Ailece çıktığımız birkaç günlük gezi sırasında yolumuzun düştüğü Antalya’ya da gelmişken yakın bir akrabamızı da birkaç saatliğine ziyaret edelim dedik.
Telefonlaşma ve konumlaşmanın ardından akrabamızın evine vardık. Niyetimiz bir çay veya kahvenin ardından ayrılmaktı. Ancak akrabamızın hanımı yengemiz ısrarla yemeğe kalmamızı önerince başka akrabaların da olduğunu mutlaka kendilerini de görmemiz gerektiğini, buralara kadar gelmişken kendilerini görmeden ayrıldığımızı öğrenirlerse çok üzüleceklerini, kırılacaklarını öne sürmemize rağmen ısrar eden yengemiz ev sahibinin işine karışılmaz diyerek bizi ikna etmeye çalıştı.
Eşinin bu sözüne çok gülen ev sahibi akrabamızın bu gülüşünün altın da bir muzipliğin bulunduğundan emin olarak ne varsa bize de anlat dedim. Bunun üzerine yengemiz şu güzel hikâyeyi anlattı.
Devrin padişahı yanında veziri ile birlikte At sırtında yayla yı dolaşırken bir çobanla karşılaşır. Hoş beş ten sonra Çoban patişaha misafiri olmasını talep eder. Ancak Padişahtan önce vezir ihtiraz ederek işimiz var bir an önce dönmemiz gerekir diye Çobanın misafirlik talebini geri çevirme gayretine girer fakat padişah çobanın içten teklifine itibar ederek kırmaz olur der.
Çoban padişahın kabulüne oldukça sevinir, Çam sakızı çoban armağanı misali hazırlığa koyun keserek başlar. Vezir yine rahat durmaz ikide bir şöyle yap böyle yap diye müdahale edince Çoban kızar padişahın yanında Vezir’in ensesine bir tokat indir ve ev sahibinin işine karışılmaz diyerek yarı şaka güzel bir uyarıda bulunur. Padişah olup bitenlere gülüp geçince vezir içerlenir ama kaderine razı olmak zorunda kalır.
Çoban’ın güzel ve içten misafirperverliğinden sonra vezir bir türlü çobanın kendisine yaptığı muameleyi unutmaz ve içten içe kin besleyerek çobandan intikam almayı kafasına koyar.
Bir gün padişaha; padişahım hatırlarsınız bizi güzelce misafir eden, kadir kıymette kusur etmeyen, koyun kesip bizi iştahla duyuran Çobanı aynı şekilde misafir etsek nasıl olur der.
Padişahta evla olur vezirim der.
Vezir kendince şöyle bir senaryo hazırlar sofrayı su kuyusunun hemen yanında kuracak, yemek ikramından hemen sonra altın bir bardakta padişaha su ikramında bulunacak padişah suyunu içtikten sonra bir şekilde altın bardağı kuyuya düşürecek Vezir de bir şekilde bardağın kuyudan çıkarılma işlemini çoban’a yükleyerek çobanı aşağılama suretiyle intikamını almış olacak.
Hikâye bu ya hazırlıklar yapılır.
Çoban davet edilir kuyu başında sofra kurulur, yemekler konulur altın sürahiler bardaklar uygun yere bırakılır koyu bir sohbet eşliğinde yemeğe başlanılır. Yemekler yenilir. Fakat padişah bir türlü vezirin istediği şekilde su içip bardağı kuyuya düşürme planına uygun davranmayınca Vezir ısrar eder.
Hinliği sezen akıllı çoban ikinci kez Vezirin ensesine tokat ı indirerek ev sahibinin işine karışılmaz vezirim diyerek veziri boşa çıkarır.
Bu kısayı dinleyince çok anlamlı ve güncelliğini hala koruduğunu düşündüğüm bu güzel hikâye yi dilim döndüğünce yazıp paylaşmaya söz vermiştim yenge hanıma.
Eksiğim ve sürçü lisanım varsa peşinen beyan edeyim.
Son İstanbul seçimine ne kadar güzel uyuyor değimli?
Kıssadan hisse Halkın iradesine karşı İkinci defa enseden tokatlanmak…