Telefonun ucundaydı; sesi çatallaşmıştı. Neyin var diye sormaya kalmadan “ Şu an ceketimden başka bir şeyim kalmadı” dedi!
Belki de binlerce iflas edenden sadece biriydi!
Esnafı geziyorsun aynı dert! Dün ilçeye uğramıştım biraz sebze alıp, köye gideyim dedim. Adamın biri tezgâhta bir karpuz alıp teraziye koydu. Sekiz kilo geldi. Tezgâhtaki poşete koyup “ Amca otuz altı lira” dedi. Amcanın gözleri fal taşı gibi açıldı “ Niye kilosu kaç lira ki?” dedi. Tezgâhtar “dört buçuk” diye cevap verdi. Adam usulca poşeti yere bırakıp, söylenerek dışarı çıktı!
Bir şeyler olmuş kimse farkında değil! Esnafı, memuru, işlisi, işsizi... Nereye elini atsa yanıyor.
Bu tabloyu kurtarmak yerine varsa yoksa İstanbul seçimleri! Vallahi iyi bir göz boyama. Piyasanın yangınına iyi bir oyalama!
O seçim bir şekilde olacak!
Kimin kazanması hiç umurumda değil!
Ha Ekrem, ha Binali!
Yok, “ilahi kim kazanır?”diyorsanız, fazla kafa yormayın şunun şurasında ne kaldı?
Adamın elinden hak ettiği mührü alanların bir daha seçim vereceğini mi zannediyorsunuz?
Hem fazla meraklanmayın, yeni bir Genel seçim geliyor! Üstelik küçük dillinizi yutak cinsten ve şirazesinden çıkacak kimi siyasi ideolojilerin size parmaklarınızı ısırtacak günlere de hazır olun!
********
DAVUTOĞLU
Rivayet o ki, parti kuracakmış! Gerçi bugüne kadar Reisin hanesinden kaçanlardan hiç biri iflah olmadı ama yine de bakıp görmek lazım!
Ben Ahmet Beyi o boyundan çok daha uzun ve sert konuşmalarından ve bir de dosyama eklenen ve kendisine hakaret ettiğim gibi bir iddiadan bilirim! Şimdi dava yargıda olduğu için o konuya hiç girmeyeceğim!
Tabi geçmişte parti kurmaya çalışanların hepsi, Diyarbakır’a gidip orada temel atıp döndüler! Bir nevi Hac gibi, yüz sürmeden olmuyor!
Şimdi Ahmet Bey gidip orada parti açılış yapacak diye söylentiler var!
E, yaparken de duygulu bir konuşma yapması adettendir! Ne konuşacağını size burada harf harf sıralayabilirim! Ancak girişi şöyleyim siz gerisini getirin, “ Değerli Kürt kardeşlerim, araştırdım ben de Kürdüm; hemi de Diyarbakırlı!..”
İşte bu girişle alkışlar kopacak, sevinç gözyaşları sel olup akacaktır!
Sonra dönüp Cizre, Silopi ye bakacak “ Bakın bir zamanlar orada dumanlar tütüyordu, şimdi hiç bir duman var mı?” Gelince onu yapanlardan hesap soracağız!” Meydan bu söze yıkılacak; “ Her bıji Xalo Ahmet” diye yer yerinden oynayacak ve gözler bir tek “ Kırıx Meme’yi arayacak ama o artık yok! O öldü!
Bıji Serok Ahmet!
****************
NİHAT HOCAM
Televizyon ve teknoloji olmadığı için bin dört yüz yıldır hala abdestin nasıl bozulduğunu, sakız çiğnemenin ramazandaki günahını bir türlü çözememiştik!
Gâvur bunları icat edince Elhamdülillah sayende hepsini öğrendik. Çıktığın bu Gâvur icadı kanallarda köşe olman her ne kadar sence Allah vergisi bir şanssa da, buna gâvur şansı demek en doğru olanıdır!
