Tarihi seçim’e saatler kala bu yazıyı son bir hafta doğup büyüdüğüm kentin seçim nabzını almak üzere bulunduğum Bitlis’ten yazmaya çalışıyorum.
Dilim döndüğünce gördüklerimi, duyduklarımı, sohbet ve görüşmelerden edindiğim bilgi, izlenim ve aktarımları ifade etmeye çalışacağım.
Her şeyden önce bu güne kadar yaşanmamış sıra dışı, bir seçim kampanyası yürütüldüğüne tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. İktidar açısından ifade etmek gerekirse geçmişte Türkiye’nin seçim ve demokrasi tarihinde gerçekleşen hiçbir seçim pratiğinde yaşanmamış, uygulanmamış bir tarz ile karşı karşıyayız.
Geride bıraktığımız tüm seçim teamüllerinde tarafsız kalması gereken iki şahsiyetin yani Cumhurbaşkanı ve İçişleri bakanı nın son derece tarafgir, öfkeli, İntikamcı, tehditkâr diliyle bir kampanyanın yürütülmesi bu seçimin en belirgin özeliğini ifade etmektedir.
Diğer taraftan Muhalefetin bu tehditkâr dile karşı savunmacı bir pozisyonu esas alan bir tutumu izlemekten başka bir seçeneği geliştiremediğini gözlemlemekteyiz. Her ne kadar bazı belediye başkan adayları kendi kişisel proje ve yol haritalarından söz etseler de seçimin genel siyasal havası bu şekilde esmektedir.
Seçimin asıl belirleyeni olan seçmen açısından bakıldığında işler daha da karmaşıklaşıyor. Sınırlı sayıda insan seçim kampanyasının gündelik figürü olurken asıl çoğunluk sessiz, çoğunluk suskun, çoğunluk öfkeli, çoğunluk muzdarip, çoğunluk umutsuz, çoğunluk yılgın, çoğunluk kaygılı, beklide çoğunluk kararlı durmayı tercih etmektedir.
Bu nedenle ne yapılan mitingler, ne yapılan anketler, ne verilen vaat ve sözler bu seçimin sonuçları hakkında bize doğru ipuçları vermeyecektir. Çünkü seçim kampanyası sadece görünenlerle sınırlı değildir. Her şeyden önce seçim kampanyası güvenilir gerçek demokratik, eşit, şeffaf bir hat üzerinde yürümediğini herkes görüyor ve söylüyor.
Bir yandan devletin bütün olanağını sınırsız kullanan iktidar cenahı, Diğer taraftan HDP nin Bitlis mitingi örneğinde olduğu gibi konuşma platformunun kurulmasına dahi izin verilmeyen eşitsiz durumun ortaya çıkaracağı tablonun vicdanlardaki karşılığı ne olur ancak seçim sonuçları açıklanırken belki görebileceğiz.
Her iki ittifakın, yanı Cumhur ve Millet ittifakının üzerinde mutabıklaştığı Ahlât’ ilçesinin belediye seçimiyle ilgili yürütülen kampanya seçim tarihine geçecek niteliktedir. Bir yandan ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarıyla boğuşan vatandaşın evine Soğan ve patates almakta zorlandığı bir ortamda, yüz milyonlarca liraya mal olacağı bilinen ve Ahlâtta inşasına karar verilen İkinci büyük sarayın kış ortasında başlatılan göstermelik inşaat çalışması, diğer yandan geçmişte olduğu gibi tarafsız olması gereken İçişler bakanının bir akşam üstü Ahlâta yaptığı ziyaret ve AKP adayının emrinde olduğuna dair ifade ettiği tehdit dolu sözler bu seçim kampanyasının seremonisi arasındaki yerini çoktan almıştır.
Görebildiğim kadarıyla bu seçim sonuçlarını ne anket şirketleri, ne devlet imkanlarıyla yürütülen baskıcı kampanya ne, aile, aşiret, ideoloji ve inanç ilişkileri ne de belediye başkan adaylarının ütopik kent projeleridir.
Bu seçimin asıl belirleyeni sessiz ve suskun kalmayı tercih eden milyonlar olacaktır. Bitlis kent merkezinde bir esnafa seçimler ile ilgili düşüncesini sorduğumda aynı şeyi söylemişti “ biz sadece susuyor ve izliyoruz çekilecek gibi değil” gırtlağını göstererek “ ha buraya kadar geldi” Soğuk ve yağışlı havada saatlerce kararlı bir şekilde Pervin Buldan ın konuşmasın bekleyen vatandaşın Ruh hali, Esnaf vatandaşın ruh haliyle aynı idi..