Bu projenin mimarı Bülent Ecevit’tir! Bir diğer gizli destekçisi de Alpaslan Türkleşti! Alpaslan Türkeş, başka bir isimle aynı projelerin savunucusuydu! Onunkinin adı “ Tarım kentleriydi!”
Tabi nasıl bir “Kent ve tarım” modeliyse?
İnsanları yaşadıkları köylerden toplayıp bir araya getireceksin ve onlara betondan küçük evler yapıp tıkıştıracaksınız, sonra bunun adına “ Köy-Kent, ya da Tarım Kentleri” diyeceksiniz!
Bu uygulama sanayi toplumları için geçerli olabilir. Tarım ve hayvancılığa mecbur olan bir toplum için ise tam bir cinayettir!
Emperyalist güçlerin sizin tarımınızı bitirme politikalarıdır!
Nitekim o proje pek başarılmayınca, yerine köy boşaltma projesi uygulandı!
Bu ülke hayvancılığının can damarı olan Doğu ve Güneydoğu da dört bin köy boşaltıldı ve şehirler bu göçlerden dolayı zaten Köy kentlere dönüştürüldü!
Çarpık kentleşme ve varoş kültürünün en iyi örneklerini bu dönemde gördük! Sosyal travmaların tavan yaptığı dönemdir!
Hal böyle olunca kap-kaç, fuhuş ve uyuşturucu gibi nice olumsuzluğu kucağımızda bulduk!
Şimdi ise uzun vadeli sonuçları ile yüz yüzeyiz!
Et, saman, canlı hayvan ve bakliyat...
Ne varsa ithal ediyoruz! Bunun devamı daha da katlanarak gelecektir! Çünkü yem ve yakıt fiyatlarından dolayı geride kalan çiftçilerin bunun altında kalkma şansı yoktur! Hele “ mermi fiyatlarından haberiniz var mı?” diyerek, şansızlığımıza isabet eden yöneticiler varken!
Kısacası yukarıda saydığım projeler, efendilerinin isteklerini yerine getirme projeleridir! Oysa çoğumuz buna bu gözle bakmadık! Sandık ki, hepimiz bir araya gelip çağ atlayacağız!
Oysa bu projeler, çağın üzerimizde atlayıp geçtiği projelerdir ve onlar atlayıp giderken, bize sadece ardında bakmak gibi bir çaresizlik kalmıştır!
****************
KAPATIN
Tüm kanalları dolaşıyorum! Her kanalda beş altı müthiş bilmiş uzman! Hepsi yek ağız HDP’ yi konuşuyor!
Tabi ara sıra yükselen ateşe Moderatör “ Peki HDP?” deyince hepsi soruya atlıyor ve hepsi aynı fikirde birleşiyor! Şimdi de yavaş yavaş “ HDP kapatılmalıdır” sesleri ortak olarak çıkmaya başladı!
Bu kadar oyun ve senaryonun temelinde yatan budur!
İktidar çıkmazdadır ve son bir hamle ile bu yanlışı deneyecektir ve burada asıl hedef İyi Partiyi ittifak bloğundan koparmak ve CHP yi de “ terörle iş birliği yapıyor” algısına itmektir!
İşin garip tarafı CHP nin bu tuzağa kucak açmasıdır!
Şimdi ne yaparlarsa yapsınlar bir erken seçim kaçınılmazdır!
Belli ki iktidar bu seçime HDP’ siz girmek istiyor!
Bence son koz!
Peki, tutar mı?
Bunun tutup tutmayacağı Altı milyon HDP seçmeninin tavrına bağlı ve o seçmen artık ne yaptığını çok iyi biliyor!
Çünkü siyaseti çok iyi okuyan politik bir kitledir onlar.
Ne galeyana ne de oyuna gelirler. Bir şekilde sandığa gider ve dersini verir dönerler!
Bence fazla uzatmaya gerek yok; kapatın HDP’yi gitsin!
Zaten kapatmışsınız ve onların bundan haberi yok!
************
PAŞA
On İki Eylül günü ülkenin canına okuduğu an, birden dünyanın elli yıl gerisine düşmüş ve karanlığa koşar adım giderken, o coştukça coşuyor ve ayetlerden, hadislerden dem vurarak mitingler düzenliyordu! Kimi zaman da babasının imam olduğunu söyleyerek ne kadar merhametli bir Müslüman olduğunu ima etmeye çalışıyordu ki muhtemelen danışmanlardan biri uyardı; “ Bak paşa, bir sağdan, bir soldan yapmak doğru iş değil; malum sağcılar Müslüman ve bu durum yüce milletimizi üzebilir” dedi!
Paşa başıyla onaylamış olacak ki ibre hemen sola kaydı ve küçük yaştaki çocuğun bile yaşını büyütüp dara çekti!
Amerika ona “ Bizim çocuk” demişti! İşte o Amerika bir çocuğu daha yedeğe alıp, onun gölgesinde büyüttü!
Onun zamanı o çocuğun en hızlı büyüme aralığıdır!
Öyle büyüdü ki sormayın!
Tüm devlet ona çalışıyordu! Çünkü kodlarına kadar ele geçirmişti!
Ama nedense hiç aklım almıyor, neden akşamın dokuzunda darbeye kalkıştı diye?
Bulduğum tek yanıt, darbeyi Amerika’dan yönetince saat farkına takıldı herhalde!
Yoksa hiç Askeri literatürden anlamayan ben dahi bir darbe yapsam, önce herkesin, hatta mahalle bekçisinin bile uyuduğunu görür öyle yaparım!
Neyse konumuz “ Paşaydı.”
Kudretli öldüğünde üç beş kişi başındaydı!
Hani İmam Efendi ve tabutu mezara indiren dört kişi olmasa ortada kalacaktı!
Sonra aklıma onun anayasasını oylamak için gelenlerin köylülere yaptığı baskı geldi!
Öğretmendim ve sandık başkanıydım! Beyaz kâğıtlar “ Evet” maviler “ Hayır” dı!
Sandıklar açıldı! Sadece dört tane mavi vardı; diğerlerinin hepsi beyazdı!
Köyün Milliyetçi geçinen ve bıyık uçları yer çekimine uğrayanı bağırıyordu “ Ha bu dört namussuzu bulmak boynumuzun borcudur”
Diyerek gelen jandarma çavuşuna yalakalık yapıyordu!
O köyde dört öğretmendik ve ondan sonra hep hedef tahtası haline getirildik! Sonra dağıttılar bizi, “ Bir çakılını vermeyiz” dedikleri vatan toprağına... Gittik; seve, seve canla. Çünkü biz bu ülkeyi yürekten seviyorduk!
Sevdiğimiz ülke bir kutsal mabetti. Oysa paşa için her yer sadece bir resmin “ Nü” yanıydı!