Öğretmendim. Göreve başladığımızda Kenan Paşanın darbesi gelmişti! Birden herkes Atatürkçü kesilmiş ve her köşe başına Atatürk büstleri konmuştu! Okullarda tüm dersler tali duruma düşürülmüş, Atatürk baş ders olmuştu. Saat başı tekrarlanan “ Annesinin adı, babası ve doğum tarihi” gibi tekrarlar artık gına getirmiş olacak ki, müfettişler teftişe geldiğinde doğal olarak ilk soruları “ Atatürk’tü”
Ne var ki, tüm günümüzü harcadığımız bu dayatma eğitimden sonra hiç bir öğrenci sorulanlara doğru dürüst yanıt veremezdi! Aşırı tekrarın yarattığı karşı olumsuzluktu! İlginçtir; Atatürk posteri ve bayraklar en çokta onu sevmeyenler tarafından basılır, satılırdı! İyi bir rant kapısıydı!
Atatürk’le ilgili okumadığımız kitap kalmadığı halde, şimdilerde sadece tümce yerlerini değiştirerek yeniymiş diye kitap çıkaranların yaptığı kurnazlığı hepimiz biliriz ama ses çıkaramayız; çünkü orada “Atatürk” vardır ve en doğrusu sessiz kalmaktır!
Algıları ve düşüncesi sınırlı olanlar üretemezler. Üretemeyince de yüz yıl öncesinden size sadece söylenmişlikleri pazarlarlar! Şimdi bile Türkiye’yi mezardan yönetmek gibi bir rolün devamındalar! Oranın iyi bir rant kapısı olduğunu biliyorlar! Öyle bir kapı ki, eleştiremezsin, yanaşamazsın... Tıpkı din gibi!
Bu ülkede bu ikisi kitleler üzerinde baskı aracı olduğu sürece, gelişmeyi unuttun!
Nitekim yüz yıldır kurulan bir Cumhuriyet, hala otomobilini üretemiyor!
Hala dışarıya avuç açıp, uçak ve teknik donanım dileniyor!
Milliyetçiliğin kas gücü olduğunu belleğine kazımış ve adım başı dini söylemlerin uçuştuğu bir yerde her türlü ahlaksızlık almış başını gidiyor!
İşte bunun tek nedeni hiç bir şey üretmeden tekrarına düştüğümüz faydasızlıklardır!
Şimdilerde yeni bir furya başladı! Tabelalara yeniden T.C koymak!
Hükümet bunu kaldırmıştı sanırım! Bu yeni karşı koyuş, insanın aklına yeniden bir paralel çatlak şüphesi getiriyor!
Üstelik fox tv bu aralar “ Atatürk ve T.C” ibarelerine dakka başı odaklanmışken, insanın içindeki şeytan olmadık yerde dürtüyor!
Konu tekrarı işte!
*******************
YAZ OĞLUM
Kenan paşa müthiş bir CİA projesiydi! Bir darbeye mazeret olması için, kan akması gerekiyordu ve hazret buna seyirci kalıp vaziyete inceden inceye nezaret ederek küpün dolmasını bekledi!
Sonra küp dolup kan taşınca, bir gecede ipleri eline aldı ve ortalık süt liman!
Sonrada Mamak cezaevinde sağcılarla, kimi solcuları kol kola havalandırma boşluğunda kanka yapıp, “ Gün doğdu marşını” söyletti!
Hazret çok adildi!
Bir sağdan, bir soldan ve daha çok soldan ipe çekerek denge sağlıyordu!
Coplu tecavüzler sorulduğunda “ Yirmi yaşındaki delikanlılarımız varken, ne copu lan?” diyerek soru soranları azarlamıştı!
Sonra Kürtçeyi yasaklayıp, yaşlı genç ne varsa okuma-yazma kurslarına mecbur edip, ülkemizin okur- yazar seviyesine çağ atlattı!
Dağ, taş, dere, tepe köy ne varsa eline bir harita alıp ismini değiştirdi! O dönemler Çatak ilçesinin bir köyünde öğretmendim. Köyün adı Xawıştandı ve içme suyu sıkıntısı vardı! Neyse bir gün okullara bir liste geldi, baktım ki köyün adı” Sugeldi” olmuş!
