31 Mart 2019 tarihinde yapılacak yerel seçimlere bir ay gibi kısa bir süre kalırken özellikle iktidar sözcülerinin propaganda dili ve dozu dehşet verici boyutlardadır.
Adeta seçim yerine savaşa gidiliyormuş gibi bir üslup esas alınmakta, her şey “beka, bela ve terör” ifadeleriyle tanımlanmakta, muhalefet eden her kes susturulmaya çalışılmaktadır.
İktidarın bu sert üslubuna karşın, muhalefetin nispetten daha temkinli ve sakin bir üslubu esas aldığını söylemek mümkün.
Ancak son derece, kırıcı ve ayrıştırıcı olan bu dil yerel seçimlerin iktidar açısından çantada keklik olmadığını göstermektedir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında Cumhur ittifakı açısından her şeye rağmen gerekli konsolidasyonun sağlanamadığını ifade etmesi, yaşanan gerilimin nedenine de işaret etmektedir.
Kuşkusuz İktidarın sert dili sadece seçim propagandasıyla sınırlı olmadığını görüyoruz. her türlü maddi manevi devlet olanakları sınırsız kullanılmasına karşın, demokrasi kırıntısının olduğu hiçbir ülkede yaşanamayacak baskı, kuşatma, tehdit yöntemleri kullanılmakta, yeni Türkiye modeli hakkında da ip uçları vermektedir.
Geçmişte yani eski Türkiye olarak ifade edilen Ülkede yapılan tüm seçimlerde seçimlerin adil, demokratik, şeffaf ve tarafsız olması bakımından iç işleri ve Adalet bakanlarının seçim öncesinden görevden ayrılarak yerlerine tarafsız bakanların atanmasıyla daha güvenli seçimler yapılması noktasında teamüller mevcuttu.
Oysa mevcut seçim ortamında bütün gücüyle seçim çalışmasına katılan taraflı ve partili Cumhurbaşkanı yetmezmiş gibi çok taraflı İçişleri bakanının her gün muhalefet başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlere karşı tehdit ve suçlayıcı bir dil kullanması seçimlerin ne denli eşit ve demokratik geçeceğini de göstermektedir.
Ayrıca muhalif olan her kesin terör örgütü üyesi yaftasıyla yaftalandığı, gözaltı ve tutuklanmalarla sindirildiği, gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalarla toplumun dinamik kesimlerinin baskılandığı, yargı sopasıyla hiç bir haklı gerekçeye dayanmaksızın muhalefetin susturulduğu bir zeminde elbette adil demokratik bir seçimden söz etmek olanaksızdır.
Yaşanan derin ve kapsamlı ekonomik krizin, 17 yıllık iktidar açısından yarattığı endişe iktidar sözcülerini daha da hırçınlaştırmaktadır.
( FETÖ-PKK) mensubiyetiyle yapılan suçlama kapsamı genişletilerek iktidara karşı hoşnutsuzluğunu dile getiren her kese karşı kullanılmaktadır.
Gıda fiyatlarının arz talep ve maliyet unsurları gibi serbest piyasa koşulları nedeniyle yükselmesine karşın sebze üreticisinden komisyoncusuna, pazarlamacısından marketine, biberinden soğanına, domatesinden patlıcanına kadar her kesin her şeyin terörist kavramı içerisine alınması, bilinen meşhur çekiç ve çivi metaforunu anımsatmaktadır.
Elinde çekiç olanın, her şeyi çivi olarak görmesi gibi.
İktidar yetkili ve sözcüleri de ellerinde tutukları her türlü ekonomik ve kurumsal devlet gücünü muhalefeti ezmek üzere kullanabilme hak ve meşruiyetine sahip imiş gibi seçim kampanyası yürütmektedir.
Kayıma devredilen HDP li belediyeler açısından da durum farklı olmadığı gibi daha yüksek dozda ve sürekli hale getirilen baskı, tehdit ve korku ile ortam baskı altına alınmaktadır.
Bir yandan demoklesin kılıcı gibi, seçilecek belediye başkanları üzerinde yeniden kayım tehdidi sallanırken, diğer yandan adaylar suçlanarak ellenmeye çalışılmaktadır.
Yaratılan kaotik iklime rağmen kazasız ve belasız bir yerel seçimin gerçekleşmesi hepimizin özlemle arzu ettiği demokratik bir yaşam için son derece gereklidir.