28 şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe sarayı Başbakanlık ofisinde HDP İmralı heyetinden Sırı Süreyya Önder ile Pervin Buldan, Hükümetin Süreçten sorumlu Bakanları Yalçın Akdoğan ile İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Güvenlik bürokrasisinden temsilcilerin bir araya gelmesiyle ortak bir açıklama görüntüsü kamuoyu ile paylaşıldı
Ortak açıklama ile verilmek istenen mesaj 50 bin insanımızın ölümüne 100 milyarlarca dolar maddi kayıp ve büyük acılara yol açan Kürt sorununun belki de ilk defa demokratik çözümünü sağlayacak bir ilk adım umudu olarak Tarihe not düşülmüş olması sevindiricidir.
Oslu sürecinden bu yana kapalı kapılar ardında Kürt siyasal hareketiyle Hükümetin İnisiyatifiyle Devlet görevlileri arasında yürütülen inişli çıkışlı görüşmelere rağmen ilk kez tarafların bir araya gelmesiyle yapılan açıklama kamu oyunda farklı algılamalara yol açtığını belirtmek gerekiyor. Yapılan açıklamanın ortak bir açıklama ve silahların bırakılması şeklinde olduğunu algılayanların yanı sıra, daha temkinli bir yaklaşımla yapılan açıklamanın ortak açıklama ciddiyetinden yoksun olduğu biçiminde ifade edenlerin varlığını da yok saymamak gerekiyor.
Başta barış süreci olmak üzere bu açıklamayı farklı değerlendiren kesimler sürece ilişkin kendi beklentilerini, yaklaşımlarını esas alarak değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Çünkü farklı değerlendirme için yeterince argüman mevcut bulunmaktadır. Yaklaşan genel seçimler, siyaset arenasında yaşanan gerilim, Bölgesel ve küresel konjönktürel gelişmeler, TBMM de görüşülmekte olan İç güvenlik yasa tasarısı özerinden devam eden kaygı ve endişeler bir arada düşünüldüğünde tarafların çok rahat olması için gerekli sebeplerin sınırlı olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Kürt siyasal hareketinin taleplerini içeren ve Abdullah Öcalan tarafından, her sözcüğü dikkatle seçilmiş 10 maddelik metni Sırı Süreyya Önder tarafından okundu. Buna karşılık Hükümetin yaklaşımını Yalçın Akdoğan Tarafından “Önceden tartıştığımız konular” gibi kısa bir cümle ile değinilmesi ile birlikte PKK den silah bırakılmasını kesin dille ifade etmesi taraflar arasındaki mesafenin henüz tamamıyla aşılmadığı algısını yaratmaktadır.
Oysa Ortada silah bırakmanın ötesinde Kürt sorununun hükümet tarafından fakatsız, amasız bir şekilde kesin bir ifade ile çözüleceğine dair hükümet tarafından bir iradenin beyan edilmesi, güven sağlanması silahsızlanmayı zaten beraberinde getirecektir. Bir yandan Kürt siyasal hareketinden mutlak silahsızlanmayı talep eden hükümet diğer yandan sahip olduğu devlet erki üzerinden TBMM de iç güvenlik yasası adı altında demokratik beklentileri ve barış umudunu iyice zayıflatacak, toplumsal muhalefete yönelik silah kullanımını sağlayacak düzenlemeleri bir bir parlamentodan geçirmesi yapılan ortak açıklamayı kuşkulu hale getirmektedir. Cumhur başkanının Kürt tarafının değerlendirmeleriyle ilgili “Maymunlu” açıklamaları Eş Başkan Selahattin Demirtaş’a yönelik üslup ve ifadeleri toplumun önemli bir kesimini kaygılandırmaktadır.
Pervin Buldan’ın İç güvenlik yasa tasarısıyla ilgili değişiklikler yapılacağına dair ifadesi hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla havada bırakılması bu kaygıları daha da güçlendirmektedir. Dolayısıyla Önümüzdeki günler, İç Güvenlik Yasa Tasarısı görüşmeleri, Hükümet için süreci sahiden ilerletmek isteyip istemediğine ilişkin bir test niteliği taşıyacaktır.
Olumlu olumsuz tüm gelişmelere karşın bu ülkede bir daha kan ve göz yaşının akmaması, sürecin başarıya ulaşması ortak açıklamanın ortak barışa dönüşmesi için başta sivil toplum olmak üzere herkese büyük sorumluluk düşmektedir.