Son yaptığın iş göz yaşartıcıydı! On üç yaşındaki bir Ermeni çocuğunu “yirmi birinci Müslüman” olarak İslam âlemi hanesine kaydettin ya, gerisini boş ver! Bakma seni eleştiren hınzırlara! Onlar alışmış, ilahi kafasını uçurarak Müslüman edecekler ve uçan kafada çıkacak ilk “ Eş....” tamamlanmayan Kelime-i şahadetin tek hecesi olsa da onun cenneti son nefesinde kanlı bir kafayla nasıl hak ettiğini dini sohbetlerine meze edeceklerini de en iyi sen bilirsin!
Bu Ermeni çocuğunu Müslümanlığa kabul etmişken, onun “ Ermeni asıllı Türk vatandaşı” olduğunu vurgulanan önemliydi! Yaş aralığını da iyi seçmişsin! Ergenliğin başı bir yaşta onu yakalaman süper bir hamle! En azından bu yaşta ona musallat olacak şeytanlardan da korudun!
Şimdi iş başa düştü! Öyle kuru kuruya Müslüman olunmaz! Kuran kursları ve cemaatlerle tanıştırın ki, göğsüne iman dolsun!
Gerisi mi?
Eğer büyür de aslına dönmezse, o her zaman din değiştirmiş bir ermenidir!
Hiç bir iş bulamazsa bile, Nihat Hocasına dua etmesi yeterlidir!
Ne yapacak dünya malını?
****************
ÇAĞIN ÖTE YÜZÜ
Daha ilkokul sıralarında öğretmişlerdi; İlk çağ, orta çağ, yeni çağ, yakın çağ ve en sonunda şu an içinde bulunduğumuz dijital çağ! Gerçi dijital diyorum ama lazer çağı da olabilir, Çünkü artık günü birlik değişen çağların ismine bile yetişmek zor! Öyle eskisi gibi bin yıl falan sürmüyor!
İşte elin oğlu ha bire yeni bir çağın kapısını aralarken, biz ne yapıyoruz?
“Bize oy veren rüz-u mahşerde sorguya çekilmez ve direk cennete gider” diyoruz!
Sonra çıkıp on üç yaşındaki bir çocuğu kameralar önünde yeni bir dinin hanesine geçirerek şov yapıyoruz! Bunu yapan hocanın o televizyon kanalından yüklüce para aldığı bilinen bir gerçek. Yani bu işi Allah rızası içim değil, aldığı paranın karşılığı için yapıyor!
Bizim Hüsamettin abi, bir Ermeni anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Adını “Asadur” koydular. Sonra biraz büyüyüp mahalle aralarında top koşturunca, yaptığı faullere tepki koyan Müslüman çocukları ona hakaret ve aşağılama söylemlerinin dozunu ha bire artırınca gidip annesine sordu. “ Anne neden bize böyle diyorlar” diye. Zavallı anne cevap veremedi sustu!
Neyse ki bir gün ani bir kararla Müslüman olmak istediler! En derin hocayı bulup getirdiler ve bir Kelime-i şahadetle mesele iki dakikada hal oldu. Sonra Hoca elini asadurun başına koyup “ Bundan sonra senin adın Hüsamettin dir” dedi!
Kelime anlamı razı ve keskin kılıç demekti!
Artık o bir Müslüman’dı ve sünnet edilmeliydi!
O dönemlerde sünnet işini berberler yapardı. Bulup getirdiler ve Hüsam etini sünnet edip, bir de ağzına lokum tıkıştırdılar!
Hüsamettin zamanla büyüdü ama ömrü boyunca o lokumla kesilen tarafı arasında gidip geldi!
Sonra ne mi oldu?
Hüsamettin okuyup üniversiteli olunca “ Benim adım Asadur” diyerek aslına döndü! Tabi geri getiremediği tek şey kesilen tarafı! Yoksa hepsi eksiksiz ve tamam!
Diyeceğim o ki, kaç çağ gelirse gelsin biz hep çağın öte yüzünde kalacağız!
Orası kör karanlıktır!