İnanılması imkânsız, tahammülü zor, son derece iğrenç, vahşi bir yöntemle hunharca katledilen Özgecan Aslan’ın yaşamdan koparılışı ben insanım diyen herkesi dehşete düşürmüştür. Toplumun tanıklık ettiği bu dehşet verici tablo ve bu tablo karşısında gösterilen reaksiyonların dozu, şiddeti ne olursa olsun hiç bir şeyin Özgecan’ı bir daha aramıza geri getirmeyeceği gibi, Annesi, babası başta olmak üzere yakın ailesinin yürek sızısını da hafifletmeyecektir.
Bu iğrenç olayla ilgili yapılan bazı yorum ve değerlendirmeler en az bu iğrenç saldırı kadar hepimizi insanlığımızdan utandırmaktadır. Kendini muhafazakâr yazar olarak tanımlayan bir kadın olayı değerlendirirken; “Çenenizi kapatın Amerika’da da her gün böyle olaylar yaşanmaktadır” diyecek kadar ilkelleşebiliyor. Bir diğer aşağılık değerlendirmeyi yapan sapık sanatçı bozması, cinsel tahrikten söz ederek bu iğrenç saldırıyı meşrulaştırma güdüsüyle içindeki aşağılık hayvani içgüdüyü teşhir etmektedir. Bir diğer değerlendirme de kendisini akademisyen olarak tanımlayan birisinden gelmektedir. Olayı ideolojik değerlendirmeden uzak tutulmasını telkin ettikten sonra çözüm için ‘‘Pembe Otobüs’’ önerisini getirmektedir.
Başbakan bu olayla ilgili hitap ettiği Kalabalığı ”Kadına uzanan eller kırılsın” diye bağırtırken, aynı saate başbakana bağlı güçler olayı protesto eden kadınların kolunu kırarcasına işkence yapmakla meşguldüler. TBMM’de Özge Can’a yönelik saldırının kınandığı bir anda İktidar partisi Milletvekillerinin HDP’li kadın Milletvekillerine saldırması bu hükümetin iflah olmayacağını göstermektedir.
Bu olayı ideolojik okumadan uzak değerlendirilmesini telkin eden bu patolojik sistem mühendisleri, her gün işlenen bu iğrenç cinayet ve tecavüzlerin önlenmesi için acaba hangi insani, ahlaki değeri esas alan bir çözümü önerdiler? Bu olayın benzeri hatta çok daha vahim ve beteri Kürdistan’da 30 yıllık kirli savaş süresince Kürd kadınına kızına ve ölen gerillasına karşı işlendiğini, yıllarca bu insanlık suçunu işleyenlerin kahramanlaştırıldığı bir sistemden psikopat, sapık ve bozuk kişilik üretmesinden başka ne beklenebilir.
Son 15 yıl içinde 241 polis, 91 asker, 17 özel timci 15 korucu, 45 gardiyan tecavüzden yargılanmasına rağmen hiç birinin cezalandırılmaması orta yerde dururken, bu tür suçların önlenmesi elbette mümkün olmayacaktır.
30 yıllık kirli savaş boyunca bu iğrenç, sapkın ve kirli emelleri gerçekleştiren ruh hastası, psikopat unsurların çeşitli insan uzuvlarından yaptıkları koleksiyon ve boyunlarına astıkları kolyelerle poz verirken, bu barbarlığı kutsayan ve kahramanlaştıran bir toplumsal zihniyetten sağlıklı insan yetiştirmesini beklemek elbette mümkün değildir.
Sivas’ta aydın ve sanatçıların yakıldığı, Uludere’de Köylülerin Uçaklarla bombalandığı, Muş Vartinis’te kadın, çocukların ateşin ortasına atılarak katledildiği, , her gün sokak ortasında kadın çocuk, erkeklerin öldürülmeye devam edildiği. Her yıl yüzlerce kadının ve çocuğun katledildiğine dair İnsan hakları raporlarının dikkate alınmadığı bir ülkede başka bir sonuç beklemek mümkün olabilir mi?
İnsanlığa karşı işlenen suçlarla ilgili ideolojik değerlendirme endişesini ifade eden çevrelerin asıl kaygısı, nefret ve ayrımcılık üzerinden otuz yıl boyunca işlenen ırkçı ve ideolojik temelli barbarlığın açığa çıkma korkusuyla ilgili olduğunu görmek gerekiyor.
Bu ülkenin hukuk sisteminde, telefon tapeleriyle sadece düşünce beyanında bulunan ve hiçbir suç ve eyleme bulaşmayan binlerce insan, onlarca yıl cezaya çarptırılarak yaşamları karartılırken, bu iğrenç suçları işleyenlere karşı caydırıcı olabilecek hiç bir ceza verilmediği gibi, iyi hal, tahrik unsuru gibi gerekçelerle indirim yapılarak nerede ise cezasızlık uygulanmaktadır. Siirt’teki toplu tecavüz olayı bu alandaki kirli örneklerden biri olarak hafızamızdaki tazeliğini korumaktadır.
Bilinçli olarak demokratik toplumsal muhalefete karşı ellerinde sopa, ateşli silah ve satırlarla rezerv tutulan, haksızlıklara ve zulme karşı demokratik gösteri hakkını kullanan göstericileri linç etmeye çalışanlar için “bizim medeniyetimizde, Milet ve medeniyet ruhumuzda esnaf ve sanatkârlar gerektiğinde Askerdir, Alperendir. Gerektiğinde cephede vatanı savunan şehittir’’ diyen bir zihniyetten, toplumsal ve sosyolojik hastalık üretmekten başka bir şey beklemek mümkün olmadığını, Nuh Köklü adlı gazetecinin cumhurbaşkanının kutsadığı bir katillerden birisi tarafından sadece kartopu attı diye bıçakla öldürülmesi bu iğrenç bataklığın en büyük kanıtıdır.
Dolayısıyla böylesine hastalıklı bir yönetim anlayışı sadece kadına karşı değil, herkese ve her şeye karşı şiddetten başka bir şey üretmeyeceği gibi, bu zihniyetin, bu tutumun, dehşet verici sonuçları doğurabileceği gerçeğini ifade etmektedir. Bu nedenle, yaratılan canavarın beslendiği siyasal ve sosyal bataklık kurutulmadıkça, şiddeti yaratan koşul ve anlayışlar terk edilmediği sürece, uygulanacak ceza yöntemi ne olursa olsun Özge Can’lara yönelik aşağılık saldırılar devam edecektir.