Ağır ekonomik bunalım, İnsan hakları ihlali, zam, zülüm, işsizlik, yoksulluk ve yolsuzlukların cenderesinde bunalan bir ülke nerede ise her gün ortalama dörtten fazla insanını iş cinayetlerine kurban verirken, KHK lar la mağdur edilen kamu çalışanlarının trajediye dönüşen akıbeti gölgesinde gerçekleşen klasik 1 Mayıs kutlamaları…
Bir yandan tarihin en yüksek işsizlik ve yoksulluk belası yaşanırken, diğer yandan açlıkla terbiye edilmek üzere çalışma hakları ellerinden alınan ve ağır psiko travmaya maruz bırakılan on binlerce kamu çalışanı her geçen gün hızla korkunç sona doğru yol almaktadır.
Dağılan aileler, çaresizlik içinde kıvranarak kahırın dan biten yaşamlar, dayanamayıp intihar yolunu seçen onlarca insan, göç yollarında hazin ölüm hikayeleri, kurtuluşu hayal ederken nehir ve denizlerde boğularak yaşama veda eden kadın ve çocuklar.
Mevcut yasaların uygulanmasıyla önlenmesi mümkün cezaevlerindeki acı durum, ölüm orucuna dönüşen açlık grevleri, hücre hücre eriyerek ölen evlatlarının sesi duyulsun diye cezaevleri önünde her türlü baskı ve şiddete uğrayan anne ve babalara yapılan, muameleler, toplumun büyük kesiminde vicdanları yaralarken, netameli hale gelen yerel seçimler sonrasında “ demiri soğutmak gerek” diyen cumhurbaşkanının tam aksine siyasetteki ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dilin yanı sıra şiddet ve gerilim politikasındaki ısrar ülkeyi huzur yerine kaosa, legal ite ve meşruiyet yerine zor ve hukuk dışılığına doğru sürüklemektedir.
Ülkede yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasal bunalımı sadece iç problemlerden kaynaklı olduğunu sanmak ve sınırlamak elbette doğru değildir. Küresel ekonomik ve siyasal ilişki ve etkilerinde tesiri vardır.
Çünkü modern kapitalist sistem olarak adlandırılan, ancak insanlık tarihinin en ilkel, en barbar, en acımazsız, en sömürgen sistemi olan piyasacı ekonomik model güçlüyü daha güçlü kılarken, zayıfı da bir o kadar ezmekte ve adeta insanca yaşam sahnesinden silip atmaktadır. Üstelik bu barbarlığı hiçbir ahlaki ve insani kaygı duymaksızın gerçekleştirmektedir.
İfade etmeye çalıştığımı bu yönetim anlayışının ve barbarlığın sadece ekonomik yaşamla sınırlı olmadığı gibi bütün siyasal ve sosyal yaşamı da pençesine almış bulunmaktadır.
Hiçbir inanç ve kurala bağlı değildir. Belli bir doyum sınırı yoktur. Meselenin insani ve ahlaki boyutuyla ilgilenmez. Acımazsızdır, her türlü evrensel insanlık değerlerinden yoksundur.
Sadece kendi egemenliğini, sarayını ve saltanatını düşünür, gücünü ve iktidarını asla paylaşmayı düşünmez, evrensel demokratik kurallar kendisi için araç olmaktan öteye geçmez, İnsanlığın ortak mirası olan doğa ve çevreyi babasının malı gibi harcar yok eder, yer altı ve yer üstü kaynakları bir çırpıda bitirmekten kaçınmaz.
Evrende var olan her şeyi mülkiyetine alır kimseye yaşam hakkı vermez. Teknolojiyle destekleyip birleştirdiği sermaye ile kendisi için yer üstü cennetini yaratırken, yoksul yüz milyonlarca insan için cehennem yapmaktan kaçınmaz,