AKP iktidarı;
Siyasal, ekonomik, demokratik, hak ve adalet politikalarında başarılı olamadı.
Şimdi iniş sürecini yaşıyor.
İnişle birlikte gerçeklikten de uzaklaşıyor.
Ortak aklı devre dışı bırakmış.
Demokrasiyi, hak, hukuk, eşitlik ve özgürlükleri geliştirmek yerine gerçeklikten kopuk bir dış siyasetle, iç siyaseti planlamaya ve eski gücüne kavuşmaya çalışıyor.
Nafile.
O köprünün altından çok sular aktı.
Haftalardır Türkiye'nin, ABD, Rusya, İran, AB ve başka devletlerin yetkilileri ile sürdürdüğü, pazarlığa dayalı diplomasisi, Yabancı ülke liderleri; Özellikle ABD Başkanının çelişkili açıklamaları oluncaya kadar bilinmiyordu.
Halen de nelerin olup bittiğinden, ne tür pazarlıkların yapıldığından halkımızın bilgisi yoktur.
Türkiye, Bazen "savaş" bazen de "hareket" denilen bir eylemi başlatmak istiyordu.
Suriye'nin "Toprak Bütünlüğü"nü içselleştiren tüm devletlerin bu girişime sıcak bakmadığı, bu gün daha iyi anlaşılıyor.
Şam Yönetimi çok sert açıklamalarda bulunuyor.
Haklıdırlar.
Hangi ülke, bir başka ülkenin topraklarına girmesini hoş karşılayabilir.
Avrupa Komisyonu Başkanı Juncker "Operasyonu derhal durdurun" diyor.
Fransa Türkiye'nin bu hareketini şiddetle kınadı.
İngiltere ve Almanya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini derhal toplantıya çağırdı.
Rusya Devlet başkanı Putin, Türkiye'ye akıllılık ve serin kanlılık tavsiyelerinde bulunuyor.
Mısır ve Suudi Arapistan "Arap Birliğini" acil toplantıya çağırdı.
ABD Başkanı Trump "İŞİD sorumluluğu Türkiye'de". Yaptığımız anlaşmanın dışına ve belirlediğim sınırı aşarsa, Türkiye'nin ekonomisini çökertirim" diyor.
Demek Bazı pazarlıklar yapılmış.
Muhalefet devre dışıdır.
Parlamento işlevsiz duruma itilmiştir.
Dünyadan soyutlanmış.
Gerçeklikten kopmuş bir dış siyaset.
Bir taraftan "Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyuyorum" diyeceksin Öte yandan O'rada , Suriye Yönetiminin "terörist" dediği guruplara destek vereceksin.. Ordulaştıracaksın.
Bir taraftan" Suriye'nin toprak bütünlüğüne
saygılıyım" diyeceksin öte yandan başka bir ülkenin topraklarında "köy, kasaba, ilçe, il kuracağım" diyeceksin.
KHK ile Üniversite kuracaksın. Bunun hangisi doğru.
Hangisine inanalım.
Toplumumuzun ruhuna işlenmiş bir korku var. "Dış güçler bir araya gelmiş bizi bölecekler." Bu ruh hali hep yaşanıyor. Hem Sevr'de, hem Lozan'da dahi vardı.
Savaş veya operasyon denilince Türkiye'deki Milliyetçiler, Muhafazakarlar, Ulusalcılar ,İslamcılar hemencecik bir araya geliyorlar.
Bu ne savaşkoliliktir.
Bu nasıl bir ruh halidir.
"AKP ve lideri artık siyaset üretemiyor.
Haktan, hukuktan kopmuştur.
Demokrasiyi içselleştiremiyor.
Demokrasi, özgürlük, eşitlik politikası tükenmiştir
Ekonomik politikası çökmüştür." diye her gün eleştiride bulunacaksın, "Savaş" denilince de coşkulu destek vereceksin. omuz vereceksin..
Ekonomisini, idaresini, yargısını, sağlığını, tarımını yönetemeyen bir siyasal iktidarın "savaş" ile neyi düzelteceğine inanılıyor.
Bunu anlamak çok zor.
Nitekim; Partisini parçalanmışlığından,
Muhalefetin güç kazanmasından rahatsız olan AKP yönetimi;
Ekonomisini düzeltemeyince
demokrasiyi kuramayınca,
yargıyı bağımsız ve tarafsız hale getiremeyince,
"Toplumsal barış"ı sağlamayınca
"Savaş çığlıkları" atmaya başladı.
,Muhalefet de hemen imdadına yetişti.
AKP iktidarının tek amacı İktidar gücünü yeniden yakalamaktır. Bu yolun "savaş çığırtganlığı"ndan geçtiğine inaniyor.
Gerisi "fasa fiso".
Bütün otoriter yönetimler, varlığını sürdürebilmek için eninde sonunda savaşa baş vururlar. Hadise bundan ibarettir
Eski AKP'li, Yeni CHP'li Abdullarif Şener
"Erdoğan ayakta kalabilmek için ülkeyi savaşa sürükler."
Berthalt Brecht de;
"Her savaştan geriye üç ordu kalır
.Ölüler ordusu.
Yaslılar ordusu.
HIRSIZLAR ordusu." diyor
Bu nedenlerden dolayı savaştan nefret ediyorum.BARIŞI SEVİYORUM