zaman içinde tamamen dışa bağımlı bir ülke haline getirildi.
2002 yılından bu güne dek uygulanan kuralsız serbest piyasa politikasındaki en büyük payın sahibi olan siyasal iktidar, kendisinden önceki bütün hükümetlerden daha fazla sorumlu iken soğan, patates ve marketlerle ilgili sarf ettiği üslup ortalama zekâya sahip her insanı hayrete düşürecek kadar tuhaftır. Çünkü 2002 Kasım ayında iktidar olan AKP den, geldiği siyasal gelenek gereği ilahi mabetler kurması beklenirken, tam aksine küresel kapitalizmin mabedi sayılan Süper market ve AVM ler le ülkeyi çepe çevre küresel kapitalizmin hizmetine sundu.
Bir yandan kırsal kesimde yaşayan nüfusu tarımdan kopararak kent varoşlarına tıkarken, diğer yandan yüksek borçlanmalarla kentler ve kasabalar beton yığınlarıyla nefes alamaz hale getirildi. Bir yandan cadde ve mahalle esnafı ortadan kaldırılırken diğer yandan kentlerin ve kasabaların her sokağına Süper market ve alış veriş merkezleri inşa edildi.
Kısaca tarımsal üretim zinciri bir yandan tohumdan mahsule kadar GDO ve kimyasallarla çökertilirken, diğer yandan azami zamlarla mazot, gübre, ilaç gibi zorunlu tarımsal girdinin maliyeti olabildiğince yükseltildi.
Uzun süre ısrarla sürdürülen yanlış siyasal, ekonomik politikaların sonucu olarak ortaya çıkan çok kapsamlı, derin yapısal ekonomik krizin yol açtığı siyasal kaosun sorumlusu olarak soğan, patlıcan ve marketlerin görülerek hedef alınması bir siyasal becerinin ürünü olsa gerek.
Doğrudan hükümetin iradesiyle her gün köprü, yol, doğal, gaz, iletişim, akaryakıt, eğitim, sağlık, ulaşım, enerji, vergi ve cezaların % 70-80 oranında arttırıldığı yerde market ve patlıcan üzerinden yapılan sert siyaset 31 Mart yerel seçimleriyle ilgili bir propaganda yöntemi olup toplumu etkilemeye yöneliktir.
Çünkü yaşanan ekonomik ve siyasal gerçeklikten bihaber bir toplumsal yapı bu işe atlamak üzere hazır bekliyor.