Aslında pek sevdiğim bir gün değildir! Ardı Pazartesi’ dir diye. Bu nedenle favorim cumartesidir!
Dünden köye geldim, sabahın köründe dalda dut yemek için.
Oldum olası çok severim; hele kapımızdaki dutsa tadı başkadır! Rivayet odur ki, daha ben bu dünyaya gözümü açmazdan yıllar önce “Xali Haso” dikmiş ve tahminen bir asırlık ömürü var. Artık dalları yaşlı ve yorgun, budayıp yeni dallar çıksın istedim, köylü razı gelmedi. Onunla ilgili rüya görenden tutun da, kimi geceler nur ışıkları yaydığını söyleyenler, bana “ Sana ne oluyor” dedirtti ve durup dururken çarpılacağımdan korktum!
Hata “gövdesinden iyi bir saz olur” diye ağzımdan kaçırınca annem “ He oğlum, bir sazımız eksikti” diye lafı ağzıma killedi!
Anladım ki, yaşama dair çok eksiğim var! Dut işte. Her yıl mevsiminde doyasıya yiyiyor sun.
Hem de üç adım ötede duruyor. Yok, ilahi keseceğim, sonra gidip elin bahçesinde dut dileneceğim! İnsan işte!!
Şimdi Binali Bey ile, İmamoğlu bu akşam bize bir ziyafet çekecekler! Televizyona kit lene ceğiz. Binali Bey nüktedandır, işi gırgıra vuracak ve lafı İstanbul’un ötesine taşıyacak. Çünkü İstanbul’a dair söyleyeceği hiç bir şey yok! Gelirse yapabileceği hiç bir şey de yok!
Sözüm ona çıkardıkları İmar affı ile, kaçak, göçek ve ne kadar çalıntı varsa hepsini yasal statüye kavuşturdular! Yani İstanbul’un artık içine dokunamazsın!
Geriye laf ebeliği kalacak, kim fazla konuşur, kim fazla atarsa bu toplum ona“ Helal olsun” der!
Hele Binali Beyin “ Ben Galatasaraylıyım” demesi var ya!
Belimi olmadık yerden kırdı! Üstelik rakip Fenerbahçeli İmamoğlu!
Bence formayla çıksınlar! Kim bilir belki bugüne kadar tuttuğumuz takımlara tövbe ederiz!
****************
SENDE ANLADIN
MHP ve sağ yalpalayınca yerine bir şeyler ısıtmak gerekiyordu. Derken Meral Hanımı bu işe baş göz ettiler ve İYİ PARTİ diye bir oluşuma Başkan seçtiler! Başlangıç fena da değildi;
MHP den kopardıklarından çok, liberal ve orta yolcu kesimden aldıkları ile Meclise fena sayılmayacak bir oranla da girdi!
Başta bu ülkenin en acı sorununu biliyordu ve bunun için yaptığı o çıkış, hala hafızalarda tazeliğini koruyor!
Ona “Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz” diye sorulduğunda, başındaki beyaz tülbendi oturduğu yerden çıkarıp ortaya atmış ve “ Ahan da böyle” diyerek gerçekten işin artık böyle bir töresel çıkmazdan başka şansının kalmadığını özetlemişti!
Ne var ki, çabuk çark etti. Belkide büyüyüp Türkiye siyasetinden başa oynama şansını kaybetti. En azından şimdilik öyle görünüyor!
Kullandığı dil, marjinalleşme dilidir ve onun karşılığı da bu ülkede her zaman otuz kırk milletvekilidir! Görünen o ki, Akşener tercihini az olandan yana kullanmıştır ve burada MHP’den daha sert bir üslupla ülke gerçeklerine sırtını dönmüştür!
Şu anda ekonomik ve siyasal anlamda sıkışan bir ülkeye yapılacak en büyük kötülük budur.
Oysa bu ülkede “ Kürt sorununun” çözümünde asıl muhatap milliyetçi ve muhafazakâr kesimin algılarıdır! Onların değişmeyen ve sürekli çözümsüz söylemleri ülkeyi kaosa sürükleyecektir!
Burada adına milliyetçilik yaptığımız bir ülkeye yapacağımız en büyük iyilik iç ve dış barışı sağlamaktır!
Evet, böyle bir barışta kaynakları güçlü olan bir Türkiye’nin kalkınması daha hızlı olacaktır!
Böylesi bir durumda gereksiz askeri harcamalara da yer yoktur! Şu S-400 ve Amerika uçaklarına da gerek yoktur! Bunlara yatırılacak para ölüme yatırılan paradır! Oysa bu parayla on binlerce insana istihdam sağlanır ve dahası gerilen toplum depresif ruh halinden arınıp önüne bakar!..
Peki, bunlar zor şeyler mi?
Asla!
Bazen çok akıllıların beceremediğini, bir deli çıkıp masaya yumruk vurarak hal edebilir!
İşte ben o deliyi arıyorum!
****************
BU KADAR MI?
Anadolu kadim uygarlıklar beşiğidir. Tarihin en renkli insan coğrafyasıdır. Türkler, Kürt’ler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar ve daha ismini sayamadığım halkların iç içe yaşadığı bir renkler bahçesidir/ bahçesiydi.
Bunu her zaman bir insanın bedenindeki olmazsa olmaz uzuvlarına benzetmişimdir!
Zahmet buyurup geçmişin izlerine bakıldığında bu halkların biri birleriyle hiç sorunu olmamış. Tıpkı bir bedendeki uzuvlar gibi; herkes işine bakmış.
Ne var ki, devlet yapılanmaları halklar arasında her zaman kendisine gizli ve derin bir arka bahçe oluşturmuşlardır. Bu bahçe de sadece ayrık otu vardır; bir tek çeşitliliğe rastlama şansınız yoktur.
İşte bu ayrık otu sevdası, her zaman Anadolu’da bir arada sorunsuzca yaşayanların arasına defalarca serpiştirilmiştir ve her seferinde gövdemizden bir parça koparılmış, yok edilmiştir! Önce parmaklarımızı, sonra kollarımızı, daha sonra ayaklarımızı kestik ve şimdi uzuvlarından koparılan bir gövde olarak sadece olduğumuz yerde debelenip duruyoruz!
Oysa ne kadar güzel bir ülkeyiz. Tarih, coğrafya, iklim...
Ama yok!
Sanki bu güzellikler içerisinde yaşamamak gibi bir yeminimiz var!
Bir ülke her sabah güne “ Bugün kendime ne kadar zarar verebilirim” diye uyanabilir mi?
Bazen çıldırıyorum!
Kimdir bizim gövdemizi koparıp, aklımıza hükmeden diye?
Yönetenler bir araya geldiklerinde ne konuşurlar?
Hiç mi içlerinden biri çıkıp “ Tamam efendim yetki sizde ama şu kanayan yarayı ne yapacağız?”diye cesaret edip sormaz?
İşte sormadığımız ve soramadığımız için, koparılan her uzvumuzun acısını biz çektik!