ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

        Türkiye’nin tek kalıba sokulacak, tek çizgiye çekilecek, tek inanca sığdırılacak, tek yaşam tarzına mahkûm edilecek bir ülke olmadığını her geçen gün daha net görebiliyoruz.

         Küçümsenmemesi gereken bir toplumsal muhalefet ve direnç her geçen gün daha da aktif olarak dayatılan kalıbı parçalamaya çalışıyor. Ülkeyi yönetenler kendi ideolojik ve siyasal eksenlerine uygun kurumsallaştırmaya çalıştıkları yeni rejimi bir türlü oturtamadıklarını 31 Mart’ta yapılan yerel seçimler neticesinde açığa çıkmıştır.

        Dolayısıyla mevcut siyasal ve ekonomik koşullarda daha fazla ısrarcı olmak ülkeyi daha beterinden bir yıkım süreciyle karşı karşıya getirecektir.  İçinde bulunduğumuz an itibariyle ne ekonomik, ne hukuk ne diplomatik, ne sosyal ne de siyasal olarak istikrarlı yönetilebildiğimizi söylemek mümkün değildir. Muhalefet kadar yönetenlerinde işin farkına vardığını söylemek mümkün. AKP çevresinde dile getirilen farklı söylem ve tartışmalar işin iyi gitmediğinin kanıtıdır.

      Her ne kadar aksini iddia etseler de.

        Rabia ile girilen yolda yolculuğun çok sağlıklı geçmeyeceği,  Türkiye’nin farklı inanç, mezhep, kültür, etnisite, yaşam tarzı gibi sosyolojik ekonomik farklılıklara sahip olmasından anlaşılmalıydı. Ayrıca modern dünya ile geliştirdiği her türden ilişki ve bağlantının pamuk ipliğine bağlı olmadığı gibi bu günden yarına da üstüne sünger çekmenin zor olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla iç muhalefet kadar dış dinamiklerin de devrede olduğunu varsaymak gerekir.

            Ancak yeni rejimin ihdasında zorlama ve ısrar devam ediyor. Tüm tükenmişliklere rağmen geri dönüş emaresi görünmemektedir. Siyasetten yaşanan gerilik İstanbul Büyük Şehir Belediye seçimleri örneğinde olduğu gibi elde tutulan kurumlar (YSK) üzerinden kurtarılmaya çalışılıyor. Ekonomide yaşanan çöküşten çıkış için geçerli çareler yerine çöküşü daha da derinleştirecek basit palyatif yöntemlerde ısrar ediliyor.  

        Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği karmaşa ve yönetilemezlik bütün ağırlığıyla dayatılmaya çalışılırken, denge denetim, güçler ayrılığı ve hukuk sisteminin tamamıyla çökmesinin yarattığı boşluğu kaos doldurmaktadır.

        Diplomaside varılan çıkmaz sokak ülkeyi berbatça zorlamaktadır. Türkiye ABD-Rusya ilişkileri, S-400 anlaşması, Süriye çıkmazı, İran ambargosu, Nato hoşnutsuzluğu, Ortadoğu batağı, selefi güçlerle ilişkiler, Kürt sorunu Türkiye’nin başını iyice ağartan sorunlar olarak sıcaklığını daha da artıracağını gösteriyor.

          Yakın geçmişe kadar İspanya bugünkü Türkiye ile birçok bakımdan benzerlikler yaşadı. Yüzlerce yıllık geçmişi olan tekçi merkeziyetçi devlet geleneği çok uluslu, çok kültürlü, yapısı ezen ezilen ulus ilişki ve çelişkileriyle bugünkü Türkiye Modelinde esas alındığı gibi “tek ulus”  “ tek dil”  “tek bayrak” “tek ülke” tek “ mezhep” olarak ifade edilen milliyetçi, ırkçı, bağnaz, şoven resmi görüş ve gelenekleri İspanya’yı uzun süre kaos içinde tuttu.

          Türkiye ile olan bu benzerlikler. Franko rejiminden sonra (1975-1978) Anayasasında ifadesini bulan demokratikleşme ve yerinden yönetimin güçlendirilmesiyle yani otonomiyle son buldu.

         Böylece eski İspanya ile yeni Türkiye arasında ki benzerliklerden artık söz etmemiz mümkün değil. Ancak yeni Türkiye’nin içinde bulunduğu mevcut kaotik durumu aşmada, Eski İspanya’dan alabileceği önemli dersler olduğunu söylemek gerekiyor.

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.