Sonra Xazapuran, “ Cennet deresi.”
En ilginci “ Gıre benne” idi. Oraya “ Hasantepe” adı verilmiş! Merak ettim.
Meğer elinde harita ile gezen askerler orada çobana sorarlar: “ Buranın adı nedir?” diye. Gariban çoban fazla Türkçe bilmez ve Kürtçe ismini söylemesi de suç olabilir diyerek “ Bizim bir Hasan Hoca var, hep burada keklik vuruyor, hiç kekliğimizi bırakmamıştır!”
“ Tamam, tamam” der komutan; yanındaki ere “ İşaret koy, buraya da Hasan tepe diyelim!”
Tarihi isimleri değiştirip, kültürlerin dibine kibrit suyu dökerek nereye varmak istediğimizi söylemeye gerek yok!
Eğer bugün darboğazı bir türlü aşamıyorsak, temelinde bu tahammülsüzlük var!
Yıllardır ayağımıza sıkmaktan bıkmadık! Hala dağ, taş, şehir isim kovalıyoruz!
İsimler tarihi dokudur! Dokundukça orayı değil, kendinizi silersiniz!
Tıpkı Malatya’daki “ Turan Emeksiz” caddesi gibi!
Paşa oranın ismini kaldırıp, “ Milli Egemenlik” caddesi yaptı!
Peki, tuttu mu?
Asla!
Hangi Malatyalıya sorarsanız sorun, oranın adı “ Turan Emeksiz Caddesidir”
Üstelik lisenin adını da değiştirdiler ve orada mezun olanların hepsi” Turan Emeksiz Lisesi mezunuyum” der!
“ Yaz oğlum, elin insanı uzaya gidiyor, ya biz?”
*****************
REKLAM KAPİTALİZMİN EN İYİ SÖMÜRÜ ARACIDIR
Zaman değişince sol kavramlarla birlikte “ Devrimci duruş” denilen duruşsuzluk örnekleri de çoğaldı! Adam küçük bir ilçede üç beş yüz oyla seçilip Belediye Başkanı olunca birden Amerika Başkanını bile gölgede bırakacak alakaya maruz kaldı! “ Bayram değil, seyran değil...” misali öpen öpene...!
Sonra baktık ki, önünde peştamal tarlaya tohum serpip nohut ekiyor ve bunu yaparken otuz iki diş açık ve pırıl pırıl... Kot pantolon ve gömleğe diyeceğim yok, zaten hepimiz de var;
Ama bir farkla; tertemiz ve tarlanın tozundan eser yok!
Nedense anında basına servis ve bize nohut nasıl ekilir dersleri!
Dahası, uğruna kafaya kurşun yenilen Komünizme hasret başlamış ve neredeyse Anayasaya ilk madde olarak eklenecek kadar rağbete binmiş!
İş bununla da kalmadı ve kardeşimiz gidip Dersime de Başkan oldu! Çünkü medya son günlerinde emrine amade olmuştu ve başardılar!
Buna da bir diyeceğimiz yok; helali hoş olsun. Zaten partisi ayrıydı ve o da partisi adına bunu yaptı! Lafazanlar kaybetti hepsi o kadar!
Şimdi bakıyorum kimi yeni Belediye Başkanları da sırtta torba ve kameralara gülerek oraya buraya tohum serpiştiriyor!
Geçin bu numaraları! Öyle kameralara poz vererek otuz iki dişinizi neye sırıttığınızı iyi biliyoruz! Geçte olsa anlamışsınız, kapitalizmin propaganda yöntemlerini! Bu yöntemler de basın, medya ve kafa kol ilişkileri var!
Bunun olduğu yerde de kıça yumuşak gelen koltuklar var! Ne bileyim işte Milletvekilliği, Belediye Başkanlığı gibi şeyler!
Sonra çıkın ezilen ve işçi sınıfının kaderi üzerine laf geveleyin!
Ben size bir şey söyleyeyim mi? Hiç bir dönem, bu dönem kadar çirkinleşmediniz!